Müslüm (Ketche & Can Ulkay, 2018)

Bu Cuma (26 Ekim) vizyona “Müslüm” adlı yerli film giriyor. Müslüm Gürses’in hayatını konu alıyor bu kurmaca yapım. Bugün filmi basın gösteriminde izleme fırsatı bulduk. Müslüm Gürses’in kim olduğunu bilmeyen yoktur diye tahmin ediyorum ama bu yazıda yine de girizgâhımızı “Müslüm Gürses kimdir” üzerinden yapalım kısaca.

Babalığı tadamamış olsa da müzik dünyasında “Müslüm Baba” olarak tanınan Müslüm Akbaş, keşfedildikten kısa bir süre sonra Müslüm Gürses adıyla sahne alır ve böyle ünlenir. 1953 Urfa doğumlu Müslüm Gürses’i 2013’te kaybettik. Kendisi Türk halk müziği ve arabesk şarkıcısıydı. Müslüm Gürses`in dinleyici kitlesi birçok araştırmaya konu oldu, hatta bu konuda yazılmış doktora tezleri bile var. Arabesk müzik dinleyicilerinden “Müslüm’cüler” her zaman hayranlıklarını abartılı şekilde yaşadılar ve gösterdiler. Basın gösteriminden önce hepimizde aynı mizahi yaklaşım vardı: jilet dağıtmayacaklar mı? “Jilet’in sunduğu Müslüm, başlıyor!” Zira Müslüm Gürses hayranları, konserlerde kendilerine jiletle faça atmalarıyla ünlendiler adeta.

1960’ların sonunda Orhan Gencebay ile geliştiğini söyleyebiliriz sanırım halk müziğinin arabesk müziğe evrilişi için. Türkiye’nin o dönemki şartları göz önüne alındığında umutsuzluk, mutsuzluk ve acı gibi öğeleri yansıttığı için bu şarkı tarzının Türk halkı tarafından büyük ilgi gördüğü aşikar. Bu tarz müzik özellikle kırdan kente göç eden ve gecekondularda yaşayan kesimin büyük oranda ilgisini çekmişti. Kısa bir süre sonra bu türde yeni şarkıcı ve besteciler çıkmıştı. Bunlar arasında sayılabilecek en önemli sanatçılardan biri Müslüm Gürses’ti ve zamanla arabesk popüler kültürün vazgeçilmezi haline geldi şüphesiz. Arabesk müzik, ekonomik sorunları, kötü hayat koşullarını, sefaleti, şehre ait olmamayı ve elbette aşk acısını barındıran bir tür oldu çıktı.

Arabesk kültür, ürettiği her şey üzerinden genellikle “yoz”, “dejenere” ve “bilinçsiz” sıfatlarıyla anılmakta. Günümüzde ise arabesk, içi boş filmlerle ya da dejenere müzikle sınırlandırılamayacak kadar geniş bir kolektif ruh halini temsil ediyor diye düşünüyorum. Müslüm Gürses ise Allah vergisi bir yeteneğe sahip olan, değerli bir sanatçıydı bana soracak olursanız.

Müslüm

Arabesk kültür ve bu kültüre yaklaşım ile ilgili konuşulacak ve tartışılacak çok fazla şey var ama artık filme gelelim. Müslüm, bir Müslüm Gürses belgeseli değil. Bir arabesk kültür belgeseli de değil. Zaten bu film, bir belgesel değil. (Demirel’e saygılar) Bu “komikli” vurguyu neden yapıyorum: biyografik bir yapım oluşu ve belli bir dönem ve kültürü kapsayışı nedeniyle, bu konuya toplu bir bakış var mı, tüm anlatılması “gerekeni” anlatmış mı gibi beklentiler oluşuyor insanda ister istemez. Müslüm, Müslüm Gürses’in kişisel hayat hikayesine ve çocukluğuna çok ama çok yakından bakan bir film. Adım adım büyüyüşüne şahit oluyoruz, baba şiddetine maruz kalışını, annesini ve kardeşini müthiş trajik şekilde kaybedişini, müziği içinde hissetmeye başladığı anları, ustasını buluşunu ve ondan öğrendiklerini, yılmadan müziğe devam edişini, pavyonlarda çalışmaya başlayıp para kazanmak durumunda kaldığı dönemleri, İstanbul’a gelişini, öldü sanılıp morga konmuşken son anda yaşadığı anlaşılıp acil ameliyata alınması gerekecek kadar büyük bir kaza geçirişini, alnındaki plakadan dolayı hayat boyu baş ağrısı çekişini, duyma ve koklama duyularını günden güne yitirişini. Çocukluk travmalarını atlatamayışını… Muhterem Nur’a olan tutkulu sevgisi ve ilişkilerini… “Sen evliya mısın” dedirtecek kadar büyük bir vicdana sahip oluşunu öğreniyoruz. Ciğerim dediği erkek kardeşini kaybedişini. Acılarını alkolle dindirmeye çalışışına şahit oluyoruz. Bunlar var bu filmde.

Müslüm Gürses, babadan yana şanssız bir çocukmuş. Çocukmuş diyorum çünkü o yaralı çocuğu hep barındırmış içinde belli ki. Cehaletini, güçsüzlüğünü, beceriksizliğini, tembelliğini, ayyaşlığını kaba kuvvete sığınarak bastıran, kendisinde hiçbir zaman bir hata görmeyen ve ortalığı yakıp yıkan o baba karakteri aslında toplumda görülen en tehlikeli ve en iyileştirilmesi gereken birey.

Fanatik Müslüm’cüleri çılgın bir konserde görüyoruz filmde. Çok kısa bir sahne. Aslında toplumun tarafından da bir ayna tutularak, benzer sanatçılardan ayrılıp nasıl böyle fanatik bir toplumsal karşılık bulduğunu biraz daha anlatabilirmiş belki film. Fakat bana kalırsa bu bir tercih meselesi, o kısmı anlatacak olsaydı, insan Müslüm’den biraz kopup, sanatçının çocukluk travmalarına o denli güç vermemesi daha yerinde olurdu. Filmde Müslüm Gürses’in 2000’li yıllardan sonra daha modern ve “pop” denemeler yaptığı döneme de yer verilmemiş. Malum Gürses o dönem repertuarına pop ve hatta rock şarkıları eklemeye başlamıştı, bu da kendi kitlesi tarafından eleştirilmişti.

Filmin iki yönetmeni var: Ketche ve Can Ulkay. Ketche aslında Türk reklam camiasının önde gelen yönetmenlerinden biriyken, çektiği sinema filmleri ve bu filmlerde kendine has klip tadında sinematografik imzasıyla da adından söz ettiren bir yönetmen oldu, Can Ulkay ise meşhuuur Ayla filminin yönetmeni. Zaten Ayla’nın yapımcıları bu filmin de yapımcıları imiş ve film için 20 milyon TL harcamışlar. Filmin senaryosu ise Hakan Günday ve Gürhan Özçiftçi’ye ait. Görsel açıdan da senaryo açısından da çok doğru isimlerin biraraya geldiğini düşünüyorum ve bu da projeye yansımış, filmde sinemasal anlamda rahatsızlık veren bir eksiklik yok.

Müslüm

Oyunculuklara gelecek olursak, şaşırtıcı durumlar söz konusu. Müslüm Gürses gibi kendine has bir fiziği ve beden dili olan, nev-i şahsına münhasır bir kişiyi canlandırmak her babayiğidin harcı değil. Üstelik genelde biyografik Türk filmlerinde makyaja o kadar abanılıyor, canlandırılan kişiye benzemesi için o kadar ekstra çaba sarfediliyor ki, açıkçası Timuçin Esen’in Müslüm Gürses’i canlandıracağını duyduğumda oldukça endişelenmiştim fakat Timuçin Esen de, sanat yönetimi de muhteşem iş çıkarmışlar. Abartılı olmayan ama kesinlikle sakil de durmayan, inandırıcı bir benzerlik. (Gerçi bazen Müslüm Gürses’in sahnede şarkı söylerken yaptığı kendine has beden hareketlerinin canlandırılışında hafif bir abartı hissediliyordu ama o kadar kusur olsun.) Timuçin Esen’in tüm şarkıları kendisinin seslendirmesine ne demeli? Üstelik rahmetlinin konuşma sesi ve ritmi de enteresandır, ara ara incelir sesi konuşurken, kelimelerde farklı yerlere vurgu yapar vs,  bunu da başarmış Esen, hafif mizahi de olmuş, hoş olmuş. Fakat konser sahnesindeki posterler gözüme battı açıkçası, işte orada sakil durmuş Timuçin Esen’in fotoğrafları. O sahnelerde az da görünse Gürses’in gerçek posterleri kullanılabilirdi diye düşünüyorum. Anne rolünde okul arkadaşım Ayça Bingöl şahane bir iş çıkarmış, kendisine buradan selam ederim. Allahsız babayı canlandıran Turgut Tunçalp adeta kendinden nefret ettirmeyi başarmış, izlerken hırs doldu içim o babaya karşı, ne yalan söyleyeyim. Muhterem Nur’dan daha Muhterem Nur olmuş çok sevgili Zerrin Tekindor, tebrikler! Limoncu Ali lakaplı müzik öğretmenini de Erkan Can’dan başkası canlandıramazdı diye düşünüyorum, tam isabet!

Ve yeni bir yetenek keşfi: Şahin Kendirci. Acun Ilıcalı’nın TV yarışmalarında çocukken türkü söyleyip sesiyle herkesi etkilemiş, şimdi ise bizi oyunculuk kabiliyetiyle etkileyen küçük Müslüm o, henüz 17 yaşında ve bence gerçek bir keşif.

Müslüm etkileyici bir gişe filmi, salonların dolacağından hiç şüphem yok. Mendilleri de hazırlayın derim.

Melis Zararsız – 2018

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir