Yeşilçam Kitapları: Safa Önal – Ne Kadar Gamlı Bu Akşam Vakti

309796_2Yeşilçam’ın ellerini öperim
“O insanlar benim istediğim gibi yürüdüler, benim istediğim gibi güldüler, benim istediğim gibi öldüler ya da yaşadılar…”

İstanbul, 2009 – Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

476 Sayfa

Kitap Üzerine:

“Gözümün önündedir, o Safa’nın hali. O Safa bana keder verir. Onu okşamak isterim. Ona çok yüklendiler. O da kaçmadı ve para da kazanmadı diyebilirim. Kazandığı kadarını harcadı, sarfetti. Müsrif değildim, kumarım yoktu, içkim çok ölçülüydü. Çapkın değildim, evli barklıydım, muntazam, iyi bir yaşamım vardı, inkar etmem, Yeşilçam’ın ellerini öperim her zaman…”

Sinemada olduğu 55 yıl içinde sayısız senaryoya imza atan ve sinemaya aktarılan 400’ü aşkın senaryosuyla Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeyi başaran Safa Önal’la yaptığımız nehir söyleşi İş Bankası Kültür Yayınları’ndan “Ne Kadar Gamlı Bu Akşam Vakti” adıyla çıktı. Yaklaşık üç yıl süren söyleşimizde, Önal’ın “serüven değil, tutku” diye adlandırdığı ve “başka meslekler nasıl yapılır bilmem” diyerek tarif ettiği büyülü dünyayı onun ağzından dinlemek zevkli olduğu kadar öğreticiydi de.

“Öyle seviyordum ki bu serüvenleri ve yazmayı ve gitmeleri-gelmeleri. Bana hiç öyle zahmetli, beni yorucu falan gibi gelmiyordu. Ben başka bir şey düşünemiyordum ki!.. Hâlâ dünyada sinemacılıktan başka bir mesleğin nasıl olduğuna şaşmaktayım. Yani senaryocu ve yönetmen ve ışıkçı ve kameracı ve oyuncu, stüdyocu ve set işçisinin dışında başka meslekler nasıl yapılır? merakımdır. Ciddiyim. Bu doğrudur.”

Hangi koşullarda yazıldıklarına ve çekildiklerine bakmadan tiye almaya bayıldığımız, hatalarını yakalamaktan hınzırca zevk aldığımız filmlerin bir çoğu da onun kaleminden çıktı. Çetin Altan’ın deyişiyle çoğumuzun iki satır dilekçe bile yazamadığı bir ülkede, yılda 32 senaryo yazdığı oldu. Çok yazdıkları, çok çektikleri için de eleştirildiler. Safa Önal, bir gecede “tek gecelik aşklarım” diye adlandırdığı senaryolar da yazdı, yazmak zorunda kaldı. Sinemanın altın çağına damgasını vuran senaristlarden biri olan Önal, insanüstü çalışma temposunu gülerek anlatırken, “Beni bir kafesin içine koyup, müzik eşliğinde gösterseler iyi para kazanırlar…” diyordu.

İlk senaryo, Kanlı Para'nın afişi. Beyoğlu İpek Sineması. 1953
İlk senaryo, Kanlı Para’nın afişi. Beyoğlu İpek Sineması. 1953

Safa Önal kitabından alıntılarla starlar, onarılmamış kırgınlıklar (Kadir İnanır), imkansızlıklar içinde bulunan çözümler (boyası akan at), Yeşilçam’ın dillere pelesenk olmuş klişe sözleri (Size baba diyebilir miyim, zısttt Erenköy, abidik gubidik), Sadri Alışık, Zeki Müren, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Zeki Müren, Yılmaz Güney’li anılar…dan kısa bir alıntı:

(NOT:Bazı bölümlerin daha doğru anlaşılması için sorularla birlikte verildi)

SERÜVEN DEĞİL TUTKU!
Şimdi bu Yeşilçam serüveninin içine… Artık bu bir serüven olmaktan çıkıyor, bana göre serüvende de bir zaman vardır, bir takvim vardır: 1 yıl sürer, 3 yıl sürer, 5 yıl sürer; o zaman serüvendir. Yoksa o süreleri geçti mi, bir yaşam biçimi, bir yaşam tarzı olur, serüven olmaktan çıkar; yani günlük bir hayat haline gelir. Benimki, artık bir serüven değil de bir tutku haline gelmiş demek…

Buğulu Gözler filmi. Türkan Şoray, Murat Soydan, kameraman Cengiz Tacer. Yönetmen Safa Önal. Yıl 1976.
Buğulu Gözler filmi. Türkan Şoray, Murat Soydan, kameraman Cengiz Tacer. Yönetmen Safa Önal. Yıl 1976.

Buğulu Gözler filmi. Türkan Şoray, Murat Soydan, kameraman Cengiz Tacer. Yönetmen Safa Önal. Yıl 1976.

“STARLARA YAZMAK”… NASIL BİRŞEYDİR?
Hem kadın, “Evet, ben bunda oynarım” diyecek, o da star çünkü. Hem erkek, “Ben bunda oynarım” diyecek. Siz bunun ne kadar zor bir şey olduğunu bilemezsiniz. Bütün hayatım öyle gitti çünkü. Oturup diyalog saymışlardır. Bir akşam, mesela geç bir saatte bir star hanımefendi telefon etmiştir bana. Karşısındaki erkek de stardır: “Aşkolsun Safa bey!. Bana, yüz doksan üç diyalog yazmışsınız, ona iki yüz on tane..” Diyalog saymalar vardır, yani öykü içindeki etkinliğini, kişiliğinin öyküye getirdiklerini de bırakmamış… Hem onun hesabını yapmakta, hem de diyalog saymakta.

B0904027-XÖNCELİKLE VE ÖZELLİKLE ÖPÜŞMEZLER…
Dün konuşurken, “Sevdirmeden, öldürmem” demiştiniz. Bir de, her oyuncunun kuralı vardır, yönetmenin, senaryocunun “Altın Kurallar” denilen… Türkan Şoray kuralları gibi…
Hepsinin yasaları az çok birbirine benzer. Fatma Girik’in de vardır, Filiz Akın’ın da vardır, Hülya Koçyiğit’in de vardır. Hepsinin vardır. Öncelikle ve özellikle öpüşmezler… Bu özellikleri bilince, rahat çalışırsınız… Mesela benim, “Aman şu sahneyi yazmayayım. Bu oyuncunun yasalarına, kurallarına uymaz” dediğim hiçbir senaryom yoktur.

Siz 1968’de yirmi beş senaryo ile en çok film senaryosu yazan kişisiniz… 1963’te yirmi iki senaryo ile Bülent Oran. 1964’te yine siz yirmi beş senaryo. 1966’da otuz iki senaryo… Bir senaryo yazmanın süreçleri düşünüldüğünde, bu insanüstü görünüyor…
Gibi değil, öyledir!.. Çünkü her şeyin çoğunu yetiştirdik sinemaya; yönetmen, kameraman, ışıkçı, figüran, oyuncu, set işçisi, prodüksiyon amiri, yapımcı, minibüs şoförü falan yetiştirdik de senaryo dalı zayıf kalmıştır. Yani Sadık Şendil, Bülent Oran, Erdoğan Tünaş, Suavi Sualp, Umur Bugay, Ahmet Üstel, Burhan Bolan, İlhan Engin… Başka… Vedat Türkali; o bir süre sonra bırakmıştır. Yani toplasan on senaryocuyu geçmez.

Birden ürküttün beni!.. Kendime inanmak istemedim… Bazı yıllarda (25-27)… Sonra başka bir yılda (32) senaryo… Hepsi star oyuncular, yönetmenler ve firmalar için… Biraz düşünmeliyim!..

Böyle bir tempoda çalışmaya herkesin talip olması beklenemezdi sanırım…
Ama o bir tutkuydu, kesin bir özveriydi. Herhalde bir on yıl, yirmi beş senaryonun altında yazmadım. Yaşamaya zamanınız yoktu. Kendinize özel bir zaman ayıramazdınız. Benim de yaşım yirmi beş, benim de yaşım otuz, benim de canım bu akşam çıkmak, eğlenmek, gezmek yarın da akşama kadar uyumak istiyor. Beş gün de başımı alıp bir yere gitmek istiyorum diye bir hürriyetten bahsedemezdiniz ama siz buna gönüllüydünüz.

Söyleşi kaynak: NTV

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir