ŞAHiKA TEKAND:
“Filme ‘cinsel hayal’ gibi girip yok olan,yalnızca otel katibinin düşlerinde yaşayan Tekand, 1960’larin nostaljisi Leyla Sayar gibi bebek yüzlü değil ama onun gibi gizemli bir cinsellik tasiyor. Otel merdivenlerinde sırtından kameranın izlediği Tekand’ın Zebercet’ten oda isterken bir dönüşü ve bir bakış atışı var ki … müthiş rüzgarlı ve sıcak…
Bu rüzgarlı sıcaklık, Zebercet’in dünyasında giderek kriminal bir cinselliğe dönüşünce bir sonu oluşturacaktır, yani Zebercet’in ölümünü.
Türk sinemasında Zuhal Olcay ve Nur Sürer gibi ‘olgun genç kadın’ tiplerini canlandıran Şahika Tekand’ı, Ali Özgentürk’ün karşı tepkiler alıp kıyasıya eleştirilen filmi “Su da Yanar” dada izleriz. Su da Yanar, Anayurt Oteli gibi bir düş filmi. Ancak bu kez düşlenen bir kadın değil, bir şair, Nazım Hikmet’tir bu…

Simgesel sahnelerde kimi zaman ilginç görüntüler ortaya koyan bu filmin bir sahnesinde Tarık Akan, eşi rolündeki Şahika Tekand’ı yere yıktıktan sonra eteklerini açar,külotunu sıyırır ve pantolonunun düğmelerini çözüp üzerine abanır. Çizmelerinden kalçalarına kadar bacakları açılan genç kadın o anda, hayvanlaşan devrimci yönetmenin altında insan olarak ta duyarlılığını yitirmiştir. Ölü gibidir. Aşağılanmıştır…
İlginç burun yapısı tipinin simgesi olan Şahika Tekand, Çetin Altan‘ın romanından Ümit Elçi’nin uyarladığı ‘Bir Avuç Gökyüzü’nde yine sıcak cinselliğini doğal bir biçimde sergiliyor. Mini etekli bacaklarıyla, sevecenlik akan yüzüyle evli ve bunalımlı bir erkeğin tatlı metres’ini canlandırırken üzerindeki mini eteğiyle anlamlı bir biçimde nasıl eğileceğini ve metresi olduğu Aytaç Arman’ın yatağında, bir yaşamın ikinci kadın’ı olarak nasıl ustalıkla seviştiği ise gözden kaçmayan ayrintilar…” *
* Bu yazı Agah Özgüç’ün “Türk Sinemasında Cinselliğin Tarihi” kitabından alıntıdır.
Paylaşan : VIDEODREAM