Tozlanmış Hazinelerin Mabetleri ve Fanzinler – KADIKÖY

Akmar'ın 2000'lerdeki yeni hali
Akmar’ın 2000 yıllarda üst katı

14-15 yıl önce dolaştığım sokaklar ve gittiğim yerler, değişmeye başlamıştı ki aslına bakarsanız bilinçli veya bilinçsiz olarak bazı pasajlara girip çıkıyordum. Sanki bilinmez bir güç beni kendisine çekiyordu. Akmar pasajı daha yeni yeni kasetçiler ile tanışıyordu, Zihni Teşvikiye’den Kadıköy’e Akmar‘a taşındığı dönemdi bu dönem. Gerçi Kadıköy çarşı içinde yer alan ve sadece müzik satan yerler ilgimi daha az çekiyordu ve hala Beyazıt ve öte yandan Beyoğlu’ndaki zengin dünyayı keşfetmemiştim.

Sahafların ve eskicilerin yani tozlanmış hazinelerin mabetlerinin dünyası internetin yaygınlaşmasından, gitti gidiyor ortaya çıkmadan önce tüm gizemi ve çekiciliği ile yanıbaşımızda idi. Bu mabetler yanı başımızda her gün yürüdüğümüz sokaklarda tozlanmış ve içindeki hazinelerin keşfedilmesini bekleyen bir şekilde, bazen umutsuzlukla bazen öfkeli bakışlarla, bazen de sizinle ilgilendiğini çaktırmadan ama her zaman gizemini koruyarak bizleri bekliyordu. Öyle azılı bir eski kitap meraklısı değildim ama buna rağmen içerisi tozla kaplı yerler beni kendilerine çekiyordu.

Bir kaç kez amaçsızca bir iki sahafa girip etrafa bilinçsizce bakınmıştım. O an korktuğum soru genellikle 5 dakika içerisinde bana soruluyordu.
– Buyrun, ne aramıştınız?
Genellikle bu soru sorulurken kullanılan ton veya sahafın/eskicinin bakışları beni dükkanına yeniden gitmem konusunda etkileyen bir kıstastı. Gerçi başlangıçta zaten bir amacım yoktu ancak sahafın karşısına geçip;
– “Ben sadece raflara bakmak istiyorum veya burada huzurluyum, çayımızı içelim” gibi sohbetlere girebileceğimi, hatta ve hatta 4-5 saatimi içeride geçirebileceğim yerler olduklarının farkında değildim.

947137_531341753592530_1550955641_nCeremony’den Katiller de Ağlar’a
Kadıköyde birkaç sahaftan “komik olduğu için” aldığım ilk Türk sineması fotoğrafları ile başlayan yeşilçam maceram bu zamana denk gelir. Bir de “Ses” dergisi almıştım merakımdan dolayı. Ama ilk sahaf/eskici maceram o zaman dinlediğim müzikle alakalı olduğundan “Kerrang” için olmuştu. İlk olarak Sepultura’yı oradaki bir yazıda keşfetmiştim (Beneath the Remains’ten önce). Bu arada ayın demosu olan grubun albümü daha basılmamıştı. Brezilyalılardı ve böyle müzikler yapıyorlardı.

1994 yılında Zihni’de kasa önünde duran bir “Fanzin” bu dünya üzerinde yalnız olmadığımızı göstermişti. Liseden kadim dostum Alper Yamak ile Türk filmlerinden komik diyalogları ve haberleri tv önüne mikrofon koyarak kaydedip o zamanlar çok kısıtlı imkanı olan Doğuş FM’de hazırladığımız müzik programı “Ceremony” de kullanıyorduk. Bazı şarkılardan önce gaza getirici veya komik replikleri şarkı öncesi ekleyerek ilginç bir formül elde etmiştik. Ancak Zihni’de gördüğümüz 2/5 bz albümü ve Gözel mecmuası bizimle aynı kafada olan hatta bunu çok doğru bir kanala ve dahiyane bir üretime dönüştürmüş birilerinin olduğunu gösterdi. Ayrıca adını daha sonra öğrendiğim Serhat Köksal benim gibi sahaflardan toplayan, araştıran birisi idi.

kadikoy_moda
Kadıköy

Daha sonra radyoda “Katiller de ağlar” programını yapmaya başladık. Alper’in tv de izlerken ilgisini çeken Kenan Kalav, Cüneyt Arkın’ın “-Bir kanlı katilin üzülebileceğini hiç sanmam, – Katiller de Ağlar.” repliği programımızın hem ismi hem de başlangıç anonsu olmuştu.

Radyonun başında o zamanlar için “muhafazakar, yesçi, progresif rockçı” olarak nitelendirdiğimiz müdür, o zaman bizim gençlik ateşimize göre TRT kafası ile programın ismini değiştirmeye çalışsa da 4 yıl program sürmüştü. O yıllarda Beyoğlu’ndaki Atlas Pasajı’ndaki bazı sahaflar ile ortak bazı açılımlar yapmıştık.

O dönem bugün de işbirliği yaptığımız Deniz Pınar’la da muhabbetimizin başladığı dönemdir.

Ancak 90ların sonuna doğru Kadıköy yavaş yavaş ama emin adımlarla İstanbul’un yeniden kültür merkezi olmaya başlıyordu. Daha doğrusu sahaflar dönüşürken  Beyoğlunun o dokusu bozulurken Kadıköy bayrağı devralıyordu. Benim de ilgimi çeken belkide bu dönüşümü birebir yaşıyor olmamdı.

Conan_Marvel_h00Anne sakın atma!
İnternet hala yaygınlaşmadığı için doğal olarak ana başvuru kaynağım sahaflar ve/veya eskiciler olmuştu. Aslında işin doğrusu bu dükkanlar bir kere hayatınıza girmeye görsün artık çıkmazlardı. Ancak bütün bu ilginin birde tehlikeli bir yanı vardı: Annenizin bazı şeyleri gereksiz olarak görüp atma ihtimali. Ben bu süreci çok büyük kayıplar vermeden atlattım. Sanırım sadece Conan çizgi romanlarımı kurban verdim.

Maalesef bizde çizgi roman merakı veya koleksiyonculuk çocukça bir ilgi olarak görülür. Eğer antikaya merak sarmamışsanız yaptığınız herhangi bir koleksiyon değersizdir veya “25 yaşına geldiğinizde koleksiyon yapmanız sizin hala olgunlaşmadığınızı gösterir” gibi sağlıksız, garip, yüzeysel ve aslında bilinçsiz bir durum vardır. Bu aslında ailenizden değil çevrenizden gelen bir tepkidir. Yine, sahaflar ve eskiciler, bu gereksiz işlerle ilgilenenler “çöp toplayan” veya “hayatta tutunamamış insanlar” olarak değerlendirilir.

SON KALE KADIKÖY!

Yeni olanın daha iyi olduğuna inanan, parlayan bir kabı veya kapağı olanın, tozlanmamış olanın ve fast food kültürünün yüzeysel bir yaklaşımıdır eski olanı küçümsemek… Eski olana değer vermek hipster’ların yaptığı gibi moda olmamalı, yüzeysel olmamalı diye de düşünüyorum. Sonuçta kültürel erozyon kendiisne hep kaygan zeminler bulur. Ama zaten eski binaları restore edeceğine yıkıp kendi mimarisini yok eden bir kültürün emek harcanmışa yönelik yaklaşımı ne olabilir ki?

Sahaflar aslında eskiyi koruma adına önemli bir politik duruşun yalnız savaşçılarıdır.

kadikoyİşte bence bu yüzden İstanbul direnirken sahafların çoğu kendisine yeni bir sığınma limanı olarak Kadıköy‘ü buldu. Kadıköy sosyo kültürel açıdan eskiyi yoketmeden ve çarşı içini Beşiktaş ilçesi gibi korumaya çalışan direnen bir yerdi sonuçta ve bu yüzden 90larda çıktığım yolculuğu biraz da Kadıköy‘de toplanmaya başlıyor olması ve/veya Beyoğlu Cihangir de yer alan çizginin eskici sahaf yerine antikacıya dönmesine rağmen Kadıköy‘ün çizgi roman ve eskiciler için daha özgür bir ortam olarak hala varolmasına seviniyorum. Bu biraz da Kadıköylü olmamdan kaynaklanıyor galiba.

Kadıköy, hiç bir zaman tarihi yarımada ve/veya Pera/Beyoğlu gibi bir dokuyu ve altyapıya sahip olamayacak ancak yapısı ve insan yaklaşımı nedeniyle bugün sahaflar, müzik dükkanları, ve belki de eskiciler için en özgür ortama evsahipliği edebilecek bir yer. Eskiyi muhafaza etmeye ve Istanbul’un dönüşümünden malları kaçırmamıza en uygun yer Kadıköy şu an. Evet belki daha fazla sahaflar adına festivaller, fuarlar ve toplantılar oluyor ancak gün içerisinde dolaşırken uğrayıp içerisinde tozlu hazineleri keşfe çıkabileceğimiz eskici ve sahafların doğal limanı bugün Kadıköy.

Hepimizin tek korkusu ise, esnaf, fiyatlar ve hatta içerik yönünden Kadıköy ve Moda‘nın yeni bir Cihangir olması…

….devam edecek…

Not: Bu yazımın farklı bir versiyonu Grizine sitesinde yayınlanmıştı

4 thoughts on “Tozlanmış Hazinelerin Mabetleri ve Fanzinler – KADIKÖY

  1. Harika bir yazı fikirlerine yüreğine sağlık.Ayrıca Akmar pasajında techno cd ararken (yıl 94-95) bi milyonun varmı diyen,grunge takılan ve o dönemde burun kıvırdığım tanımdaığım insanları bugün özlemle anıyorum.Her haliyle güzeldi…

  2. Çok teşekkürler Fatih bu çıktığım yolculuk üzerine yazdıkalrımı paylaşmaya devam edeceğim… Bu arada o grunge takılanlardan biriisi bendim ama ben para sormazdım yahu opnlar 4-5 elemandı orada

  3. Muhteşem bir yazı. Elinize, yüreğinize sağlık. Bu güzellikleri anlamak, anlatmak artık hiç kimsenin harcı değil. Sahaf ve eskici kültürü, farklı ve kanımca çok özellikli bir kültür. Saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir