Pazar yazıları: Pınar Öğünç – Çetin Gürtop: Yeşilçam onun gözünden çıktı

Cetin Gurtop 996

4 Aralık 2009 tarihinde kaybettiğimiz Çetin Gürtop’u pek çok filmde birlikte çalıştığı Çetin İnanç’ın yiğeni Pınar Öğünç’ün kaleminden bir yazı ile anmak istedik

Adını bilmiyorsunuzdur büyük ihtimal ama görüntü yönetmenliğini yaptığı 300″den fazla film hemen her gün televizyonda döndüğünden, gözünün yakaladığına aşinasınız. Yeşilçam”ın ilk kameramanlarından, işiyle de kişiliğiyle de efsane Çetin Gürtop öldü…

Haber: PINAR ÖĞÜNÇ/RADİKAL 2009:

Kamerada kendi ekolünü yaratan Çetin Gürtop?un kendinden pozometreli gözü olduğu anlatılıyor...
Kamerada kendi ekolünü yaratan Çetin Gürtop?un kendinden pozometreli gözü olduğu anlatılıyor…

Atıf Yılmaz filmi ‘Yarın Bizimdir’i hatırlar mısınız? Ya da Lütfi Akad’ın Ayhan Işık’lı ‘Üç Tekerlekli Bisiklet’ini? ‘Keşanlı Ali Destanı’nı, memleket sinemasına bir Cüneyt Arkın ekleyen Halit Refiğ’in ‘Gurbet Kuşları’nı? 60’lardan 70’lere geçelim… Bütün ‘Yumurcak’lı filmler gözünüzün önünden geçsin, bütün Kara Murat’lar… Sonra ‘Davaro’suyla, ‘Zübük’üyle Kemal Sunal’lar ve tekmili birden ‘Gırgıriye’… Belki tekli orijinaline gişede basan ‘Üç Süpermenler’li, ‘Turist Ömer Uzay Yolunda’lı, ‘Dünyayı Kurtaran Adam’lı başka bir janrın müptelasısınız…

Burada sadece üç-beşinin adını anabildik ama Çetin Gürtop’un 1960’tan 1991’e kadar kamera başında olduğu filmlerin sayısının 300’ü aştığını düşününce bir tuhaf oluyor insan. Bilhassa da bu filmlerin neredeyse tamamının tek kamerayla çekildiği düşünülürse… Yönetmenler değişiyor, yıldızlar parlıyor-sönüyor, filmler renkleniyor, Yeşilçam’da modalar gelip geçiyor ama kamerada aynı göz… Adını hiç bilmiyorsunuz, ama hâlâ her gün onun görüntü yönetmenliğini yaptığı en az iki film televizyonda dönüyor. 300 film Yeşilçam’ın irice bir dalı demek, gövdesinin koca bir dilimi demek; aynı adamın gözünden geçmiş hepsi…

1976’da Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı Türkiye-İtalya ortak yapımı ‘Baş Belası’ adlı filmle, 14. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü de sahibi olan Çetin Gürtop, 4 Ocak’ta, 73 yaşında öldü. Cenazesi kalabalıktı: Yeşilçam Sokağı’ndan kalkan minibüslere doluşup da gelmiş, beyazlayan saçlarına, kırışan suratlarına rağmen hepsi tonla filmden aşina ‘kavgacı’ ekibi, figüran tayfası; biri yakalara Gürtop’un en havalı resmini iliştiriyor, biri akrabalarına sarılıp ağlıyor… Onun tedrisatından geçmiş, şimdi hepsi kendi kamerasının başında 20’ye yakın asistanı… Kadim dostu Türker İnanoğlu; seneler içinde yolları kesişen arkadaşları, Ekrem Bora, İzzet Günay, Orhan Gencebay, Selda Alkor, Oya Aydoğan…

Aşağıda okuyacaklarınız bu nevi şahsına münhasır insanı bir miktar tanıtma gayretidir. 10’lu yaşlarından itibaren meslekte babasının izinden giden, şimdi 40’larındaki oğlu Hakan Gürtop’la, 45 yıllık eşi Betül Gürtop’la ve her cinsten 160’ın üzerinde film çeken ayrı bir hikâye olan yönetmen dostu Çetin İnanç’la sohbetlerin hülasasıdır.

Babası albay Hüsnü Bey, geçen yüzyıl başı Trablusgarp Savaşı’nda esir düşenlerden. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra, mahir topçuya Gürtop soyadını bizzat cephe arkadaşı Mustafa Kemal seçiyor. Ondan sonrası Anadolu’nun farklı vilayetleri… Büyük abla Güzin’in de, kardeş Çetin’in de çocukluğu İstanbul’a denk düşüyor.
Liseyi zar zor bitiren oğlunun haytalığından usanan Hüsnü Bey, bir meşgale olur ümidiyle bir akrabanın yanına yolluyor onu. Hayatın gidişatını değiştiren o insan, asistanlıktan yönetmenliğe hızla geçmiş amca oğlu Atıf Yılmaz Batıbeki… Bir uzak akraba da aynı camiadan ışıkçı Erol Batıbeki zaten. Başta ağır geliyor işler, ‘paşa çocuğu’ biraz mızmızlanıyor ama sonra da bırakamıyor. Kameranın arkasına ilk geçişi 1960’ta, Atıf Yılmaz’ın yönettiği ‘Dolandırıcılar Şahı’ ile…

O dönem herkesin bir ustası var, onun ağzına bakıyor, kendi yoğurt yiyişini bulana kadar hürmette kusur etmeden dibinden ayrılmıyor. Çetin Gürtop’unki siyah-beyaz dönemden bilinçaltında birikmiş çok sahnenin mimarı, Ortaköylü Mike Rafaelyan. Elektrikçiyken bir tesadüfle sinema makinistliğine, oradan da görüntü yönetmenliğine geçen Rafaelyan çok kolluyor onu.

sohbankologlu
Türker İnanoğlu’nu Başarısında Önemli Bir Rolü Olan 30 Yıl Beraber Çalıştığı Art Direktör Sohban Koloğlu

Atıf Yılmaz ve Mike Rafaelyan kadar hayatının istikametini değiştiren bir önemli isim de Türker İnanoğlu. 1965’te İnanoğlu askerden döndükten sonra kendisine yeni bir ekip kurarken tanışıyorlar. 43 yıl sürecek bu dostluğun, iş arkadaşlığının başlamasında etkili olan da Gürtop’a referans veren sanat yönetmeni Sohban Koloğlu
Ölümünün ardından tam bir İstanbul beyefendisi, hiç kimseye kötü bir his beslemeyen çok insancıl biri olarak anıyor Gürtop’u İnanoğlu; “Bizimki kardeşten öte bir yakınlıktı, neredeyse bir karı-koca ilişkisi gibiydi. Rahatsızlıklarımda aile efradı kadar üzülür, sevinçlerimde en çok sevinenlerden olurdu” diyor.

İşinde neredeyse içgüdüsel bir becerisi olduğunu bugün herkes kabul ediyor. Sonraları daha ticari filmlerde çalıştıysa da, özellikle ilk dönem siyah-beyazları klasikler safına katılmış bile çoktan. En önemli özelliği tripotsuz, kamerayı ilk kez eline alarak çalışanlardan olması. O zaman kullanılan 2C kameralar çok ağır, hâkimiyet zor, hele 35 mm çekerken daha da zor fakat izleyiciye üçüncü bir göz açması bakımından da bu hareket devrim niteliğinde.

Öyle bir dönem ki, negatife çekildiği için film ancak yıkandığında, iş kopyası basıldıktan sonra görülebiliyor. Öyle bugünkü gibi kilometrelerce film harcama lüksü de yok. Bir kutu film 120 metre, bu da üç buçuk dakikaya tekabül ediyor. Bir filmin de en fazla 35 kutuda bitmesi farz. Ancak çok büyük yapımlarda bu rakam 45 kutuya çıkıyor. Öyle bir tasarruf ki klaket çekilirken fazla film gitmesin diye elle döndürülüyor. Bugünlerde 500 kutudan az harcayan yönetmenlerin ‘Az film kullandık’ diye övündüğünü belirtmiş olalım.
Malzeme bu kadar sınırlıyken hata yapma şansınız yok gibi. Bu riske rağmen acayip bir gözü var Çetin Gürtop’un. Pozometreye bakarmış gibi yapıp diyaframını, kelvinini bütün ayarları kendi elinde test ederek yaptığı çok görülmüş. Uydurur göründüğü her rakam pozometredekiyle aynı çıkıyormuş zaten. “Derecesiz ateş ölçerdi” diyor Çetin İnanç
O zamanın sinemasında görüntü yönetmeni tek kameraman demek, ışık tasarımcısı demek, yönetmenden sonra ikinci insan demek. Sette herkesin abisi… Dev ekipler yok, bir minibüse şaryonun, teçhizatın, diğer minibüse set ekibiyle oyuncuların hep birlikte bindiği zamanlar. O kadar hiçbir şey yok ki, icabında bir yeniçeri ok atıp öbür tarafta bıyığını çıkardıktan sonra oku yemeye koşuyor. Şaryo arabası olmayınca reflektörlerin altına sabun çakılıp itiliyor. O da olmadı, kameraman bir brandanın üzerine çıkıyor, üç kişi brandayı yerde sağa sola çekiyor.

Çetin Gürtop, yurtdışında çalışabilen nadir kameramanlardan biri aynı zamanda. Özellikle kendisinin de hayran olduğu İtalyan sinemasından çağdaşı yönetmenlerle 15’e yakın filmde çalışmış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir