Yeni Türk Komedi filmlerindeki Skeç Sorunsalı – 2

80ler ve 90larda ne değişti?

Aslında geçmişe dönüp baktığımızda ve yeni türk komedi filmlerini eskileriyle karşılaştırdığımız zaman çok farklı bir noktaya gitmeye başlıyoruz.
Uzun zamandır izlediğim 2-3 film dışında katıla katıla güldüğümü hatırlamıyorum. Son dönem çıkan eyvah eyvah filmleri biraz değişik bir tat sundularsa da kalabalık olmaya çalışan filmlerde bir sorun var. Tamamen komedi filmi olmamasına rağmen Herşey çok güzel olacak ve Vizyontele filmleri dışında izlediğim bütün filmlerde kopuk kopukluğun ana bir sorun olduğunu gördüğümü söylemeliyim. Bu kopuk kopukluğa da ben “Skeçlerden oluşan filmler” yakıştırmasını yapıyorum. Yılmaz Erdoğan’lı Demet Akbağlı Bir Demet Tiyatro‘yu başka bir yere koymak gerekli…

Daha önce Sinematikte Recep İvedik üzerine bir yazı yazmıştım. İnek Şaban ile karşılaştırma heveslisi basınımızı pek ciddiye almazsak fenomenin üzerine söylenecek çok şey var. Aslında konu başlığımız olan yeni Türk sinemasının skeç takıntısı konusunda konunun ucunu Şahan’a dokundurmak gerekiyor sanırım. Şahan ve şaban mı dediniz… Yok canım o kadar komplo teorisine hayır… Tvdeki programını çok sevdiğim Şahan zaten işin kolayına kaçtığını veya populizm yaptığını aslında açık açık söylüyor. Ama ne olursa olsun Recep İvedik bazı şeylerin sebebi değil sonucu. Ha belki Şahan tvde skeç yapıyordu onu filme taşıdı diyebiliriz ama işte orada film, sinema, senaryo gibi soru işaretleri ile karşılaşıyoruz.

Skeç mi film mi?

Benim için Recep İvedik filmi ile 3 milyon izleyiciye ulaşılması o tarz bir film için bir başarıdır. Senaryo yok devamlılık yok ama kötü skeçler izleniyor… Öncesine baktığımızda yeni Hababam Sınıfları, Maskeli 5ler, O şimdi asker (canı film ister) ve benzeri filmler veya Memetali filmlerinin çoğuna baktığımızda Recep İvedik daha derli toplu bir film olarak önümüze çıkıyor. Yani kendi türü içinde bir gelişim yaratabilmiş ancak ana sorun zaten bu türde…Bir fıkranın filme uyarlanması ile 15 dakika önceden hangi esprinin yapılacağını biliyoruz zaten.

Herşeyden kötüsü skeç tarzını sinemaya taşıyan ve içinden bir adet Memetali geçen filmler birbirinin tekrarı olarak yıllarca üst üste geldi. Imdb sitesine meze olduk neredeyse. Bu yüzden en azından farklı bir kahraman yaratmayan çalışan Şahan bence o dönemin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Skeç takıntısının doruğa ulaştığı yerde 3 milyon gişe yapıyor. Ama tek skeç yaparak işin kolayına kaçan o değil. Ancak kabul edelim ki Recep İvedik skeç sinemamızın “başyapıtı haline geldi”.

Peki bu skeç konusunu nereden başlatmalıyız? Öncelikle 3 unsur skeç gerçeğinin temelinde yatıyor. Tiyatro geleneklerimizi bir kenara bırakırsak popüler kültürün 3 unsuru bugün ki skeç konusunda dolaylı ve dolaysız sebeptirler. İşin ilginci aşağıda örnek vereceklerimin hepsi kendi alanları içinde önemli işler ancak bazı efsaneler kendilerinden geriye enkaz da bırakıyor. Hababam sınıfı benim için efsanedir ancak onun durduğu noktayı da irdelemek gerekir. Belki bu şekilde yeni hababamlar yapmayı bırakır birileri.
Bugün Türkiye’nin son 15-20 yıl içerisinde yaşadığı sosya kültürel değişimin ve dönüşümün, Amerikan taklitlerinin veya kolaycılığa kaçanların suçunu aşağıdaki eserlere atmaya çalışmıyorum ama önemli unsurlar bugün komedi sienamamızdaki skeç sorununun endirekt olarak sebebi olmuşlardır. Olacak o kadar‘ın kendisinin skeç olması da tabi etkendir ama burada belkide asıl sorunu onu sinemaya taşıyanda mı aramalıyız? Onun cevabını kendimize vermeliyiz:

1. Olacak o kadar:
Levent Kırca olacak o kadarla bir döneme damgasını vurdu. Olacak o kadara baktığımızda  yeni komedi filmlerinin pek olmadığını, yeşilçamın tükendiğini ve olacak o kadarın çok büyük bir kitleye de ulaşabildiğini görüyoruz. Devekuşu kaberiyi bir adım öne götüren, kara mizahı kullanarak politik mesajlar da yollayan ve birkaç jenerasyonun espri anlayışına damgasını vuran program öte yandan TVnin skeçler ile güldürü yapılma alışkanlığını ister istemez bizlere alıştırmıştı. Tabi iyi olan bir şeyin taklitleri o başarıya erişmediği ve bazı şeylerin garanti olduğunu gösteren olacak o kadar bence yeni Türk sinemasındaki veya Yeşilçam sonrası Türk sinemasında skeç alışkanlığı için önemli bir referans noktasıdır. Yeşilçamın bitişinin video ve Televizyona bağlıyorsak Olacak O kadar bu dönemin Devekuşu kabare ile Süper Star’ıdır.

2. Stand up modası:

Aslında bu moda Ferhan Şensoy’la başladı diyebiliriz. Modern meddahlık temelli ancak ve maalesef amerikan tarzı bir güldürü olan stand up ülkemizdeki herşey gibi ilk döneminde oldukça iyi idi. Cem Özer bazı noktaları zorlasa da çabuk pes etti. Cem Yılmaz’ın yükselişi ve daha sonra birbiri ardına çıkan ve özgün olmayan yeni stand up gösterileri bir noktada sinemaya yönelimi tetiklerken diğer taraftan stand up gösterilerindeki bazı formüller ister istemez sinemaya da taşındı…
Bazı filmlerin stand up olayını alarak sinemaya taşıması ise tam bir talihsizlikti. Cem Yılmaz iyi bir stand up’çı olmasına rağmen bu tuzağa düşmedi ve sinema yapmaya başladı. Bazen filmlerinde skeçler olmasına rağmen başta Cem Yılmaz ve Eyvah Eyvah ile Ata Demirer’i hepsindne ayırmak gerekli… Zira bu iki isim dışında skeçten film yapma hele hele şafak sezer ile tam bir endüstriye dönüştü

3. Hababam Sınıfı efsanesi:

Ertem Eğilmez, Rıfat Ilgaz’ın Hababam sınıfının hikayesini beyazperdeye öyle bir kadro ile taşıdı ki filmler efsane halini aldı. 90larla birlikte kalabalık kadrolu filmlere baktığımızda hababam sınıfının bu filmler üzerinde demoklesin kılıcı gibi durduğunu görebiliriz.
İşin ilginci yapılan filmlerin çoğu da hababam sınıfını taklit etmeye çalışan okul formülünü veya askerlik formulünü kullanmaya çalışan filmler oldular. Oysa tekrar etmek yerine veya işin kolayına kaçmak yerine daha özgün çalışmalara yönelinseydi belkide daha deneysel bazı çalışmalar olabilirdi ancak hababam sınıfı formülü kendisinden sonra birçok filme etki ettiği gibi kendisinden 1-2 jenerasyon sonrasında da can simidi oldu. Tabi gişe yönünden baktığımızda ne kadar başarılı tartışabiliriz.
Hababam sınıfı formülü özellikle Italyan sinemasının kullandığı bir formüldür. Ancak Ertem Eğilmez’in başarısı bunu Türkleştirmek oldu. Tabi sizinde arkanızda kapı gibi bir Rıfat Ilgaz eseri olunca işiniz kolaylaşıyor. Ama ülkemizde pek çok şeyde olduğu gibi Hababam Sınıfı da etinden sütüjnden, sırasından bacasından merdiveninden faydanılan bir endüstriye dönüştü. Ama ne olursa olsun kimse o 3 filmin güzelliğini sarsamadı.

Tabi bu 3 unsur belkide pozitif etkileşimler olarak nitelendirilmelidir çünkü bunların yanı sıra negatif unsurlarda var.
Kötü senaryolar ile fıkralardan film yaratmaya çalışanlar, “halk bunu seviyor” formülü ile işin kolayına kaçanlar, tanınmış yüzleri sinemaya taşıyarak gişe yapacağını düşünenler, Sinan Çetin’in 90larda başlayan populist ve reklamcı yaklaşımları, Memetali ve özel tvlerde türeyen ve birbirine benzeyen diziler. Neresinden tutacağını şaşırdığımız bir tüketimin, ve tüketin toplumunun vahşiliğinin sinemaya girmesi ile bayağılaşan bir skeç yap para kap mantığı…
Yazan: Utku Uluer

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir