Farklı Bir Komedi Olabilecekken: Bartu Ben (2018)

BluTV üzerinden seyirciyle buluşan Bartu Ben dizisini bir süredir seyretmek, elimden geldiğince de üzerine bir inceleme yapmak istiyordum. Yerli komedimiz konusunda uçlarda hislere sahip bir seyirciyim; büyük beğenilerim olduğu gibi zor kırılacak önyargılarım da bol. Dizinin internet üzerindeki tanıtım videoları bende bir sempati yaratmış, önyargılarımı dizginlemem gerektiğinin sinyalini vermişti. Sonunda büyük bir hevesle diziye başladım ve kendimden beklemediğim bir hızla, bir haftada seriyi bitirdim. 10 bölümlük görece kısa  maceramızın ardından kendimi ortada kalmış bir seyirci olarak görüyorum. Dizide beni kendine çekmiş pek çok diyalog, kahkaha attırmış pek çok sahne var; lakin bu durum Bartu Ben’i gerçekten tavsiye edilesi bir dizi yapar mı, emin değilim. İşin en nihayetinde, güzel anların bolca sıkıntı ile harmanlandığı, zeki ancak kendini baltalayan kısımları çokça bir yapımla karşı karşıyayız, üzerine konuşurken hassas olmak zaruri.

Senaristliğini ve başrol oyunculuğunu Bartu Küçükçağlayan‘ın üstlendiği Bartu Ben, aksi ve duygusal oyuncumuzun hayatından kurgusal bir kesit sunuyor. Dizideki tasviriyle Bartu Küçükçağlayan, Yalan Dünya dizisinde canlandırdığı Orçun karakteri sayesinde refaha erişmiş, ancak popülerlik konusunda bu karakterin kendisine açtığı kapıların ötesini zorlayamamış bir “sempatik kaybeden“dir. Dizi boyunca Bartu’nun mesleği, insanlarla ilişkileri ve hayata bakışıyla alakalı yaşadığı sorgu sürecini an be an takip eder, buna ek olarak Türkiye’de televizyon, tiyatro gibi kültürel eğlence sektörlerinin işleyişleri hakkında da fikir sahibi oluruz.

Sektör içinden sektörü anlatma çabası Hollywood‘da bir süredir sıklıkla gördüğümüz bir formül. Oyuncunun kendini oynaması, daha doğrusu kendisinin bir kurgusal versiyonunu oynaması fikri ise son yıllarda ilave bir popülerlik kazandı. Bartu Ben de bu işin Türkiye muadili olmayı kafasına koymuş bir yapım. İzlenen anlatım tarzı açısından Amerikan komedi dizisi Louie, tematik benzerlikler açısından ise animasyon seri Bojack Horseman; Bartu Ben dizisinin muhtemel esin kaynakları.

Dizi yola çıkarken iddia ettiği şeyleri sunuyor sunmasına, ancak ciddi bir ritm sıkıntısından da kendini arındıramıyor. Nasıl bir ritm sıkıntısından mı bahsediyorum?  Öncelikle dizi süresi, anlatılan hikayeyi taşımakta zorlanacak ölçüde uzun. Bu durum kulağa alışılmadık gelebilir; zira 30-50 dakika arası uzunlukta 10 bölümlük bir dizinin günümüz standartlarında uzun sayılmaması gerekmeli. Ne var ki içerik yetersizliği, izlenen ile hissedilen süreyi orantısız kılıyor. Temel sıkıntı ise, Bartu Ben‘in meselesini sırf kahramanının utanılası anlarına ve onun bu anlarla baş etme telaşına odaklaması. Tipik bir Bartu Ben komedisi, Bartu’nun kendini rahat hissetmediği bir durumda (mesela bir çekim denemesinde ya da karakolda ifade verme esnasında) gerginlik ile olmadık tepkiler vermesi ve sonrasında ortamda oluşan buz gibi havanın absürtlüğü üzerine inşa edilen bir kurgudan oluşuyor. Bu formatta bir mizah anlayışının barındırdığı potansiyel şüphesiz yüksek, ancak dizinin formata olan inancı bir noktada onun ilerlemesine ket vuran temel etmen oluyor. Bartu Ben‘de bu tip komik anlar, yoğun kullanımın da etkisiyle, çok kısa zamanda eskiyor ve seyirci üzerinde sürpriz etkisi kısa zamanda kayboluyor.

Tabii şunu da unutmamak lazım. Bir dizi tek kişi tarafından taşınabilir, komedi öğesi de bu kişiye odaklı olabilir, hatta bu noktada komedi tasarısı yıllar boyu aynı formülün defalarca tekrarından oluşabilir. 1990 – 1995 yılları arasında yayınlanan İngiliz dizisi Mr. Bean buna verilecek en iyi örnek olabilir. Ancak Mr. Bean‘deki her “sakarlık”, kendi içinde bir girizgah, gelişme ve final barındıran, dinamik ve itinalı bir kurgu mühendisliğinin eseri olduğu için seyirciyi tekrara kapılmış hissettirmiyor. Bartu Ben ise hiçbir komedi sekansının istenilen katarsise erişememesinin trajedisini yaşıyor.

Oysa dizi aslında tam da bir internet dizisinden talep edilecek içeriğe ve uygulamaya sahip. Yetişkin seyirciye hitap eden ve ekranlara taşınamayan cinsellik, kimlik tartışmaları ve eğlence kültürü eleştirisi Bartu Ben’de yeri geldiğinde hiçbir eğretilik göstermeden sahne alıyor. Lakin sahnedeki rolleri hep kısa kalıyor. Dizi eğer çeşitli ve renkli yan karakterlerine daha çok eğilebilse ve mizahını bu karakterleri odağına alarak daha sık gerçekleştirebilse idi yaşanan ritim sorunu kökten çözülebilirdi. Bu sorunun çözülmesi son birkaç bölümde, Bartu’nun dayısı ve arkadaşları üzerinden gelişen olay örgüsünde biraz sağlanıyor; aynı şekilde son bölümde tasvir edilen TV dizisi hazırlıkları da benzer bir şekilde odağın Bartu’dan saptığı, bu sebeple de seyirciye kendi içinde yeni ve alışılmamış şeyler sunan nadir kısımlardan.

Bartu Ben

Bartu Ben‘in hitap ettiği kitlenin, bu tip işlerin yabancı versiyonlarını bolca takip eden, yurtdışı ile dirsek temaslı beyaz yaka seyirci olduğunu unutmamak gerek, bu sebeple dizinin yerli platformda bir ilk olmasından kaynaklanan naif hataları, ister istemez sert bir eleştiri duvarına çarpmaya mahkum. Zira mevzubahis seyirci kitlesi benzer kaygılarla yapılmış pek çok şey seyretti ve bu kitle için Bartu Ben o kadar da özgün bir hamle değil. Daha geniş bir mercekle baktığımızda ise elimizdeki dizi, yerli üretim için şüphesiz önemli bir adım ve kazanacağı popülerlik benzer eserlere zemin hazırlayacaktır. Bugün için mühim olan biraz da bu.

Not: Serinin finalinde çalan Derin Esmer‘den “Gerçek Hayat” şarkısının dizinin ruhuna çok iyi uyduğunu ilaveten belirtmek isterim. Şarkının bir adet de gayet başarılı caz versiyonu olduğunu ekleyeyim. Tecrübesi tavsiye edilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir