Burak Gülgen ile Akşam Kahvesi

Sevgili Sinematik dostları;
2007 yılının saçlarına ak düştüğü son aylarında sinemamızın dev politik suç üçlemesinin mimarı baba Melih Gülgen ile beraber DERIN sohbetleri gerçekleştirmiştik.
Yepyeni bir yıla girdiğimiz bu günlerde oğul Burak Gülgen‘le 1980’lerden 2000’li yıllara kısa bir yolculuğa çıktık. Akşam kahvesi eşliğinde herhangi bir not almadan sohbetimizi sürdürürken, ibre bir anda masanın ortasına düşüveren eski bir lobi kartı ile değişiverdi.
Konuşulanları bir ajandanın sayfalarına not almaya çalışırken,
İstanbul bile güneşi iki yüzlülükle sunmaya başlarken,
1980’lerin sımsıcak güneşli günlerinin hatıralarının samimiyetinden,
Tüketimzede bir kuşağa doğru yol alan bir süreci masaya yatırdık…
burak gulgen utaniyorum 1

 

Bal Dudak ile 80’ler :
“1980’li yıllarda şarkıcı filmleri modası sürmekteydi. Benimde çocuk oyuncu olarak sinemaya adım atışım bu filmlerle olmuştur. İlk filmim 1983 yılında çekilen başrolünde Ferdi Tayfur‘un oynadığı YILDIZLAR DA KAYAR filmidir. Çocuk oyuncu olarak sinemaya başladığım dönemde, Kadir İnanır bana “Bal Dudak” lakabını takmıştı. İsmim gereği Sezercik, Ömercik gibi ek alabilecek bir küçük oyuncu sıfatım olmadığı için bu lakap gayet güzel yakışmıştı.
1980’li yıllarda çekilen filmlerin büyük bölümü 35mm ile filme alınmaktaydı, kostüme film olmadığı takdirde mekan ve kıyafet açısından sorun olmazdı, filmler genellikle 15 günde tamamlanırdı ve bir kısmı eğer salon bulunabilirse sinemada da gösterime girebiliyordu. Kalan filmlerde VHS furyasının ağırlıyla video kaset olarak piyasaya sürülüyordu. VHS pazarının en büyük kitlesini Almanya’da yaşayan Türkler oluşturuyordu.”

“Ağlamam geçiyor” :

“Bu dönem içerisinde rol aldığım diğer Ferdi Tayfur filmlerinden birisi de 1985 yapımı UTANIYORUM filmiydi. Film Kumburgaz’da bugün Marine Princess olan o zaman ki Marine Otel’de çekilmişti. Filmle ilgili net olarak hatırladığım anım elbette ki çocuk oyuncuların kaderi sayılabilecek sahnelerden birisi ile ilgilidir;
Benim çocuk oyuncu olarak oynadığım filmlerde ki ağlama sahnelerimde yanaklarım kırmızıdır. Sette bu görüntülerin çekilmesinin öncesinde genellikle 3 saniye kadar sessizlik olurdu. Tabii bu sonuç birazda o dönemde çocuk psikolojisiyle tam olarak ne yapmam gerektiğini idrak edemememden kaynaklanıyordu.
UTANIYORUM da ki ağlamam sahnesi için babamın yoğun teşviklerinin(!) ardından duruma uygun psikolojideydim ancak vakitte bir yandan hızla ilerliyor ve sahne kameraya alınmıyordu bunun üzerine “Baba, ağlamam geçiyor” diye bağırdım ve ardından sette kahkahalar yankılanmaya başladı.”
Ataerkil Seyirciler:
“1986 yılında başrolünü Cüneyt Arkın‘ın oynadığı KANCA isimli filmde subay kıyafetleri giyen çocuk rolündeydim. Filmin çekimlerinin ardından Bahçelievler semtinden bir sinema salonu sahibi özel ricada bulunarak filmin ilk gösterimine katılmamızı istemiş. Cüneyt Arkın ile beraber filmin gösterileceği sinemada gösterim öncesinde sahneye çıktık, üzerimde filmde giydiğim subay kıyafeti vardı. Bir çeşit ufak çaplı gala gibiydi. Elime bir mikrofon tutuşturuldu, fıkra anlatmaya başladım, bir zaman boyunca konuştuğumu ardından mikrofonu verdikten sonra da sahnede dolaşmaya başladığımı hatırlıyorum.”
“Elbette bu kendim ile ilgili hatırladıklarım, salonda ki seyircilerle ilgili hatırladığım en iyi detay ise sinemanın tamamen erkek seyircilerle dolu olmasıydı.”

1990’lar ve Oyunculuk Üzerine :
“Ben kamera önünde rol aldığım bir projenin ardından, ortaya çıkan işi defalarca izleyerek kendimi acımasızca eleştiririm. Daha iyiye giden bir yolda gerekli olduğuna inandığım bir öz eleştiridir bu.”
“Oyunculuğun kötü yanı mantık hatalarını düzeltememektir. Bir oyuncunun görevi yönetmenin direktifleriyle sunumu gerçekleştirmek ve mümkün olduğu takdirde de ufak boşluklar içerisine yorumunu katabilmektir. Benim sinemaya karşı olan çalışma azmimi sadece oyunculukla sınırlandırmayan da bu etkenler olmuştur.”
“1990’lı yıllarda dizi furyası hafiften popülerliğe doğru yol alıyordu. Özellikle 90’ların sonu bu konuda patlamanın fitilinin ateşlenmesi sayılır. O günlerden bugüne geldik ve 2007 yılının kış dönemin de daha 5. bölümünü tamamlayamadan yayından kalkan dizi sayısı 100 rakamına yaklaştı.”
“Türkiye için maddi ve manevi olarak en önemlisi boşa harcanan zaman olarak çok büyük bir kayıp bu. Böyle bir enflasyon içerisinde bilinen hiçbir şey, hiçbir öngörü, hangi dizinin tutabileceğini tahmin etmeye yetmiyor. Teknik ve kalite olarak çok iyi hazırlanmış bir dizi tutmayabiliyor, öte yandan hiç akla gelmeyecek bir dizi bir anda popüler olabiliyor. İlginç bir tüketim çağına girdik.”

Kamera Arkası :
“1990’ların sonu benim için yoğun bir dönemdi. Bir yandan üniversite eğitimine devam ediyordum, bir yandan da kamera arkasında tecrübe edinmeye başlamıştım. 1999 yılında BİRİSİ dizisinin Diyarbakır’da gerçekleştirilen çekimleri esnasında yönetmen asistanı görevi bir anda boşta kalmıştı. Deprem dönemiydi ayrıca hastalıklar gibi etkenler de set ekibini uğraştırıyordu. Benimde ciddi olarak kamera arkasına geçişim bu tesadüfle başladı.
2001 yılında ki DERMAN BEY dizisi babamla beraber çalıştığım son projemizdir. Bu projenin benim için en özel hatırası rahmetli Haluk KURDOĞLU ile karşılıklı bir sahnemin olmasıydı. Kendisi ile askere uğurlama sahnesinde beraber oynamıştık.

MARZIYE dizisinin çekimlerinde Hababam Sınıfı filmlerindengünümüze Türkiye’nin sayılı kurgu ustalarından birisi olan İsmail KALKAN ile çalıştım. Öte yandan “Müzik, filmin yarısıdır” inancımla Ali OTYAM‘a asistanlık yaptım. Yoğun bir dönem içerisinde setten senaryoya, müzikten kurguya sinemanın her detayını yaşayarak öğrenmeye çalıştım.

2000 yılında SİYAH CENNET isminde kısa metrajlı bir film çektik. Sevgili Halit AKÇATEPE bu filmde rol almıştır. Çekimlerin ardından kendisini bırakırken bana söyledikleri beni çok duygulandırmıştı”;
“Burak, bu film benim için çok az aktöre nasip olabilecek bir mutluluktur. Sinema hayatım boyunca hem babanla, hem de seninle çalışmış oldum. “
Burak Gülgen ile kısa sohbetimi noktalarken aslında sevgili Akçatepe’nin anılarından kendi kişisel hatıralarıma yansıyan bir mutluluğu da yaşadığımı hissettim. Nede olsa hem baba Melih Gülgen, hem de oğul Burak Gülgen ile sohbeti satırlara aktarabilme şansımı elde ettiğim için.
Modern dünyanın gereği olarak, bir işin üzerinde uzman sıfatını kazanabilmek için her detay üzerine azimle eğilen Burak Gülgen’e sinema dolu bir kocaman bir ömürde başarı dileklerimle.
Yazan: Gökay GELGEC – Yojimbooo

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir