Zengin Mutfağı ya da Selamsız Devlet

Epik tiyatronun Türkiye’deki önemli örneklerinden biri kabul edilen Zengin Mutfağı yazıldığı, ilk sahnelendiği günden bu yana önemini ve güncelliğini koruyor. Vasıf Öngören’in 1977’de yazdığı tiyatro eseri ilk olarak 1977’de İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Başar Sabuncu yönetiminde sahnelendi ve başrolde Şener Şen oynadı. Aralarında İsmet Küntay Ödülü de bulunmak üzere çeşitli ödüller alan oyun Devlet Tiyatroları tarafından da 1994-1995 sezonundan itibaren defalarca sahnelendi. Zengin Mutfağı 2012-2013 tiyatro sezonunda yazarın kızı Aslı Öngören yönetiminde İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yeniden sahnelendi.

Zengin Mutfağı, siyasi tarihin önemli bir olayını, 15-16 Haziran 1970’teki işçi eylemlerini anlatarak başlar. Dönemin emek-sermaye ilişkileri zengin işadamı Kerim Bey’in köşkünde aşçılık yapan Pehlivan Lütfü Usta’nın gözünden anlatılır.

Zengin Mutfağı

1970’ler Türkiyesi’nde zengin köşkündeki hizmetlilerin, o yıllardaki toplumsal kavga içinde taraf olup olmama konusunda yaşadıkları çelişkiler, geçirdikleri değişimler, dönüşümler sergilenir. Parasız genç Selim’in, Kerim Bey’in fabrikasında DİSK örgütlenmesi yapan işçilere karşı faşist bir kıyımcıya dönüşümü, 15-16 Haziran işçi direnişi ve sonrasında 12 Mart 1971 askeri müdahalesi süreçlerinde kamplaşmanın, kutuplaşmanın kişiler üzerinde yarattığı etkileri, değişimleri, dönüşümleri aktarılır.

Lütfü Usta, bir sabah kalktığında evde kimsenin olmadığını fark eder. Yanında çalışan kızın o gün nişanı vardır. Ama kızın sözlüsü Selim de ortalıkta görünmez. O sırada gelen şoför Seyfi’nin ağabeyi Ahmet’ten, işçilerin grev ve yürüyüş yaptığını, patronun ne olur ne olmaz diye Avrupa’ya gittiğini öğrenir. Selim’le genç kız nişanlanır. Ortam sakinleşir, Kerim Bey geri döner. Lütfü Usta, Kerim Bey’in dönerken getirdiği eğitimli Alman kurduna özel yemek pişirmek zorunda kaldığı için sinirlenir. İşsiz nişanlı Selim, evlenebilmek için ihtiyacı olan parayı bulma amacıyla kargaşa çıkaranları ihbar eder. Bunlardan biri Selim’i tanır. Öldürülmekten korkan Selim, Lütfü Usta’ya sığınır. Lütfü Usta’nın Selim’e yardım etmesi için konuştuğu Kerim Bey, bu ‘muhbir vatandaş’ genci özel bir kampa yollar. Selim döndüğünde değişmiş, agresif biri olmuştur.

Saldırgan ve huysuz kurt köpeğine daha fazla dayanamayan Lütfü Usta, hayvanı gizlice zehirler. Bunu ancak anarşistlerin yapacağını düşünen Selim araştırma yapar ve sonunda nişanlısından şüphelenir. Kerim Bey iki köpek daha getirir. Genç kız ilk başta Selim’in Seyfi’den şüphelendiğini sanır; ancak sonunda kendisini suçladığını anlar ve Selim’i terk eder. Ahmet ve Seyfi gösteri yürüyüşlerine katılır. Lütfü Usta bir gün gazetede miting alanında Selim ile eski nişanlısının kavga ederken resmini görür. Eski pehlivanlığı depreşir. Bir kız kadar yürekli olmadığını düşünür. Köşkten ayrılmalı mıdır yoksa kalmalı mıdır? Bu ikilemde öylece kalakalır.

SAHNEDEN PERDEYE – Zengin Mutfağı

Başar Sabuncu, 1977 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Şener Şen’in başrolüyle sahneye koyduğu oyunu bir kez de aynı adla, aynı içerikle ve yine Şener Şen’in başrolüyle filme aktarır.
15-16 Haziran 1970’teki işçi eylemleri, dönemin siyasi atmosferi filme de yansır. Sol muhalif sendikacılara karşı yapılan saldırılar, işçi-sendikacı dövme, vurma gibi eylemlere girişenlerle malikânedeki köpekler arasında benzerlik kurulur.

Ayrıca hakkını arayan ya da eleştiren, muhalif olan herkesin komünist, anarşist, Moskova ajanı olarak damgalanmasının yanı sıra 12 Eylül uygulamalarına da göndermeler yapılır. Filmin kahramanı Lütfi Usta’daki değişime dikkat çekilir. Lütfi Usta, filmin başında işçileri ve kendisini ‘baldırı çıplaklar’ diyerek küçümseyip,  patronuna övgüler düzerken, yaşananlar sonrasında artık siyasi yorumlar yapabilen ve tarafını seçmiş biri olur. Filmin sonunda evde kalıp kalmama konusundaki kararsızlığını aktarırken “biz” ve “bizimkiler” sözcüklerini kullanır.

SELAMSIZ BANDOSU

Nesli Çölgeçen, Kardeşim Benim ve Züğürt Ağa sonrasında senaryosunu Hakan Aytekin’le birlikte yazdığı Şener Şen’li, Uğur Yücel’li Selamsız Bandosu’nu (1987) çeker. Selamsız, günlük gazetelerin iki gün sonra geldiği, şehre uzak, kendi halinde bir kasabadır.

Selamsız’ın belediye başkanı, trenle yurt gezisine çıkan Cumhurbaşkanı’nın şehirlerinden, dolayısıyla kasabadan geçeceğini öğrendiğinde kasabada hayat farklı akmaya başlar.

Belediye başkanı, Cumhurbaşkanı köye gelirse kendisinin de milletvekili olabileceğini düşünür. Cumhurbaşkanının gelişinin kasabaya bir yığın yarar getireceğini ileri sürse de asıl niyeti kendi siyasi geleceğidir.
Selamsız belediye başkanı, belediye meclisini toplayarak, bir tören düzenlemeleri gerektiğini anlatır. Tören için bando kurulması için harekete geçilir.

Ne var ki kasabada müzikten anlayan kimse yoktur. Bu nedenle ilk adım olarak bando şefi bulunacak ve sonrasında şefin verdiği eğitimlerle bando kurulacaktır. Selamsız kasabası tanık olduğu en heyecan dolu günler böylece başlamış olur…

Cumhurbaşkanının kasabanın yanındaki demiryolundan geçeceği gün her şey hazırdır. Herkes yerini almıştır. Amaç bandoyla Cumhurbaşkanının dikkatini çekerek treni durdurmak ve onun kasabayı ziyaret etmesini sağlamaktır.
Cumhurbaşkanının treni Selamsız’da durmak bir yana, hızla geçip gitmiştir. Kasabalının görebildiği, uzaklaşan trenin penceresinden şapka sallayan bir eldir. Sonuç tam bir düş kırıklığı olur. Selamsız’ın bandosu, halkı, kendilerine uzanacak ‘devlet eli’ni beklerken, ‘selamsız devlet’in geçip giderken şapka sallayan eline bakakalırlar.

Filmde, görülmesi gereken diğer mesele, bütün bir kasaba halkının kendi istekleri ve çabalarıyla yaşamlarını değiştirebilecek bir işe hep birlikte girişmeleri, bu işi başarmalarıdır. Bu nedenle ‘devlet treni’ durmamış, Cumhurbaşkanı inmemiş olsa da halk birlikte kotarılmış bir işten, başarıdan dolayı bir bayram havası yaşar. Yıkılan yalnızca belediye başkanı ve iki yardımcısıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir