İnsanları Seveceksin: Türk Sinemasında Sınır Ötesi Mevzular

Dünya

Sınır Ötesi terimi ülkemizde askeri amaçlar ve siyasi söylemlerin bilindik öğelerinden birisi. Üstelik sadece 90’lı yıllarda literatüre giren bir olgu değil. 80’li yıllarda Asala, 60’lar ve 70’lerde Kıbrıs, 50’li yıllarda ise Kore Savaşı bu terimle özdeşleştirilebilecek atılımların olduğu uygulamalardı.

Sinema konusunda ise bol bol Kıbrıs Harekatı, Şimal Yıldızı gibi örneklerde Kore Savaşına kadar el atmışlığımız var. Barışçıl amaçları bir tarafa bırakırsak sadece barış ortamında ve insan hikayeleri veya drama üzerine yoğunlaşmış kaç sınır ötesi filmimiz bulunuyor?

Haber bültenlerinde zaman zaman karşılaşılan dolgu haberlerden birisi dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarıdır. Örneğin ramazan ayında Kuzey Kutbuna en yakın bölgelerden birinde yaşamakta olan bir vatandaşımızın iftar vakti önemli bir tartışma konusu olmuştu.

Gezi programlarında tesadüfi karşılaşmalar ve Almanya eşittir Konuk İşçi – Gastarbeiter (40 yılı aşkın süredir hala nasıl konuk işçi olunabiliyorsa) konulu belgeseller haricinde hatırladığım bir program var ki gerçekten dünyanın dört bir yönüne yayılıp orada başarılı işlere imza atmış vatandaşlarımızı konu almaktaydı.

buenos_aires

Arjantin’den Fas’a kadar çeşitli ülkelerde yoğunlukla ticarete yönelip zaman içerisinde işveren statüsüne yükselmiş insanlarımızın hayatlarından kareler izliyorduk.

Belgesellerin kendi içlerinde bir realitesi olduğuna göre konuyu sinematik kalıplar içerisinde ele alalım. Biraz serbest çağrışımlar yaparak hayal gücümüzün sınırlarını zorlayalım ve işe Yeşilaçam usulü mafya raconları ekleyelim…

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Arjantin’e göç edip Avrupadan kaçmış rütbeli nazilerle karşılaşan bir Türk işadamının 60’lı yıllardaki Mossad operasyonları başlayana kadar bölgede yerel bir kartel oluşturması.

Kore Savaşı sonrasında kayıplara yazılıp Kuzey tarafından Japonyaya kaçmış orada Yakuzanın uzantılarına katılmış eski bir Türk askeri.

Himeji_Kalesi_Japonya

Soğuk Savaş zamanında Nato’nun Amerika’da eğittiği Türklerden birisinin Güney Amerika veya Afrika’da ki uydu darbelerde görevlendirilmesi.

60’lı yıllarda Filistindeki gerilla kamplarına eğitime gitmiş devrimcilerin bir bölümünün Türkiye’ye dönmek yerine Lübnan, Israil, Iran gibi ülkelerde ki diğer gruplara katılarak bu ülkelerde yaşanan ve dünyayı etkilemiş olaylara tanıklık etmeleri.

70’li yıllarda Doğu Karadenizdeki bir ülkücünün ülkeyi terk etmek zorunda kalıp rotayı Avrupaya değil Uzak Asyaya çevirişi ve Doğu Türkistana kadar sürecek uzun bir yol hikayesi.

12 Eylül döneminde ülkeyi terk eden bir devrimci ve bir ülkücünün kaçış yolunda bir araya gelip artık politikalar üstü bir noktaya ulaşıp İskandinavya veya Kuzey Almanyada büyük patron oluşları.

Sydney

Görüldüğü üzere kültür alışverişi temasıyla komşudan gelin alma, güneye inip terörün kökünü kazıma veya yeni bir hayat için (bu hayatın 90’ların başında bittiğinin altını çizmek gerekiyor) Avrupaya (eşittir Batı Avrupa) kaçma temalarından çok daha fazla konuya el atılabilir.

Bol bol aksiyon ve mafya romantizmi içerecek türden hikayeler buzdağının sadece ufak bir kısmı, örneğin bilim kurgu, korku, kurmaca, komedi gibi onlarca farklı temayla kendi sınır ötesi operasyonlarımızı yapabilmek çok zor değil. İş birazda bu kabukları kırmanın vaktinin geldiğine inanmakla başlayacak gibi.

Avustralya’da yaşayan bir Türk vatandaşının hikayesi neden Almanya’daki kadar dikkat çekici olmasın ki?

Yazan: Gökay GELGEÇ – Yojimbooo

insanlari_seveceksin_banner

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir