Yılmaz Köksal : Komik Kovboy

Avantür-komedi filmlerin, hareketli sahnelerin unutulmaz oyuncusu Yılmaz Köksal 1939 yılının 15 Temmuz’unda Adana, Osmaniye’de doğar. 1950’de ilkokulu bitirdiği yıl İstanbul’a gelir. Tophane Sanat Okulu’nda okumaya başlar. O sıralar bütün hayali, isteği denizci olmaktır. Astsubay okulunun sınavlarına girer ve kazanır. Boyu 1 cm kısa diye almazlar. Ortaokulu bitirdiği yıl gemilere girer, Avrupa’yı dolaşır. Macera duygusu, hareketli yaşam, heyecan yapısında vardır. Bir-iki yıl gemilerde çalıştıktan sonra döner ve okuluna devam eder. Fakat bu gemi yolculuklarında, uğradıkları İtalya’da içine sanat aşkı düşmüştür.

Geminin ikinci kaptanı İhsan Çatık, çok muhteşem bir insandı, sanata çok düşkündü. Venedik’te, San Marco Meydanı’nda Aida Operası’na götürdü beni. Hayran kaldım. Sanatçı ateşinin ilk düştüğü yer, San Marco Meydanı’nda o muhteşem dekoruyla izlediğim Aida Operası’dır. Liseyi bitirdiğim yıl ne yapacağımı düşünürken, Haldun Dormen’in Küçük Sahne’ye yetiştirmek üzere stajyer talebe aradığını öğrendim. Haldun Dormen 1954 yılında Amerika’dan yeni dönmüş ve Küçük Sahne’yi devralmıştı. İmtihanları kazanamadım, ışık şefliği yapan Yılmaz adındaki arkadaşım vesilesiyle Dormen Tiyatrosu’na girdim. 1955 yılında ilk oyunla biz başladık. Haldun Dormen gibi ekol sahibi birinin yanında bu işi öğrenmem büyük şanstı. Orda çok şey öğrendim. 10 yıl Dormen Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra, 1965’te sinemaya geçtim. O dönemde yine büyük bir şans, Tunç Başaran’la tanışmıştım. Orhan Kemal’in Murtaza romanını sinemaya aktaracaktı. Müşfik Kenter, Ayfer Feray oynuyorlar. Ayfer Feray tiyatrodan arkadaşım zaten. Orada bir fabrika işçisini oynadım. Bu ilk filmimdi, böylece sinemaya başlamış oldum.

60’LARIN SONUNDA ARANAN İSİM OLDU

Avantür filmler, tarihi filmler modadır o yıllarda. Arka arkaya vurdulu kırdılı, aksiyonlu filmlerde oynamaya başlar Yılmaz Köksal. Fantoma İstanbul’da Buluşalım, Güney Ölüm Saçıyor, Kan Su Gibi Akacak, Gönüllü Kahramanlar, Cehennemde Şenlik Var gibi hareketli filmlerin aranan oyuncusu olmuştur 60’lı yılların sonunda.

1970 yılında hâsılat rekorları kıran Çeko filmiyle ilk başrolünü oynar. Filmleri Anadolu’da çok büyük iş yapar. “Baktılar atlıyor, zıplıyor bir adam var, ağzı laf da yapıyor, ‘Hadi şu rolü de sen oyna’ derken uzun yıllar çok değerli arkadaşlarımızın, abilerimizin yanında bu işi öğrendik. Bu arada da ufak tefek firmalardan başrol teklifleri geliyordu. Benim hiçbir zaman başrol oynayacağım diye bir kompleksim yoktu. İyi bir karakter oyuncusu olayım, sinemada iyi bir yerim olsun, bunu yapmak istiyordum. Ama öyle durumlar oldu ki, ben başrol oynamaya mecbur edildim. Aç kaldım, 7-8 ay kimse bana iş vermedi bir ara. Bazı oyuncular istemiyordu beni sanıyorum. Sonunda öyle bir yerden teklif geldi ki… Çeko diye western türü bir hikâye, o dönemde o filmler modaydı. Erman Film’den geldi bu teklif. Bu işsiz kaldığım 7-8 ay içinde boş kalmayayım diye, Ahmet Öztekin adıyla senaryolar satıyordum firmalara. Yılmaz Köksal adıyla yazsam ciddiye almayacaklar düşüncesiyle, Edebiyat Fakültesi’nde bir hoca bu diye 2-3 bin liraya senaryo satıyordum. Öyle geçindim o aralar.

Çeko filminin afişinden bir kesit

STARLIK DÖNEMİ KISA SÜRDÜ

O yıl gişe rekorları kırar, Anadolu’da büyük iş yapar film. “Film bittiği zaman Hürrem Bey’in yanında filmi seyrediyoruz. Hiç unutmuyorum, ayağa kalktı, perdenin önüne geçti ‘Hepinize teessüf ederim’ dedi. Biz şaşırdık kaldık, ‘niye’ dedik. ‘Bana bu filmi renkli çektirmediğiniz için’ dedi. Aynı dönemde Kezban Paris’te çekildi Erman Film’e, 700-800 bin liraya çıktı. Bizimkini onun yanında öylesine çekti firma, 160 bin liraya çıktı, kıyamet koptu ‘pahalıya mal oldu bu film’ diye. Sonra Erman Film’de devam ettim. Avare filmini, Hoş Memo’yu çektim, çok çalışmalarımız oldu. Sonra Memduh Ün’le, Uğur Film’de başladık çalışmaya. Zehir Hafiye’ler, Önce Sev Sonra Vur’lar… Sanatta çok şey beklememek, haz duymak, onurunu taşımak lazım. Bu çok güzel bir duygu. Trilyonlara değer, öyle aman aman büyük paralar kazanamadık. Kazanan arkadaşlarımız da oldu tabii.

Benim starlık dönemim kısa sürdü. Seks filmleri, arabesk filmler dönemi başladı. 74’ten, 80 yılına kadar ara verdim. O arada yine senaryolar yazıp geçinmeye çalıştım. Arada bir kaset-plak dükkanı açtım. Onu beceremedik, ticaret bizim işimiz değildi, kapattım.

Yılmaz Köksal avantür filmlere değişik bir tat getirmiştir. Vuran-kıran bir kahramandır fakat komik ve sevimlidir de. “Bunların çoğunun hikâyeleri benimdi. O ilginçliği ben yakalamaya çalışıyordum. İyi komedyen var, iyi avantür çeken var ama ikisini bir arada götüren yoktu. Ben onu getirdim. Hem avantür, avantürün yanında da gırgırını yapan adamı, yumruk yediği zaman ‘ulan ben sana gösteririm’ deyip gülen adamı getirdim. Kötü bir şey yapmadım ben sinemada. O konuda huzur doluyum.”

Hareketli ve tehlikeli sahnelerdeki başarısı çocukluğundan bu yana sporu çok seviyor ve yapıyor olmasından kaynaklanır. “Türkiye’de karate, judo yoktu ben ilk yapanlardanım. Çok iyi yüzerim. Tramplen atlama, barfiks, güreş, boks… Futbol hariç yapmadığım spor kalmadı. Bunlar ilerde benim işime yarayacak diye yapmıyordum. Sporu spor olarak yapıyordum. Faydasını şimdi de görüyorum. Hâlâ sabah erken kalkarım evde ya da spor salonunda en az 20 dakika spor yaparım. Eskrim dersi, bale dersi aldım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir