Sinemamızda ilginç bir uyarlama Drakula İstanbul’da (1953)

“Kont Drakula 20 insan kuvvetindedir”

1938 yılında Romanya‘nın Bistriç kasabasına gelen Azmi Arsoy (Bülent Oran) hukuki danışmanlığını üstlendiği ilginç müşterisini görme umuduyla geldiği otelde kendisine bırakılmış bir not ile karşılaşır. Kont Drakula (Atıf Kaptan) kendisini şatosunda beklemektedir. Azmi’nin kısa bir süre içerisinde tanıştığı bir kaç Romen, Drakula hakkında anlattıkları çeşitli ürkütücü hikayelerle kahramanımızın bilinmeyenin dayanılmaz çekiciliğine kapılmasını sağlar.

Duyduklarını aklının bir köşesinde tutarak Kont Drakula’nın şatosuna ulaşan Azmi, akşam yemeğinin ardından ev sahibi Drakula’nın kısa bir süre şatoda bulunmayacağını öğrenince içinde ki merağa yenilerek şato içerisinde ufak çapta bir araştırmaya girişir. Bu kısa araştırma süresince karşılaştıkları tuhaf bıyıklı bir hizmetkar, koridorlarda ki şovalye figürleri, kütüphane, girmemesi “rica” edilen odalar, bir adet gözünden sigara dumanı tüterek uyku gazı etkisi yaratan Drakula portresi, yeni yetme bir dişi vampir namzedi ve bu renkli ortama eşlik eden kurt sesleridir.

Avukatımızın tuhaf müşterisi soyu Kazıklı Voyvoda‘ya dayanan, bu alemin dışından bir canidir. Elbetteki emsalsiz kuvvetinin beraberinde pelerini sayesinde şekil değiştirme ve kalıptan kalıba girebilme yeteneğine sahip olan bu azılı düşmanında zayıf noktaları bulunmaktadır. Drakula’nın kütüphanesinde kısa süreli bir ön eğitimden geçen Azmi, Drakula’nın hizmetçisinin efendisine ihanetinin neticesinde hayatta kalarak, sarmısak, kazık ve baş kesme konularında uygulama yapma fırsatına İstanbul’da sahip olacaktır.

Azmi’nin elinden kurtulan Kont Drakula bir tabut içerisinde kendisini götüren teknedeki tüm denizcilerin ölmesine sebep olmayı ihmal etmeyerek İstanbul’a varır. Hedefinde bir küçük birde büyük av vardır.

Azmi bey ve eşi Güzin hanımın (Annie Ball) aile eşrafından “Uyurgezer” Şadan Hanım (Ayfer Feray)görece koly bir av olarak Drakulanın vampir edindirme yurdu listesinde ki yerini alır. Gündüzleri Eyüp mezarlığında ki kabrini istirahatgah olarak kullanan Şadan geceleri ise mezarlık bölgesinde bulacağı her tür canlıyla hayatını idame ettirmeye çalışacaktır. Ancak Azmi bey ve Vampir müteahsısları ekibinin mezarlığa Şadan’ın eşi Turan Bey’in (Cahit Irgat) izni ve gözetimiyle yaptıkları operasyon bu kurbanın fani bir ölümlü olarak kalmasını sağlar.

Azmi ve ekibin Drakula’nın küçük avını başarıyla ebediyete kavuşturmalarının ardından son büyük dövüşe hazırlanması gerekmektedir. Çünkü Drakula’nın yeni avı Azmi’nin eşidir. Bu yüzden ortada potansiyel bir kurban olduğu kadar bir namus meseleside mevcuttur. 

Drakula’nın “Sen nefis bir mahluksun” diye iltifat ederek güzelliğini teslim ettiği Güzin, İstanbul’un en şöhretli dansözlerinden (dansçı) birisidir. Böyle bir güzellik ve erotizm öğesi olan kadın karakteri elbette “Yudum Yudum İçmek” gerekmektedir. Gerçek hayatta da İstanbul’da dansçılık yaparak geçimini sağlamakta olan Annie Ball‘ın iki adet dans gösterisi ve banyo sahneleriyle seyirciyi ısındırırarak paylaşılan güzelliği filmin en erotik bölümü sayılabilecek finalde ki tek kişilik gösteriyle zirveye ulaşır.

Kendi kendine çalan bir piyano, tek izleyici Drakula ve tek kişilik performansıyla Güzin gerçekten çok başarılıdır. Nitekim bu güzel ölüm seramonisinin finali Drakula’nın istediği gibi noktalanmayacaktır. Tam zamanında sahneye yetişen Azmi ve Drakula kısa süreli bir boğuşmanın ardından bir kaç kovala sekansına geçer.

Mezarlıkta ki tabutuna saklanan Drakula, Azmi’nin ekipmanları (kazık, taş, sarmısak ve bekçi kulubesinden aşırılan bıçak) ile sonsuza kadar etkisiz hale gelir. Pekçok Yeşilçam filminde yaşanabilecek bir sahnenin ilk örneklerinden biriside Drakula’yı yokeden Azmi’nin hızla ordan uzaklaşmasının ardından karşımıza çıkar. Mezarlık bekçisi geleceğin Camoka‘sı Danyal Topatan‘dır. Bu ilk ve kısacık rolünde sinema kariyerinin geleceği için taşıdığı cevherin ışıltısını paylaşır. Yeşilçam’ı varetmiş öğelerden biriside anlık sahnelerde kısacık rol alanında şaheserler yaratacak kadar dikkat çekmesini bilen karakter oyunculardır.

Evdeki ufak bir durum değerlendirmesinin ardından mutlu günlere dönen Azmi ve Güzin, konuklarını yolcu ettikten sonra karısıyla başbaşa kalır. Sarmısaklar ve vampir hikayelerinden yeterince bunalan Azmi’nin isteği evdeki tüm sarmısakları (yemek için kullanılacaklar dahil) yok etmektir.

Güzin artık imam bayıldıyı sarmısaksız pişirecektir.

Bram Stoker‘in romanına sadık kalınarak gerçekleştirilen Drakula’nın romanın ötesinde bir Türk filmi olarak yerel öğeleri de filmin senaryosuna yedirmiş olması es geçilmemeledir. Bela Lugosi’nin gözükmeyen vampir dişlerine karşı Atıf Kaptan’ın hiçbir şekilde malzemeden çalmayarak izleyiciyle paylaştığı uzun vampir dişlerinin beraberinde aşağıda ki detaylarda filmin bir Drakula hikayesinde geçen ilkleri arasına girmektedir;

Azmi’yı “Fena ruhların gazabına çarpılmak” sonucunda yitirdiği oğlunun yerine koyarak uyarmaya çalışan Romen köylüsüne, “Ben Allaha inanıyorum” sözcüğünü sarfederek bir delil niteliğinde çebinden çıkartarak gösterdiği cevşen …

Azmi’yi Drakula’nın topraklarına götürecek olan arabacı ile yapılan ufak pazarlığı içeren diyalogun arabacının han sahibiyle başbaşa kaldığında “Allah sonumuzu hayır etsin” sözcüğü ve istavroz çıkartarak kapanışı…

Drakula’nın akşam yemeğinin ardından Azmi’ye ertesi gün geceye kadar görüşemeyeceğini bildirdikten sonra “Allah rahatlık versin” temennisinde bulunması…

Kitap ve senaryonun dışında anlamını bu coğrafyada yetişmiş olan bizlerin çok iyi kavrayabileceği en önemli detay ise;

Drakula’nın soyunun hakkından gelmiş Kara Murat gibi kendisininde öğrenmek zorunda kaldığı acı tecrübe 1 Türk’ün Dünyaya Bedel oluşudur.

Yazan: Gökay GELGEC – Yojimbooo

DRAKULA ISTANBUL’da with English subtitles:

3 thoughts on “Sinemamızda ilginç bir uyarlama Drakula İstanbul’da (1953)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir