Bülent Pelit ile Yeşilçamlı Yıllar 04 Camoka ‘dan Hikmet Eldek’e

bulent-pelit-45

Martılar Açken filminin çekiminden

Bülent Pelit‘in paylaştığı yazıları yayınlamaya devam ediyoruz. Yazılar onun izniyle yayınlanmaktadır. Bülent Pelit ‘e de verdiği destek ve paylaşımları için çok teşekkür ederiz…

camoka-dantal-topatan

Fotoğraf Danyal Topatan‘a ait. Karaoğlan filmlerinin kötü karakteri Camoka‘yı canlandırıyor. Ne güzel, kötü adamları vardı Türk sinemasının. Birçoğu aramızdan uçtu gitti, filmleri kaldı bize kaldı yadigar. Bir avuç yaşayan kaldı, kimilerin kavgacı, kimilerinin karakter oyuncusu, kimilerin figüran dediği bana göre hepsi birer büyük aktör olan bu insanlardan. Ama yıllardır kimse iş vermez oldu bu yeşilçam kahırdaşlarına, onları yok saydılar. Onlarda var olabilmek için pekte doğalarına uygun olmayan işlere yöneldiler. Bazıları çocuk tiyatrolarında oyunculuğa başladı, o tanınan yüzlerini unutturmamak, üç beş kuruşta kazanarak hayata tutunabilmek için.

Çocuklar çizgi roman kahramanlarını severdi bunları biliyorlardı, birinin aklına Karaoğlan, Camoka geldi, gördükleri duydukları hayal kahramanları onlardı. kostümlerini buldular, kendilerine göre bir makyaj tasarladılar. Tabi sahne alacakları okullarda soyunma odası, makyaj yapacakları yer yok. Daha önceden garip kostümlerini giydiler, abartılı makyajlarını yaptılar, tesadüf bu ya okula intikal ettiklerinde teneffüsteydi öğrenciler, Camoka kılıcı ile önden indi, çocukların arasından geçip okula girmekti derdi, kalabalığı yarıp nasıl gireceğim diye düşünürken, korkunç gözüken Camoka ‘yı gören çocuklar çığlıklarla kaçıştı sağa sola, çil yavrusu gibi dağıldılar bir anda. Bir şeyler ters gidiyordu her zaman olduğu gibi. Olayın kahramanı Kadir Kök‘e uzun ömürler ve sinemalı günler diliyorum. Bu insanlarımıza sahip çıkalım, onları çok sevdikleri setlerinden uzak bırakmayalım. Onlar bizim hayali değil gerçek kahramanlarımız.

hikmet-eldek

Sinema sektöründe tanıdığım en ilginç insanlardan biri de Hikmet Eldek’ti. Hikmet abiyi ilk 13 yaşında tanıdım bizim Dolaşık filminin dublaj yönetmenliğini üstlenmişti. Daha sonra Hasan Dağı ve Can Korkusu adlı filmlerimizde idaresini yaptı. Yaşça benden oldukça büyüktü ama biz arkadaş olduk Hikmet abiyle. İşletme müdürümüz Yakup Yılmaz, Hikmet Eldek üçümüz takılırdık. Bizim yazıhanede sinema makinesinde 35 mmlik kopyaları, Hikmet abinin evinde 16 mmlik kopyaları izlerdik. Genelde yasak olan Yılmaz Güney filmleriydi bunlar. Menemen, makarna, hazır çorba, puding genelde menümüz olurdu Hikmet abinin evinde.

Bizim yazıhanede daha kalabalık olurduk, çiğ köfte partileri verilirdi. Hikmet abi çok iyi bir insandı. Dayanışmayı severdi. Ekonomik sıkıntı çeken sinema oyuncularını ufak tefek rollere çağırarak onların azda olsa rahatlamalarını sağlardı. Oktar Durukan, Baki Tamer ilk aklıma gelenler. Oktar Durukan‘a efektte yaptırırdı. Baki Tamer sonraları diğer yönetmenler tarafından da çağrılmaya başladı. Yine Türk sinemasının klasik sorunu askerliğe geç gitmiş Tarık Tibet ağabeyimizi de, Hikmet ağabey seslendirmeye başlatmıştı. Daha sonraları Tarık Tibet popüler aranan bir seslendirmeci oldu. Aslında Tarık Tibet oyuncu ve film yönetmeniydi. Dublajcılığı zaman geçtikçe öne çıktı, yönetmenliği, oyunculuğu bıraktı. Belki büyük bütçeli dublajlar yapmazdı Hikmet abi, piyasada adı ucuzcu idi. Ama sağlam adamdı. İyi kalpliydi. Başarılı bir efektördü aynı zamanda. Ablamı da ilk seslendirmeye başlatan kişidir. Daha birçok insanı dublaj piyasasına kazandırmıştır. Bunlardan en çok bilineni Hayri Küçükdeniz’dir. Onun yönettiği benim sesini kaydettiğim filmlerde sabah işe başlamadan sekize katladığı parayı bana uzatır, bu senin derdi, hiç öyle bir zorunluğu olmadığı halde hem emek, hem göz hakkı diye eklerdi. Mekanı cennet olsun. Orijinal insanlar unutulmuyor. Sabah bütün düğmeler ilikli olan gömleğinde dublaj bittiğinde tek düğme kalmazdı, kayıt esnasında düğmeleri peyderpey istem dışı koparırdı.

erol-dernek-sokak

Baktıkça hüzünlendiğim, babamın, kardeşlerimin ve benim hayatımın geçtiği eski Alyon, yeni Gazeteci Erol Dernek Sokak. En uçtaki binada kahvenin 4 katında film şirketimiz vardı, onun yanında alyon hanın birinci katında yıllarca Marg stüdyosunda sektöre katkı vermeye çalıştık. Nice önemli sinemacılar, seslendirme sanatçıları geçti o stüdyodan. Film ekipleri buradan kalkar, o güzel insanlarla bu sokakta buluşur, sohbetlerimizi eder, onların acılarıyla üzülür, neşeleriyle sevinirdik. Şimdilerde bu sokak barlar ve kafeler sokağı olmuş, tek tük filmci kalmış, diğerleri sürülmüş başka yerlere.

mutafyan2

1986 yılı. ODVİ video şirketinde çalışıyorum. 4 ay gibi kısa bir süre çalışmama rağmen bende oldukça iz bırakan bir kuruluş. O zamanlar sony firmasının Türkiye temsilcisi ODVİ. Sheraton otelinin bütün düğün vb. işlerinin çekimleri onlarda. O dönemin en profesyonel kameralı ile çekiyorlar. Bunun yanı sıra Milli Piyango, Kale Kilit, Koç Holding gibi büyük şirketlerin işlerini yapıyorlar. Para gani. Yarım saat fazla çalışsam bir günlük mesai yazıyorlar, piyasada işi bilen az adam olduğu için üzerime titriyorlar.

Dediler Ermeni kilisesinin işi var onu kurgulayacağız. 25 yılda bir yapılan törenlerin çekimleri, birçok ülkede çekilmiş, üç dört kamera, farklı açılar, yani alternatif bol, kurgu zor. Kiliseden biri gelecek, kurguda ne istediklerini söylemek için. Sakallı, yakışıklı genç bir adam geldi kendini takdim etti ben Mutafyan dedi. Bende Bülent dedim, o dakikadan itibaren bana ismimi bir kere bile unutmadan çalıştığımız üç hafta boyunca “Bülentçiğim” diye hitap etti. Arada muhabbetlerde öğrendim patrik vekiliymiş, bolca da Kalustyan kurguluyoruz arada, dedim bu ölünce sensin yani patrik öyle mi? Öyle ama Allah geçinden versin dedi. Bayağı bir samimi olduk çalıştığımız süre boyunca. İstanbul’daki bir ayine gelmişti sıra, en önemli ayinmiş, Patrik yaptırıyor, ben onu fazla yormadan, sinema diline uygun planları seçip koyuyorum, güzel şeyler bağlandıkça keyifleniyor, kurguya girmeden önce izlediğim içinde hakimim olaya. Ayin esnasında koronun sesi normal seyrederken aniden yüksek volüme çıkıyor, bununla birlikte yerde çömelmiş vaziyette duran patrik pelerini ile bir kartal gibi yerinden doğruluyor çevik bir hareketle yerinden fırlıyor. Ben değişik açılardan bir korodan, bir cemaatten detayları girdim, tam müziğin yükseldiği yerde, patriği yerinden fırlattım, patrikle beraber yanımda oturan Mutafyan‘da fırladı, “Sen nereden biliyorsun bunu, cemaat bile bilmez, bu sadece bizim ruhban okullarında bilinir” Bak bakayım benim gözüme ben sinemacıyım dedim, Sarıldı bana süpersin dedi, yardımcısını çağırdı, en güzel yerden pasta getirdi, Patrikte içki ısmarlayacak değil ya, pasta ile idare ettik.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir