FONGOGO, INDIEGOGO VE KELEBEKLER (2018)

Ben hasta bir adamım…” diye başlar DostoyevskiYeraltından Notlar” adlı kitabına, ben de bu yazıya “Ben deli bir adamım…” diye başlamak istiyorum. Evet, ben deliyim. Nedir delilik? Bu konuda Albert Einstein’ın çok güzel bir tarifi var. “Delilik,” diyor Einstein, “sürekli aynı şeyi yapıp da farklı sonuçlar beklemektir” (“Insanity: doing the same thing over and over again and expecting different results.“). Peki nedir benim yaptığım delilik/çılgınlık? Fongogo ve Indiegogo üzerinden Türk filmlerine/belgesellerine karınca kararınca bir destekte bulunup salak gibi taahhüt ettikleri şeyleri göndermelerini beklemek. İki kez aynı tufaya geldim yani deliliğim kanıtlandı, o nedenle bu sitem dolu yazıyı yazmak ve bir insaniyetlik yapıp bu fon(lama) siteleri üzerinden Türk yapımlarına destek olmayı düşünen “deli adayı” arkadaşları uyarmak istedim. Sürçülisan eylersek affola.

Birazdan anlatacağım durumun ana fikrini güzelce özetleyen, 30 yıllık bir anekdotla başlayalım. Sene 1988. Ferhan Şensoy’un İstanbul’u Satıyorum adlı muhteşem oyununda, iki hain müteahhit, evini elinden almalarına müsaade etmeyen inatçı bir Karadenizliyle konuşuyorlar. Amaçları onu ikna edip oraya 30 katlı bir bina dikmek. Ama Erol Günaydın’ın canlandırdığı Karadenizli Nuh diyor, Peygamber demiyor. Ona 30. kattaki daireyi teklif ediyorlar ve aralarında şu diyalog geçiyor:

Karadenizli : Ula bunin hasansöri bozulirse ne olacak?
Müteahhit : Bozulmaz efendim, asansörler İsviçre’den gelecek. İsviçreli mühendis ve teknisyenler sistemi kuracak. Ayrıca, dört asansör olacak.
Karadenizli : Senin hasansör değil Sviçre, aydan celse para etmez.
Müteahhit : Niçin?
Karadenizli : Hasansör Sviçre, mohandis Sviçre, cereyani Türk. Şak! Cereyan kesilir.

Gelelim meselemize… Önce, normalde en son söylemem gereken şeyi söylemek istiyorum. Ey sinemaseverler! Minicik de olsa bir beklenti sahibiyseniz, “aman bana taahhüt ettiği gibi bir mecradan (sosyal medya, TV, DVD vs.) teşekkür eder”, “söz verdiği gibi eserin DVD’sini gönderir”, “beyan ettiği gibi imzalı poster gönderir ve/veya set resmi falan gönderir” ya da ne bileyim “en azından dijital senaryoyu (digiscript) gönderir be” gibisinden bir düşünce içindeyseniz, hiçbir hâl ve şart altında, hiçbir Türk filmine fon desteği vermeyiniz. Filmin gösterime girmesi için 1 lira bile eksik kalsa, sizin göndereceğiniz o 1 lira sayesinde o film çekilecek bile olsa, eğer bir beklentiniz varsa, bir karşılık bekliyorsanız yani bu işi gönlünüzden koptuğu için yapmıyorsanız, aman diyeyim o parayı yatırmayın. Bir beklentisi olmayan, parasını istediği gibi kullanabilir.

Şimdi kişisel maceramızı anlatıp genel sonuçlara varalım. Bundan birkaç yıl önce iki ayrı yapıma gücümüz mucibince fon desteği vermiş bulunduk. Kısa film olana kendi hesabımdan EFT ile, zeytin belgeseline ise kayıtlı kuyutlu Fongogo üzerinden cüzi bir destek verdim. Belgesel çekildiği zaman DVD’sini göndereceklerdi, kısa film çekildiği zaman da bir link vereceklerdi, güya herkesten önce izleyecektik. Anlaşma bu kadar basitti. Tabii arkadaşlar taahhütlerini yerine getirmedikleri gibi, daha sonra bu konuyla ilgili herhangi bir bildirimde de bulunmadılar, şu oldu, bu oldu diye. Gelişmeleri öğrenemedik. Sorduk, mesaj attık, sallayan da olmadı. Neyse, “demek ki böyle olur buraların düğünü” deyip hemen kendi hayatımızda ivedi kararlar aldık. Bir daha hiçbir surette Fongogo kullanılmayacak, elden ya da EFT ile hiçbir filme destek verilmeyecek dedik. Ve bir daha da vermedik. Aradan yıllar geçti…

INDIEGOGO, KELEBEKLER (Tolga Karaçelik, 2018) ve INSECTS (Jan Svankmajer, 2018)

1 Aralık 2017’de yani bundan 4 ay kadar önce Tolga Karaçelik Twitter hesabından “Filmi borç harç bitirdik, hala post sürecindeyiz. Destek, parçası olmak isterseniz bizim için anlamı büyük olur.” şeklinde içten bir paylaşımda bulundu. Kendisinin “Sarmaşık” filmini çok beğendiğim için yeni filmine destek olmak istedim. Aynı gün Indiegogo’ya üye oldum ve Kelebekler (Butterflies) filmine naçizane bir katkıda bulundum. Siteye girmişken başka hangi filmler var diye baktım, bir de ne göreyim? Üst-gerçekçi (surrealist) sinemanın medarıiftiharı Jan Svankmajer’in son filmi Insects (Böcekler) de fon arıyormuş. Ona da aynen Kelebekler filmine ödediğimiz miktarda bir destekte bulunduk. Her iki fonun da yardım yapılması durumunda desteğin miktarına göre değişen vaatleri/hediyeleri vardı, ikisinde de yer alan ve benim açımdan en önemli olan şey, dijital senaryoydu. Sevdiğim bu iki yönetmenin son filmlerinin içeriğini o kadar çok merak ediyordum ki… Bu vaatler için bu işin literatüründe, “fon desteği nedeniyle verilen hediye” anlamına gelen “perk” kelimesi kullanılıyor. Özetle, filmin Indiegogo fonundan sorumlu kişi ya da kişiler “siz bana şu miktarı yatırırsanız biz de size şunu şunu veririz” demiş oluyor. Dikkatinizi çekiyorum, siz bir şey istemiyorsunuz, onlar vaatte bulunuyor. Teklif onların. Burası önemli.

Filmlere destek olduktan bir hafta sonra, 8 Aralık 2017’de Jan Svankmajer’in ekibinden Marek adlı bir arkadaş, “Geciktiğim için özür dilerim, filmin senaryosu ektedir” şeklinde bir e-posta gönderdi. Bu e-posta’da Insects’in İngilizce senaryosuna ilaveten Jan Svanmajer’in ilkelerinden oluşan “Decalogue” manifestosu da vardı. Neyse, Marek ile merak ettiğim konularda yazıştım ve yapımla ilgili bazı detaylar da öğrendim. O tarihten sonra her ay, Jan Svankmajer’in bu konuyla (Indiegogo fonuyla) ilgilenen ekibi bilgilendirme e-postalarına (film ilk hangi festivalde gösterilecek, başka hangi festivallere çağrıldılar vs.) devam etti ve ara sıra filmden yüksek çözünürlüklü bir fotoğraf paylaştı.

Bu arada, haftalar haftaları, aylar ayları kovaladı ama bizim Kelebekler filminin Indiegogo ayağından hiçbir ses çıkmadı. Film tamamlandı, ilk kez seyirciyle buluştu, Sundance’da çok önemli bir ödül aldı, bildirim bile gönderilmedi. Aylar geçince, ben de kampanya sorumlusu Diloy Gülün hanıma Indiegogo üzerinden nazik bir hatırlatma mesajı attım, ödül için tebrik edip dijital senaryoyu iletmesini istediğim e-posta adresimi falan paylaştım. Aslında e-posta bilgim onların ulaşabileceği bir yerde var da, bir daha paylaştım yani. İlk mesajıma dönen olmadı. Bu arada, Kelebekler filmi Instagram üzerinden, önceden çalışılmış, çok emek verilmiş müthiş bir kampanyaya başladı. Seyirci yavaş yavaş filme ısındırılmaya başladı. Vaatlerden biri, Instagram ile ilgili olduğu için hesaplarını takip etmiştim. Neyse, bir-iki hafta bekledim, Mart ayında Indiegogo üzerinden ikinci mesajımı attım. Aslında tek isteğim senaryoydu çünkü çok merak ediyordum. Instagram’dan teşekkür mesajı, imzalı poster, jenerikte teşekkür falan derdim değildi. İşte bu mesajıma günler sonra, 16 Mart 2018’de nazik bir cevap döndüler: “Tüm söz verdiğimiz hediyeleri Kelebekler filminin vizyona çıkmasından sonra göndermeyi planlamış olduğumuz için şu ana kadar elinize geçmedi. Talebiniz üzerine senaryoyu pazartesi (19 Mart 2018) emailleyeceğiz.” Bu e-posta’ya çok sevindim. Hatta şu an okuduğunuz bu yazıyı yazmaya başlamıştım, rafa kaldırdım. Tabii, anlaşıldığı üzere o senaryo o pazartesi gönderilmedi. Filmin gösterime gireceği 30 Mart’a kadar bekleme kararı aldım.

Bu arada basın gösterimi yapıldı, film ekibi, sağ olsun her yere röportaj verdi. Yaratıcı Instagram faaliyeti de devam etti. 30 Mart günü Kelebekler film gösterime girdi ve ben de artık hiçbir anlamı kalmadığı için taahhüt edilen hediyeleri istemediğimi beyan eden bir e-posta attım, “Ben bir sinema yazarıyım ve bu konuda bir yazı yazacağım, darılmaca gücenmece yok.” dedim. Sağ olsun, ilgili hanımefendi de yine nazik bir mesajla üzgün olduğunu belirtip “Hayal kırıklığı yarattığımız için üzgünüm. Indiegogo kampanyasında yaptığımız en önemli hatanın söz verdiğimiz hediyeleri filmin vizyona çıkışından sonra gönderebileceğimizi belirtmemiş olmamız olduğunu anlıyorum. Her şeyi çok küçük bir ekiple yapmak zorunda kaldığımız bağımsız yapımlarda, filmin vizyona çıkış gününe kadar uykusuz çalışıyoruz. Bu sebeple taahhüt ettiğimiz ödüllerin gönderimiyle ancak önümüzdeki hafta ilgilenebileceğiz.” yazdı ve “Umarız yazınız hepimiz için yapıcı bir deneyim kaynağı olur.” diye de ekledi. Ben de iş yapma biçimimizdeki çarpıklığı/savrukluğu tarihe not düşen bu yazıyı yazdım. Bugüne kadar bu konuda bir şey yazan olmamış.

Kelebekler

Kişilerden ve belirli bir yapımdan bağımsız olarak söylüyorum. Söz verilen hediyelerin vizyondan sonra gönderilmesini doğru bulmakla kalmıyoruz, buralarda fon kovalayan diğer filmlerin büyük ekiplerden oluşan ve bağımsız olmayan yapımlar olduğu kanısına sahibiz gibi. İnanılır gibi değil. Blockbuster’lar mı fon kovalıyor burada, Hollywood mu? Fon kovalayan herkes, bağımsızlık gayesi gütmektedir. Hiç mi araştırılmadı bu hediye/perk işi dünyada nasıl yapılıyor diye? Hayır, tabii ki araştırıldı. “Aman canım, ne olur ki?”, dediler. Ülkemizi şu anda bulunduğu çöküş dönemine taşıyan da bu düşüncedir: “Amaaan, sen de!.. Boş ver.” Buradaki tehlike, zihniyettedir yoksa X hediyesi gönderilmiş, hiç gönderilmemiş ya da zamanında gönderilmemiş meselesi değildir. Bu ülkenin vatandaşları olarak, yaptığımız işin hakkını vermekte zorlanıyoruz, bir şekilde bir yerlerde tıkanıyoruz. Topyekûn iflas ettik, bunun bağımsız sinemamıza yansıması kaçınılmazdı. Eğer biz de uygulamalarımızla o yapının işlek bir parçası olmuşsak, çektiğimiz bağımsız filmde ülkenin çarpıklığını eleştirsek kaç yazar? Mesele, budur.

Neyse, yukarıda fonlar hakkındaki ana fikrimi özetlemiştim ama yine de tek tek anlatıp, naçizane bir öneri setiyle bu konuya eğilelim. Gökten iki elma düşsün…

FONGOGO VE INDIEGOGO VASITASIYLA FON DESTEĞİ ARAYANLARA:

  1. Size film henüz yapım aşamasındayken maddi destek vermiş (potansiyel) bir seyirci, en az filmin gösterime girmesinden sonra (belki bir ihtimal) filminize gelecek olan (potansiyel) seyirci kadar kıymetlidir, onu hor görmek, yok saymak hata olur. Bindiğiniz dalı kesmiş olursunuz.

  2. Ara sıra, destekçinizi gelişmelerden haberdar edecek e-posta’lar atın ve ilgiyi canlı tutun. Bir-iki tane e-posta. İlk gösterimimiz şu festivalde olacak, şurada şu ödüle adayız, burada bu ödülü aldık, film şu tarihte vizyona girecek gibi.

  3. Eğer size inanıp/güvenip ama az ama çok para desteğinde bulunan sinemaseverlere bir vaatte bulunuyorsanız, her ne kadar teamüller gün gibi aşikâr olsa da, o vaadin gerçekleşeceği tarihi mutlaka yazın. Yabancıların tarih yazmasına gerek yok ama Türkler yazmalı. Mesela “Sen bize bu yılın Aralık ayında bu parayı veriyorsun ama biz senin hediyeni filmin seneye yapılacak gösteriminden sonra göndereceğiz” deyin. Herkes bilsin.

  4. Dijital senaryo bir an evvel gönderilir. Nokta! Dijital senaryoyu film gösterime girdikten sonra göndermenin hiçbir manası yoktur. Bu konuda tartışılacak hiçbir şey yok, her şey açık ve net. Zaten senaryoyu onlarca kişi gördü, okudu. Ne yapcaz biz, arkadaşlarla toplanıp filmi sizden önce çekip gösterime mi sokacağız? Nedir yani? Biraz araştırdım, Türkiye hariç tüm dünyada uygulama böyle yani dijital senaryoyu hemen gönderiyorlar çünkü en zahmetsiz hediye bu. Haa, senaryoda filmi zora sokacak bir şey varsa (sert muhalif öğeler vs.), eyvallah, o zaman çözüm basit, dijital senaryoyu gönderme taahhütünde bulunmayın. Bana kalsa hediyelerin çoğu (hâliyle DVD, Bluray, Türkiye galası falan hariç) gösterimden önce gönderilmeli. Böylece birçok destekçiniz bunu sağda solda söyler hatta bazıları her yerde bahseder ve sosyal medyada ücretsiz reklamınızı yapar, takdir edilip merak uyandırırsınız. “İşte imzalı posterim”, “Bakın Instagram’da bana teşekkür yayınladılar” falan diye bahseder insanlar. Bir onurdur, gururdur bu. Bundan daha iyi, daha iştah kabartan bir reklam olamaz. Kesinlikle gişeyi artırır. Bunu aylar sonra yapmak anlamlı olmaz. Bugüne kadar hiç unutmadığım bir olay var. Bundan 12 yıl kadar önce, büyük ve korkunç bir tipinin birdenbire İstanbul’a diz çöktürdüğü, soğuk ve karlı bir günde, görevli arkadaş yollar kapalı olduğu için basın gösterimine filmi yetiştiremedi diye bizzat yönetmen Ezel Akay’ın “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?”nün bir iş kopyasını sinemaya getirmesi ve bizimle birlikte izlemesi. Ezel abi o karda kışta, bize özür mahiyetinde, ikramlık bile almayı ihmal etmemişti. Nezakete ve zarafete bakın. Her film ve film izleme eylemi, bir deneyimdir ve her yönetmen, verdiği emekle ve duruşuyla anılır.

  5. Kimliğinize, pasaportunuza bakın, uyruk TC ise, ilk 4 maddeyi boş verin ve hayatınız boyunca hiç kimseye bir taahhütte bulunmayın. Ülkecek, verdiğimiz sözleri tutamamak genel karakterimiz olmuş çıkmış. Ne yapsak olmuyor. Ruhumuzda mı var, genlerimizde mi bilmiyorum ama iş yapma biçimimizde tamiri mümkün olmayan köklü ve kalıtsal hasarlar var. İlle de fon desteği lazımsa, “Bana Allah rızası için destek olun.”, “Bana karşılıksız yardım edin, bağışta bulunun ama bir şey beklemeyin.” deyin, olsun bitsin. Hem kimseyi beklenti içine sokmamış, hem de şahsen “Nasıl temin edecem ben bunu?”, “İşim başımdan aşkın, bir de mail mi atacağım elin adamına?”, “Kim uğraşacak şimdi?” diye düşünüp gerilmemiş olursunuz.

FONGOGO VE INDIEGOGO VASITASIYLA FON DESTEĞİ VERMEK İSTEYENLERE:

  1. Mikrop kadar bir beklentiniz varsa Türk yapımlarına fon desteği vermeyiniz. Ha, gönlünüzden koptuysa, “karşılıksız” yardım yapın ama “onu verecek”, “bunu gönderecek” gibisinden en ufak bir beklenti içine girecekseniz aman ha! Onun yerine film gösterime girince, birkaç kişiyi filme götürün ve/veya benim genelde yaptığım gibi çıktığı zaman bir-iki tane DVD’sini alıp sevdiğiniz birilerine hediye edin, daha temiz.

  2. Birinci maddenin hiçbir istisnası yoktur, olamaz.

Ertan Tunç (Nisan 2018) – FONGOGO, INDIEGOGO VE KELEBEKLER (2018)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir