Güzel yürekli bir “çirkin” adam: Danyal Topatan

Danyal Topatan BANNER

Yeşilçam, güzel yüzlü “cici” hanımefendilerin, yakışıklı beyefendilerin, “esas kızlar”ın, “esas oğlanlar”ın dünyasıydı. Filmlerin başrollerinde olan bu esas kızlar, esas oğlanlar hayatın gerçeğinden kopuk birer masal kahramanıydılar bir çok filmde. Modern masalların büyülü dünyalarında yaşayan özenilesi güzelliklerdi. Bu özelliklere sahip olmayanlarsa yan rollerde oynamak durumundaydılar. Belki de bu yüzden yan roller ve oyuncular daha sahiciydi, hayatın kendisiydi. Cüneyt Arkın’ın da o dönem Türk sinemasına yönelik çok önemli bir saptaması vardır. “O dönemde Türk sinemasında başrol oyucuları gerçek tipler değildi. Ama çevresindeki insanlar yaşıyor. Bütün yardımcı rollerdekiler, hepsi yaşıyor. Biz başrolcüler gerçek dışı”ydık diyordu bir söyleşisinde.

ahmet-danyal-topatan_118508İşte o yılların bol starlı, “güzel” adamların, “cici” hanımların salon filmlerinin, melodramların dünyasında “sıradan filmlerin” iyi oyuncusu olarak seyirciyi fethederek, “çirkin kral”lığa doğru yol alan biri vardı… Yılmaz Güney… Toplum dışına itilmiş, horlanmış insanların kendini bulduğu bir kahraman. Türk sinemasında bir dönüm noktası olan “Umut” filmine kadar, onlarca vurdulu-kırdılı filmin yanı sıra “Kızılırmak/Karakoyun”, “Hudutların Kanunu” ve “Seyit Han” gibi iyi filmlerde de oynayarak yol almıştı çirkin krallığa doğru… Gönlünü fethettiği seyirci artık onu istiyordu. Güzel adamların dünyasını tuzla buz etmişti. Çirkinliği kendisine öylesine yakıştırmıştı ki, entelektüel bir gangasteri oynadığı, senaryosunu da kendi yazdığı ve yönettiği “Yarın Son Gündür” filminde kendisini tehdit eden Yakup Bey’e “belki artist olurum, beni Yılmaz Güney’e benzetirler” der. Aldığı yanıt “yok canım sen o kadar çirkin değilsin”dir. Setlerde inanılması güç sahneleri çeken, ilişkilerinde alçakgönüllü, duyarlı, fedakâr ve paylaşımcı olan Yılmaz GüneyTatlı Bela” filminde de “o salonlarda uşaklık etmektense, bostanda korkuluk olmak daha iyi” diyordu.

Hayatı boyunca korkuluk da olmadı, “uşaklık” da yapmadı. “Film icabı” söylediği, “biz ustanın her zaman keskin tarafında yürüyoruz. Önümüzde mezarlıklar ve hapishaneler var” repliği, hayatı boyunca gerçekliği oldu O’nun.

Yılmaz Güney’le başrole tırmanan, adını en üste yazmayı başaran “çirkin adam”ların çoğunun adı afişlere, jeneriklere giremiyordu geçmiş yıllarda. Hep yan rollerin “çirkin ya da kötü” adamlarıydı onlar. Oysa “Çirkinler de sever”di, çirkinler de iyi insan olabilir ve başrol oynayabilirdi, Sinan Çetin’in çektiği, İlyas Salman’ın Müjde Ar’la başrol oynadığı “Çirkinler de Sever” filminde olduğu gibi. Geçmiş yıllarda Yeşilçam’ın “çirkin” adamları jön olamamışlardı ama başrol oynamışlardı elbette. Bunların içinde gerçekte çok iyi kalpli olan ve tanıyan herkesin sevdiği fakat filmlerin “çirkin ve kötü” adamı Danyal Topatan’ın bende çok özel bir yeri vardır. Camoka serileriyle başrolde de oynayan Topatan çocukluğumun en çok iz bırakan “baba” karakter oyucularındandı.

danyal_topatan11-150x150

Türk sinemasının Erol Taş, Hüseyin Peyda, A. Tarık Tekçe, Sadri Karan, Arap Celal, Hüseyin Alp, Danyal Topatan gibi “ürkütücü”, korkutan ama gerçekte iyi kalpli oyuncularını hep çok sevdim.
Çocukluğumun “Dokuz Canlı Camoka”sı Danyal Topatan, bir çok filmde oynadığı başarılı rollerle Yeşilçam’da da “baba” oyuncu olarak iz bırakmıştı. Çocukluğumdan en çok Camoka rolleriyle hatırladığım Danyal Topatan, set işçisi olarak başladığı sinemada “Duvarların Ötesi”, “Keşanlı Ali Destanı”, “Muradın Türküsü” gibi önemli filmlerde de oynayarak usta bir oyuncu olduğunu göstermişti.

Danyal topatan 0003200’e yakın filmde rol alan Topatan, 1915 yılında Mersin’de doğar. Fakir bir ailenin çocuğudur. Çocukluğu yoksulluk içinde geçer. Birçok işte çalışır. Gençlik yıllarında Mersin’de tiyatro da yapan Topatan’ın yolu İstanbul’a, Yeşilçam’a düşer ve filmlerde set işçisi olarak çalışmaya başlar. Setlerde işçilikten dekoratörlüğe kadar birçok işte çalışır. 1950 yılında oyunculuğa başlar. Yeteneği fark edilir ve kısa sürede usta bir karakter oyuncusu olur. Asıl adı Ahmet Danyal Bayri’dir. Suat Yalaz’ın yazıp yönettiği “Karaoğlan” filmlerinin “Dokuz Canlı Camoka”sı 60’lı yılların sonunda “film icabı” yaptığı bütün kötülüklere rağmen hepimizi etkilemişti. 70’li yılların başında izlediğim, Yılmaz Duru, Danyal Topatan ve Hüseyin Alp dışındaki diğer oyuncularını ve adını birkaç yıl öncesine kadar hatırlamaya çalıştığım filmi bir televizyon kanalında yeniden izleme olanağı bulmuştum. Film, Yılmaz Duru’nun yönettiği ve başrol oynadığı “Erkek Gibi Ölenler”di. Büyükçekmece’ye yakın köylerden birinde bir cinayet işlenir. Küçük bir kız çocuğu öldürülmüştür. Cesedi bulup polise bildiren ve daha önce de sabıkası olan seyyar satıcı Osman Alyüz gözaltına alınır. Daha önce 10 yaşında bir kıza tecavüze teşebbüs ederken yakalanmıştır. Olay yerinden tesadüfen geçtiğini iddia eden Osman Alyüz suçsuzluğuna kimseyi inandıramaz, köylü de linç etmek ister ve sorgudaki baskılara da dayanamayıp suçu kabul eder. Kısa bir süre sonra da kendini asarak ölür. Polis şefiyse onun suçsuz olduğuna, içten içe inandığı halde müdahale edemediği için vicdan azabı çeker ve gerçek suçlunun peşine düşer. Masum olduğu halde suçu kabul eden ve intihar eden seyyar satıcı Osman Alyüz, Danyal Topatan’dır. O yıllarda önemli bir hayat dersi vermişti bize oynadığı bu rolle.

2530_1Oynadığı onlarca “kötü adam” rolü dışında, içimizi burkan, hüzünlü ve aslında çok sevimli yüzüyle bizleri büyüleyen “iyi adam” rolleri de vardı Danyal Topatan’ın. Senaryosunu da kendi yazdığı ve yönettiği, Türkan Şoray, Mümtaz Alpaslan, Kadir Savun, Suphi Kaner gibi oyuncuların yer aldığı “Bir Haydut Sevdim” filmini izleme olanağı bulamadım. Yılmaz Güney’li bütün filmlerini izledim. Danyal Topatan’ın nasıl iyi bir oyuncu olduğunu gördüğüm “Hudutların Kanunu”nu, “Duvarların Ötesi”ni, “Keşanlı Ali Destanı”nı, “Muradın Türküsü”nü, tabii ki Karaoğlan’lı, Tarkan’lı, “Camoka”lı filmleri, Yılmaz Güney’in başrollerde olduğu “Canlı Hedef”, “Seyithan”, “Toprağın Gelini”, “Pire Nuri”, “Yedi Belalılar”, “Balatlı Arif”, “Kozanoğlu”, “Silahların Kanunu”, “Kibar Haydut”, “At, Avrat, Silah” gibi filmleri, Sadri Alışık’lı Ayla Algan’lı “Ah Güzel İstanbul”u, “Ağaçlar Ayakta Ölür”ü, “Erkek Ali”yi, “Üsküdar İskelesi”ni, “Komando Behçet”i, “Helal Sana Behçet”i, “Maskeli Beşler”i, “Maskeli Beşler”in Dönüşü”nü, “Kızıl Maske”yi, “Zoro Kamçılı Süvari”yi ve daha birçok filmini defalarca izlemiştim.

O kadar çok fimde izlemiştim ki Danyal Topatan’ı, O benim için “artist” değil mahalle komşumuzdu sanki. Yine severek izlediğim Orhan Elmas’ın yönettiği “Duvarların Ötesi” filminde hapishaneden kaçan yedi mahkûmdan biridir. İstanbullu bıçkın bir taksi şoförüyken uyuşturucudan hapse düşmüştür. Mahkûmların her birinin bir lakabı vardır. Danyal Topatan’ınki de “dede”dir.

Son yıllarında Danyal Topatan’a, Yeşilçam’ın altın kalpli insanlarından Behçet Nacar’ın destek olduğunu, birçok konuda yardım ettiğini öğrenmiştim. Hasta günlerinde ziyaretine pekçok sinemacı gelmemişti yine.

Yeşilçam’ın “baba” oyuncularından Danyal Topatan, 1975 yılında yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek aramızdan ayrılmıştı. Türk sineması usta oyuncusu “baba” Danyal’ı, ben de hem sevdiğim bir oyuncuyu hem de sanki komşumuz “Danyal amca”yı kaybetmiştim.

danyel-topatan-ve-camoka-52071

danyel-topatan-ve-camoka-66943

Not: Kurt Ve Camoka fotoları http://www.zamantika.com/1960lar/danyel-topatan-ve-camoka adresindne alınmıştır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir