Türklerin Hollywood aşkı

Haber: ERMAN ATA UNCU / 22/07/2007 Radikal gazetesinde 2007 yılında yayınlanmış bu makaleyi görsel olarak yeniden düzenleyerek yayınlıyoruz…

Türk oyuncuları Hollywood’a ısınıyor mu? İki yıl önce Tamer Karadağlı, Deniz Akkaya ve Yelda Reynaud, Living&Dying/Ölümle Dans için ABD’nin yolunu tutmuştu.

Kendilerini pek ciddiye almayanlara filmin Michael Madsen‘lı, Edward Furlong‘lu, Ling Bai‘li kadrosunu göstermeyi ihmal etmeden… Ne var ki sonuç, onları küçümseyenlerin fikrini pek değiştirmedi. Ölümle Dans, burada da alelade bir video filminden farksız olduğu yönünde eleştiriler aldı. Yine aynı yapımcılar, New Films International ve aynı yönetmen, John Keeyes, Türk oyunculu bir filme daha imza attı: Fall Down Dead/Dehşet Gecesi. Bu hafta gösterime giren Dehşet Gecesi‘nde Mehmet Günsür, İngilizce rol kesiyor. Hem de esas oğlan olarak. Hikâyenin esas kızı bir zamanların “Lolita“sı Dominique Swain. Udo Kier, ‘sanat için öldüren’, Picasso lakaplı (lakaptaki hayal gücü, filmin geri kalanıyla ilgili de yeterli izlenimi veriyor) seri katili canlandırıyor. Kısacık bir rol ise David Carradine‘ın.

Seri katil peşinde koşan Amerikan/Hollywood polislerinin tipik repliklerini bu sefer Mehmet Günsür‘ün ağzından duymak hayranlarını muhtemelen memnun eder. Önceki uluslararası çalışması İtalyan’da İtalya’yı mesken tutan bir yabancıyı, bir Arnavut’u canlandıran Günsur, Dehşet Gecesi‘nde de İtalyan asıllı bir Amerikalı oynuyor. Ve Türkiye-Hollywood hattında gidenlere ekleniyor.

Taa Turhan Bey’den beri
HollywoodTürkiyeli oyuncuların Hollywood maceralarının başlangıcı, aslında gayet ihtişamlı. Babası Türk, annesi Çek, Turhan Bey -ya da tam ismiyle Turhan Gilbert Selahattin Sahultavy– egzotikliğe zemin sağlayan genlerini 1940’lar Hollywood’unda bol bol kullanmış. Arabian Nights/Arabistan Geceleri (yön: John Rawlins), Mummy’s Thomb/Mumyanın Mezarı (yön: Harold Young), Katherine Hepburn ile rol aldığı Dragon Seed/Canavar Tohumu, Turhan Bey‘in filmlerinden sadece birkaçı. Ne var ki egzotik kontenjanından Hollywood’da tutunan Turhan Bey‘in aslında Türkiye’yle pek bir alakasının olmadığını söylemeden de geçmemeli.

Hollywood‘daki ikinci ‘elçimizin’, Muzaffer Tema‘nın macerası daha küçük boyutlu. Ama buralara yansıyan etkisi gayet yoğun. 1950’lerde Hollywood’da şansını deneyip birkaç filmde oynayan Tema’nın A Certain Smile/Acı Tebessüm‘de Joan Fontaine‘i dansa kaldırdığı sahne buradaki sinemalarda infiale yol açmış, salonlar alkışla inlemiş. (Filmin bir diğer oyuncusu Rossano Brazzi) O döneme yetişemeyenlerin bir kaybı yok. Zira Sezen Cumhur Önal, Müzik Yelpazesi programında bu sahneyi defalarca yayınladı. Acı Tebessüm’ün bir Türk oyuncusu daha var: Feridun Çölgeçen. Onun da yurtdışında 20 filmde, küçük rollere çıkmışlığı var.

Türkiyeli oyuncuların yurtdışı maceralarının (yarı Çek Turhan Bey hariç) hüsranla ya da küçük rollerle sonuçlanması, neredeyse gelenekten. Gidenlerin burada ne kadar itibarlı olduğunun pek bir önemi yok. Örnek, Ayhan Işık. Kariyerinin son demlerinde uluslararası kariyeri hedefleyen Ayhan Işık, bu sayede Klaus Kinski‘yle İtalyan yapımı iki korku filmi çevirme imkanına kavuşmuş. Kaya Özkaracalar‘ın çabalarıyla haberdar olduğumuz ve Hidiv Kasrı’nda çekilen La Mano Che Nutra La Morte/Ölüye Hayat Veren El ve Le Amanti de Mostro/Canavarın Sevgilisi‘nin akıbetleri hayli karışık bir seyir izlemiş: Farklı kurgular, İtalyan video piyasası, “bu filmler tamamlanmamış” diyerek kendi eklemelerini yapan yönetmenler, karmaşık seyrin durak noktalarından.

Kaçan fırsatlar
Ayhan Işık, uluslararası yapımlarda işi çekim aşamasına kadar götüren sayılı jönlerimizden olabilir. Ama elindeki fırsatı kaçıran oyuncular da var Yeşilçam tarihinde. Bunlar arasında en sağlam anlaşma, muhtemelen Fikret Hakan‘ın beş yıllık kontratı. Türkiye’de çekilen (ve sonra da gösterimi yasaklanan) You Can’t Win Em All/Paralı Askerler‘de Tony Curtis ve Charles Bronson‘la karşılıklı oynayan (ve Michele Mercier‘yi öpen) Fikret Hakan, yapımcıları o kadar memnun etmiş ki beş yıllık bir sözleşme teklifiyle ödüllendirilmiş. Ama Fikret Hakan‘ın kontratı iptal etmesi, Hollywood yolunda bir kez daha hüsrana yol açmış. Aynı filmde rol alan Salih Güney‘in de bir ABD macerası var.

Ayla Algan‘ın kaçırdığı fırsatın da Fikret Hakan‘ınkinden aşağı kalır yanı yok.

— Barbra Streisand ve Ayla Algan —

Marilyn Monroe, Marlon Brando gibi efsanelerin eğitim gördüğü Actor’s Studio‘ya devam ettiği yıllarda Ayla Algan‘ın karşısına reddedilmeyecek bir teklif gelmiş: Sonradan Barbra Streisand‘ı üne kavuşturacak Funny Girl‘de (yön: William Wyler) başrol… Ne var ki Ayla Algan, sekiz yıl film şirketine bağımlı kalmasını gerektirecek anlaşmayı, Marlon Brando’dan aldığı tavsiyeye uyup reddetmiş. Selma Güneri’ninki ise tam bir talihsizlik. Oyuncunun 17 yaşında oynadığı Bitmeyen Yol (yön: Duygu Sağıroğlu) filmi, François Truffaut‘ya kadar gitmiş. Yönetmen, Selma Güneri‘yle çalışmak istediğini belirtse de oyuncunun adresi Yeşilçam’dan bulunamamış… Güneri’yi bir Truffaut filminde görmek nasip olmasa da onun Bitmeyen Yol’dan rol arkadaşı Tuncel Kurtiz, filmografisine birçok önemli Avrupalı yönetmeni ve Hiuch HaGdi/Kuzunun Gülücüğü (yön: Shimon Dotan) ile 1986 Berlin Film Festivali’nde bir Gümüş Ayı (en iyi aktör ödülü) sıkıştırdı. Ferzan Özpetek filmlerinin gediklisi Serra Yılmaz ve Le Fate ignoranti/Cahil Periler‘inin Emir’i Koray Candemir Avrupa yapımlarında arz-ı endam eden son Türkiyelilerden. Türk asıllı Alman oyuncu Tim Seyfi ise, Hal Hartley‘nin Fay Grim‘indeki haham rolüyle Amerikan bağımsızlarının yörüngesine girdi.

Hollywood’a seferler
Ancak Turhan Bey günlerinden beri hâlâ en cazibi Hollywood. Hesapta Türkiye’de çekilecekken başlamanın bir türlü kısmet olmadığı ‘üstün yapım’ Gılgamış için seferber edilenleri bir düşünün: Zuhal Olcay, Hülya Avşar, Hande Ataizi

Tabii hayaline yaklaşanlar da mevcut. Haluk Bilginer, sadece BBC dizisi Eastenders’la Britanya’da kazandığı popülariteyle kalmadı, Hollywood’da da sessiz sedasız önemli rollerde göründü. Warren Beatty‘li, Dustin Hoffman‘lı Ishtar’daki gerilla, Buffalo Soldiers/Acemi Askerler‘deki mafya babası, herhalde bu seçkide yer alanlar arasında perdede en uzun görünen karakterlerden ikisi. Osman Soykut‘un CV’sinde de pembe dizi The Bold and the Beautiful/Cesur ve Güzel, Steve Martin imzalı Shopgirl, Terry Zwiggoff‘un Artschool Confidential‘ı, Al Pacino‘nun yönettiği Salomaybe?, gibi yapımlarda irili ufaklı roller var. İşi sağlama almak için Los Angeles’a yerleşen Meltem Cumbul The Alphabet Killer (yön: Rob Schmidt) ve A Beautiful Life‘la (yön: Alejandro Chomski) Hollywood defterini açtı. A Beautiful Life‘ın bir diğer Türk oyuncusu da Semih Kaplanoğlu‘nun Yumurta’sıyla sinemaya adım atan Saadet Işıl Aksoy. Hollywood macerasını, “Benim karakterlerim ya gider ya da ölür” diyerek özetleyen, filmografisi, CNBC-e dizisi 24’ün Türk teröristi, National Geographic belgeselinin İsa’sı, gladyatör gibi karakterlerden müteşekkil Hayati Akbaş‘ı da bu listeye katmadan olmaz. Zira Türkiyeli oyuncuların çoğunluğu Hollywood filmlerinde onun kendisi için dediği gibi
Ya gidiyor ya ölüyor“.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir