Pazar Yazısı: Agâh ÖZGÜÇ – Seher Şeniz’in hazin öyküsü

seher seniz banner agah

Bu pazar siz Sinematik Yeşilçam okurları için Agah Özgüç‘ün Milliyet pazar için 2011 yılında kaleme aldığı bir yazıyı paylaşıyoruz. Yazı fazla görselle desteklenmemişti biz de yazıya bu şekilde bir katkıda bulunmuş olduk.

Ülkemizde dansözlerin altın çağı 1950‘li yıllarda başlayıp 1965’lere dek sürer. 60’lı yılların ortalarında, 70’li yılların başlarında ise “ikinci yeni kuşak” dansözlerin soluğuyla yeni bir dönemin kapıları açılır. Dansöz dergilerinin çok sattığı; Aysel Tanju‘ların, Zennube‘lerin, İnci Birol‘lerin, Semiramis‘lerin, Özcan Tekgül‘lerin, “yıldız”laştığı, Sevda Nur‘ların ve Gül Ruh‘ların “dansözler kraliçesi” seçildiği 1960‘lı yılların ortalarında görürüz Seher Şeniz’i. İşte Seher ŞenizNerede o eski dansözler” dedirten, ara kuşak döneminin, Prenses Banu, Leyla Sayar ve Nesrin Topkapı gibi son yıldızlarından biridir.

Yani bir dönemin kapanmasıyla günümüzde yavaş yavaş yitip giden bir mesleğin yıldız dansözlüğünün sonuncularından.. Ve ne yazık ki, bu “son” bir başka “son”u da beraberinde getiriyordu: 44 yaşında erken gelen “ölüm”ü..

seherseniz02vl2İzmirli bir ailenin kızı olan Seher Şeniz, genç yaşında kısa süren mutsuz bir evlilik macerası geçirmişti. Gerçek adı, Seher Baştaş‘tı. Ailesiyle birlikte İstanbul’a geldikten sonra artık yaşamını tek başına kurmak zorundaydı. Çünkü ailesiyle aralarında bazı sorunları vardı. Tüm amacı, kimseye muhtaç olmadan yalnızca kendi ayakları üzerinde durabilmekti. İşte bu nedenle önce soyadını Şeniz olarak değiştirip 1965 yılında bir yarışmaya girdi. O yıllarda Kadıköy yakasındaki Caddebostan Plaj Gazinoları’nda sık sık “plaj güzellik yarışmaları” düzenleniyordu. Şeniz, o günlerde moda olan bu yarışmaların birinde “plaj güzeli” seçilince de şansı açılıyor ve il kez ismini duyurmayı başarıyordu. Bir yıl sonra yani 1966’da katıldığı “Türkiye Güzellik Yarışması“nda “ikinci” olunca da önce magazin basınının, sonra da turistik gece kulüpleri ve çeşitli müzikhollerle çalışan organizatörlerin dikkatini çekti.

Çok kısa süreli bir evlilik geçiren Seher Şeniz‘in gerçekten güzel bir vücudu vardı. Bir çok sanatçınınki gibi onun da tek sorunu burnuydu! Ama Şeniz, birkaç filmde küçük rollerle kamera karşısına çıktıktan sonra belirli aralıklarla burnunun yanısıra göğüslerine de estetik yaptırmak zorunda kalacaktı.

Şeniz’in sinemadan sonraki durağı striptizcilik oldu. Döneminde İstanbul gecelerinin en görkemli ve en ünlü müzikhollerinden biri olan Parisien‘de çalışması büyük bir şanstı. Bu ünlü lokalde yabancı uyruklu striptizcilerin arasında Türk olan yalnızca Seher Şeniz‘di.

Kısa süre içinde görkemli bir dekordan oluşan ve “Nuit D’arabie” (Arabistan Gecesi) adlı bir tabloda sunduğu kıvrak danslarıyla, iç gıcıklayan çıplaklığıyla ün yapacaktı.

İzmirli Seher Baştaş‘a Seher Şeniz olarak şöhretin kapıları açılmıştı. Önce sinemada küçük rollerle işbaşı yapmış, sonra da striptizci ve dansöz.
Ne var ki 1970‘li yılların “seks sembolü” magazin basınının deyimiyle “ünlü çıplağı” olmasına karşılık, şeniz’in Türk sinemasında önemli bir yere geldiği söylenemezdi. Kaldı ki vücudu son derece güzeldi. Ama sinema perdesinde nedense yüzü, seyirciye pek sıcak gelmemiş, tesine itici bir hava yaratmıştı. Şeniz, öncelikle bir “dans yıldızı” olarak tanınmasına karşılık, asıl başarılı olduğu alan “striptizcilik“ti…

seher seniz avrupa macerasi pic

Seher Şeniz‘in şöhretinin doruğunda bulunduğu dönemde yaşamına bir çok erkek girmişti kuşkusuz. Ancak güzel dansözün iddia edildiği gibi abartılı “fırtınalı” bir yaşamı olmamıştı. Hayatına giren erkeklerle olan bağı da genelde duygusaldı. Bazı sanatçıların yaptığı gibi, kuruduğu ilişkilerde gizli bir takım hesapları yoktu. Örneğin, gazinocu Fahrettin Aslan‘ın oğlu Sacit Aslan‘la nişanlanırken, elmas kralı Tosunyan‘la, Osman Hattat’la birlikte olurken amacı macera yaşamak değildi…

Şeniz’in bu duygusal bağlılığı, bir gün kendisini intihar girişimine sürükleyecekti. 70’li yılların sonlarında bir Haziran gecesi geçirdiği bunalım sonucu aşırı dozda uyku hapı ogadon alarak komaya girecekti. Nedeni, beş aya yakın bir süre birlikte olduğu ve o dönemde ünlü bir demir tüccarı olan İ.Ö. idi. Bu yakışıklı işadamını deliler gibi sevmişti. Ancak sevdiği erkek kendine ait değildi. Çünkü evliydi.

Nişantaşı‘ndaki Bozyaka Aoartmanı’nda bulunan dairesinden Amerikan Hastanesi’ne kaldırılan ünlü dansöz, bir süre ölümle burun buruna geldikten sonra kurtarılacaktı. Ölümden kılpayı kurtulmuştu. Bu ölüm oyununun devamı ise yıllar sonra “acı son”la noktalanacaktı.

İkinci evliliğini Amerikalı Anthony Wilkins‘le yapan Seher Şeniz, bir süre sonra da yalnız ve sessiz bir yaşamı tercih etmişti. Bu sessizliğin ve herkesten kaçışın nedeni belki de duygusal bir yorgunluktu. Kendi kendisiyle hesaplaşmaya ihtiyaç duyuyor olmalıydı.

seher seniz 008

Yıl 1992 ve Mayıs ayının başlarıydı. Şeniz, Teşvikiye‘deki dairesinin anahtarını, ağabeyi Turan Baştaş‘a verilmek üzere komşusuna bırakırken, “Avrupa’ya gidiyorum” dedi. Ve ortadan kayboldu.

15 Mayıs Cumartesi günü ancak acı gerçek ortaya çıktı. Ağabeyi emekli yarbay Turan Baştaş, Bozkaya Apartmanı’ndaki kızkardeşinin dairesine girdiğinde Seher Şeniz‘in kokmak üzere olan cesediyle karşılaştı. 44 yaşındaki sanatçı dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkarken bir de mektup bırakmıştı:
Ölümümden kimse sorumlu değil…” diyordu.

Günlerden 15 Mayıs Cumartesi olmasına karşılık elbetteki gerçek ölüm tarihi bu değildi. Bir hafta ya da on gün önce aşırı dozda hap alarak intihar etmiş olmalıydı Şeniz, diyoruz. Çünkü olay esrarengizdi ve ölüm ya da intihar olayının nedeni belli değildi.

O Seher Baştaş olarak doğmuş, Seher olarak yaşamış ve Seher Wilkins olarak da ölmüştü…

 

Sinematik Yeşilçam notu: Yazı yazıldıktan sonra Seher Şeniz’in intihar mektubu ortaya çıktı ayrıca yeşilçamın kara kutusu olarakta anılan Agah Özgüç bu yazısında sorumlu bir gazetecilik yaparak bazı bilgileri kendine saklamış ve Seher Şeniz‘i göreceli olarak korumaya çalışmış gibi gözüküyor…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir