Hüseyin Alemdar – Kalbimdeki yara hâlâ Yeşilçam!

kalbimizde yara yesilcam

Kısa bir süre önce kaybettiğimiz sinemamızın ‘Tutunamayanlar’ benzeri gizli jönlerinden biri olan Cem Erman’ın Adana’da parasız ve bir başına ölmesi içimde kocaman bir klaket yarası açmıştı.

Erman’ın ölümüyle Yeşilçam’a yıllarını vermiş, bugün hayatta olan değerli Yeşilçam insanlarını saygı ve sevgiyle yazıma taşıyarak bir paranoma çizeyim istedim. Onlara öldüklerinde vefa gösterecek değiliz ya hep…

YEŞİLÇAM

 Aç yattı
Tok kalktı.

 Ölüverdi
Gömüverdiler.

 Gün görmüş filan efendi,
Gün görmez oldu!

 Zaten
Emekçiydi!
Figürandı, garibandı
Beyoğlunda,
Yeşilçamlıydı.

 Oldukça isimliydi.

 Kurtuldu!

 Orhon Murat Arıburnu (1918-1989)

Sevgili Sıddık Akbayır’ın ‘Bir Fotoğrafınız da Bende Kalmış’ adını taşıyan ve edebiyatçılarımızı portreleyen enfes kitabına bazen bir sinema kitabı gibi baktığım olur. Kendisiyle Hera’da şiir kitapları yanında sinema kitapları yapma gibi bir sürü projemiz vardı; benim batmam Yeşilçam’ın ve tüm umutlarımın tükenmesi anlamına geldi. Film projeleri dahil birçok şeyi rafa kaldırdım. Bir Anka kuşu gibi küllerinden doğan Yeşilçam’ın yeniden doğacağını bekledim hep. Bu arada Yadigâr Ejder’den Ajlan Aktuğ’a, Özcan Özgür’den Erdoğan Seren’e, Mehmet Samsa’dan Mustafa Alpay Ziyal’a birçok dostumu ve çok değerli ağabeylerimi arka arkaya sonsuza uğurladık.

Kalbimdeki yara hâlâ Yeşilçam

ERKEKLERE İYİ DAVRANIN!
Ne isim ne doğum sırası, içimden geldiği gibi başlayacağım. Metin Erksan’ın Kuyu filmi bir ayetle başlar; şöyle ki “Kadınlara iyilikle davranın!” Nasıl ki, toplumumuzda erkekler kadınlara göre daha fazla emek harcıyor ve daha çok eziliyor (yıllarca Yeşilçam’la beslenen Altın Portakal bu yıl konusunu ‘Kadın’ diye belirlemiş; varsın onlar da duysun!) Türk sinemasında da erkekler kadar kimse ezilmemiştir. Ben de içimdeki Kuyu’ya şu ayeti düşüyorum: Kadın, sinema ve şiirle daha bir vardır; erkeklere iyi davranın!
GİTMEN ÖLÜME EŞDEĞER
Yeşilçam demişken, vefa ve incelik yanımı Enver Dönmez’le (d. 1943, Hatay) harekete geçireceğim. Yahu Enver Abi, tamam herkes gider de senin bu gitmen ölümle bile eşdeğer neredeyse! Geçimin için onurunla dolmuşlarda ve minibüslerde hediyelik eşya sattığını biliyorum; hatta çocuk ağlamalarını yakana rozet gibi takman yetmiyormuş gibi, çocuk memesi bile sattığın söylendi. Senin gibi bir yüz Yeşilçam’a gelmedi, gelmeyecek de! Hani, Yılmaz Abi (Güney) seni setten kovarmış, sen de direkt Güllü Ana’ya gider kendini Yılmaz Güney’e affettirirmişsin; böyle bir adamken bunca yıldır nerelerdesin?! Sinemaya Metin Erksan’la birlikte girmişsin, ilk filmin yanılmıyorsam ‘Oy Farfara Farfara’ (1961); sonra birçok Yılmaz Güney’li filmde çok önemli roller üstlenmişsin, ‘Umut’tan ‘İkisi de Cesurdu’ya benim sayabildiğim 23 film. Bana söz ver, çok gittin artık dönmelisin!

arzu okay çırılçıplakSENİ BİR TÜRLÜ ÖLDÜREMEDİM

Bir anket sonucu sinemamızın ‘en kötü adamı’ sıralamasında birinci olmasa birkaç başrolü daha olacaktı Hikmet Ağabey’in! Elbette ki Hikmet Taşdemir’den (d.1942, Erzurum) söz ediyorum; yeri gelmişken, sevgili Hikmet Ağabey, benim hiç bitmeyen masum şiirim Arzu Okay’ı ‘Çırılçıplak’ filmindeki kocaman kucaklayışın karşısında sana beslediğim nefret hâlâ sürüyor. Çok az karşılaşmamıza rağmen seni bir türlü öldüremedim! Sen ki bir dönem Metin Erksan’ın oyuncusuyken, nedense Cüneyt Arkın filmlerine transfer oldun ve gizli jön halin gün geçtikçe kötüye gömüldü.

Necdet Kökeş 45SİNEMANIN ATOM KARINCASI

Peki ya, sevgili Necdet Kökeş’i (d. 1944, Adana) hatırlayanınız var mı? Türk sinemasının atom karıncası neredeyse Türk sineması kadar eskidir; onun da sinemaya Metin Erksan’la başladığını duyunca şaşırırsınız, değil mi? ‘Sazlık’ ve ‘Acı Hayat’ filmlerini hatırlamamda sevgili Necdet Kökeş’in payı büyüktür. Onu Hasnun Galip’teki Ayık Büfe’de iddaa kuponu yaparken bile bulabilirsiniz. Hayatta açlığını hiç belli etmez, tam bir Yeşilçam onurlusudur. Eğer kendisine yardım etmek isterseniz; yapacağı sistemli kupona yardımınız dokunsun, bu ona yeter. Sinemamızın gerçek iki emektarıyla bitirirken, İhsan Gedik ve Sönmez Yıkılmaz bana figüranlığımı ve dublörlüğümü hatırlattı; tabii ki Yeşilçam tadı şiirlerle! Hani şarkıdır ya, “Mâzi kalbimde yaradır”… Bana sorarsanız, kalbimdeki yara hâlâ Yeşilçam!

yilmaz-g-uuml-ney-in-imrali-g-uuml-nleri-852065SİNEMAMIZIN ‘TUTUNAMAYAN’I
Bir Yılmaz Güney anmasında, Kurtuluş’ta bir yerde (âh, benim yirmi yaşım!), alkollü oluşunu bahane ederek, seni o topluluğun dışına itmeye çalışanlara ilk tepkiyi ben vermiştim. Benim sevgili abim Samim Meriç (d. 1940, Çorlu), bu tavrımdan ötürü beni bir kucaklayışın vardı; ellerinin sıcaklığını hâlâ unutamam! Benim gözümde Yılmaz Güney’in gerçek dostlarından biri sendin elbette. Sinemaya oyuncu olarak ‘Yaban Gül’ü ile girmiş, aralarında ‘Memnu Meyva’, ‘Gümüş Gerdanlık’, ‘Esir Kuş’ ve ‘İkisi de Cesurdu’ gibi önemli filmlerdeki oyunculuğunla kendini kabul ettirmene rağmen tam bir Tutunamayan olmuştun zamanla. Yılmaz Güney’i sevdiğim sürece seni hep seveceğim! Sinemamızın en emektar insanı elbette ki hâlâ sensin, sevgili Süheyl Ağabey. Şimdi doğum tarihini buraya yazınca sen değil, ben bile şaşıracağım: Süheyl Eğriboz (d. 1927 İstanbul)!

eğriboz‘SÜTÇÜ’ OLARAK HEP HATIRLANACAKSIN
N’olursun abi, Kudret Karadağ’ı, Yadigâr Ejder’i, M. Ali Güngör’ü asla unutma! Sen ki filmlerindeki ‘Sütçü’ lakabınla ve yer yer tırnaklarını törpüleyen adam olarak hep hatırlanacaksın. Sen, ey Sırrı Abim benim! Sinemamızda senin kadar halk tipi olabilecek başka biri yoktur sanırım. Baylar bayanlar, Türk sinemasının sonradan ‘kötü’ olan adamı Sırrı Elitaş (d. 1944, Adıyaman)’dan söz ediyorum. Sinemamızın en çok kahrını çeken sanırım Sırrı Ağabeyimiz’dir. Türk sinemasının Kemal Sunal filmleri ‘Şark Bülbülü’ ve ‘Davaro’sunun oyunculuk şaheseri. Sahi Sırrı Ağabey, üçüncü kalp krizini de geçirsen sinemana dön, senin yerin Yeşilçam!

Cem-Erman-1CEBİNDEN SADECE 50 KURUŞ ÇIKTI

Bu yazıyı kaleme almama neden olan sevgili Cem Erman (d. 1947, Mersin – hâlâ ölmedin!), 1973’te Ses dergisinin yarışmasında aldığın dereceyle gelmiştin Yeşilçam’a. O yarışmadaki ilk üçü hiçbir zaman unutmadım, kadınlar dahil! Ama ne yazık ki senin cenazene sadece 14 kişi katıldı ve cebinden sadece 50 kuruş çıktı. Yeşilçam’da ölseydin durum daha farklı olmazdı. Her şeye rağmen Yeşilçam’ın ortasında ölmeni isterdim! Ses yarışması demişken, o yılki yarışmanın ilk üçü şöyleydi: Mesut Engin, Cemil Şahbaz ve sen; yani Süleyman Faik Durgun. Nam-ı diğer Cem Erman!
İzin verirsen, ben gerçek sinema Tutunamayın’ı ve kalbimin gizli jönü Mesut Kundak’a geçeceğim; yani nam-ı diğer Mesut Engin’e (d. 1953 Söke). Geleceğin jönü diye lanse edilen sevgili Mesut böyle bir

cemil şahbaz

noktaya gelmemeliydi. Parklar ve darülacezelerde yatmamalıydı!

FİLME RENK VE KAN VEREN DEHA

Ya sen, sevgili Cemil Şahbaz (d. 1950, Adana), asıl sen nerelerdesin? İnanır mısın, ‘Turist Ömer’ filmlerinde ne zaman seni görsem Sadri Alışık’ın yaşadığını sanıyorum. Sen ki, ‘Memleket’, ‘Gülşah’, ‘Kartal Yuvası’,‘İnce Memet’, ‘Uzay Yolu’, ‘Turist Ömer Uzay Yolu’nda ve ‘Kara Murat Ölüm Emri’ gibi her türden filme kan ve renk veren bir dehaydın aslında! Beni duy ve geri dön!

Kalbimdeki yara hâlâ Yeşilçam

Not: Yazı Hüseyin Alemdar’ın izniyle yayınlanmaktadır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir