Karınca Kapanı – Merak Kediyi Öldürdü Ama…

070520141514152978724_2

KARINCA KAPANI
MERAK KEDİYİ ÖLDÜRDÜ AMA KEDİ TATMİN OLAMADI!

Çok radikal tercihler olmadığı sürece halihazırda gerilim türünde bile layıkıyla üretim yapmayan bir ülke sinemamız var. Kaldı ki, kısıtlı mekânlarda vuku bulan, hareket kabiliyetinin dezavantajlarını usta oyunculuk ve kurgusal manevralarıyla bertaraf edebilen yapımlar izleyeceğimiz günleri biraz daha bekleyeceğiz sanırım. Bu gün nitelikleri tartışmalı da olsa Mustafa Altıoklar’ın Asansör ya da Banyo’sunu veya Ümit Ünal’ın Nar, Ara ve 9 filmlerini bu alanda ciddi birer adım olarak sayabiliriz pek tabi. Fırat Tanış’ta bu bağlamda ciddi bir riske girerek, ilk uzun metrajlı yapımını dar bir alana sıkıştıran, klostrofobi dozu yüksek bir yapımla çıkıyor karşımıza!

karinca_2109 Karınca Kapanı, Tür anlamında, vizyonda emsallerini pek sık görmediğimiz bir yapım. Her ne kadar geçmişte, bir tür filminin kamera arkasına geçen yönetmenlerimizin tüm ustalıklarına rağmen büyük riskler taşıdığını görsek de, yapılan bazı atılımların heyecan uyandırdığı da gerçek! Söz gelimi Yavuz Turgul’un Av Mevsimi, Mustafa Altıoklar’ın Beyza’nın Kadınları ya da Uğur Yücel’in Ejder Kapanı gibi filmleri, içeriklerindeki tüm gediklere rağmen cesur kabul edilebilecek adımlardı. İlk uzun metrajlı projesinin yönetmen koltuğuna oturan Fırat Tanış’ın Karınca Kapanı gibisinden bir tür filmi denemesiyle ortaya nasıl bir sonuç çıkaracağı da haliyle oldukça merak uyandırdı!

Film, fazlasıyla dağınık görünmesine rağmen aslında oldukça draje bir öyküye sahip. Olup biten her şeyi Münevver’in ağzıyla dinlediğimiz öyküde, her adımda kişisel bir intikam öyküsünün taşları diziliyor önümüze. Ülkenin en nüfuslu iş adamlarından biri olan ve ruhunun bütün kirli sularını yardımseverlik leğenine akıtarak arındığını düşünen Güven Sarıselimoğlu’na karısı tarafından düzenlenen bir kumpasın; tüm filme yavaş yavaş yayılma sürecini izliyoruz en kaba tabirle. Neslihan’ın, kontrol manyağı kocası Güven’i tufaya düşürmek için seçtiği kişiyse, daha önce Sarıselimoğlu ailesi tarafından mağdur edilmiş Galip oluyor. Öykü de totalde bu üç ana karakterin dramatik paslaşmalarıyla ilerliyor.

Karınca Kapanı, filmde Güven karakterini de ete kemiğe büründüren Cüneyt Uzunlar tarafından bir tiyatro oyunu olarak kaleme alınmış ki, filmi izlerken de kendi kendinize “bütün bu öykünün sanki bir tiyatro sahnesinde canlandırılıyormuşçasına” vücuda getirildiğini telkin etmeye başlıyorsunuz bir noktadan sonra! Neticede kişisel bir intikam öyküsünün yol haritasını takip ederken, güzel fikirleri de çıkınına iliştiren bir yapım var karşımızda ama ne yazık ki asıl sorun bu fikirlerin işletilme aşamasında karşımıza çıkıyor.

362890.jpg-c_640_360_x-f_jpg-q_x-xxyxx

Film oldukça dağınık ve biraz da hantal başlıyor. Ana öykünün taşlarını döşerken karşımıza çıkan her parçayı bir araya getirmeye çalışırken; öyküye çekildiğimiz her saniye, dramatik çarkların oldukça hantal bir biçimde işlemeye başladığına inandırıyoruz kendimizi. Karakterleri uzun uzun tanıdığımız girizgâh kısmının ardından da Güven ve Galip’in gövde gösterisinin arasında kalıyoruz ki filmin en önemli ritim kayıpları da ziyadesiyle bu noktadan sonra yaşanıyor!

Karşımızda oldukça geveze ve kabul etmek gerekirse iyi de kotarılmış bir öykü var fakat bu diyaloglar bir noktadan sonra karakterlerin ağzına zorla yapıştırılmış gibi duruyor. Ölümüne uzayan plan sekanslar ve bir noktadan sonra kontrolden çıkmaya başlayan diyalogları açı – karşı açı paslaşmasına sıkıştırma tercihi de filmin ritmini epey düşürüyor. Daha zengin kadrajlarla bir merhale daha etkileyici hale gelebilecek planlar, kısır tercihler sebebiyle fazlasıyla tutuk kalıyor. Yani karşımızda, iddialı bir içeriğe sahip olmasına rağmen, biçimsel tercihler sebebiyle hantallaşmış bir intikam öyküsü duruyor kısaca!

karinca-kapani-medyanoz

Filmin belli başlı noktalarına eklemlenen yaratıcı “an”lar yok diyemeyiz elbette! Fakat bu fikirler filmin tamamına yayılmaktan ziyade, filmin rutinine birkaç delik açmanın önüne geçmiyor. Tanış ve Uzunlar’ın öyküye ekledikleri absürt çeşniler (Galip ve Güven’in tanışması ya da asansör sahnesi gibi), daha dinamik yapıda bir öykü içinde eritilmiş olsaydı eminim ki tadından yenmeyecek bir tür filmi izlemiş olurduk!

Filmin en büyük kozu tahmin edeceğiniz gibi yaratılan atmosfer bu atmosferin loş ışığında dans eden oyuncular. Karakterlerin yaratımı ve altlarının doldurulması konusunda öyle çok büyük sıkıntılar olduğunu iddia edemeyiz fakat ağızda dağılmaya başlayan diyaloglar ve uzun planlar sebebiyle; sinemanın erken dönemlerinde filme alınan tiyatro oyunlarından tek farkı, manevra kabiliyetinin biraz daha fazla olması!

10277265_245324502321125_7409736979990485607_nDiğer yandan, kariyerinin hangi noktasında olursa olsun, sinemacılar için ciddi bir ustalık gerektiren plan sekans kullanımının, teknik anlamda işlediği ama içerik olarak fazlasıyla kof kaldığı yönelimler de filmin irtifa kaybetmesine sebep olmuş! Sadece karakterlerin karşılıklı diyaloglarının bile uzun plan sekanslara kurban edilmesi; hem filmin estetiğini hem de diyalogları daha çarpıcı hale getirebilecek küçük detayları ortaya çıkarabilecek potansiyeli baltalamış sanki!

Bütün bunlarla birlikte, Neslihan Yeldan’ın doğal oyunculuğu, Cüneyt Uzunlar’ın ete kemiğe büründürdüğü çizgi dışı karakteri ve tabi Fırat Tanış’ın kendisinden beklenen başarılı oyunculuğu sayesinde filmin kusurlarının bir kısmına göz yumabilmeniz mümkün!

Dar alanda kısa paslaşmalara dayalı öyküsünün içeriği ve karakterler arası dengeyi durmaksızın altüst eden yapısıyla her halükarda perdeye taşınması çok da kolay olmayan bir öykü duruyor karşımızda! Kişisel bir intikam öyküsüne sıkıştırılan, işçi ölümleri, rant mücadelesi ve bitmek bilmeyen baş ağrımız yolsuzluk meselelerine iki üç tane çakabilmesi bile takdire şayan! Bu gün ya tamamen kişisel bir melankolinin ya da laçkalığın doruklarında dans etmekten vaz geçmeyen ve memleketin durumuna dair iki kelam etmekten koşarak kaçan sinemacılar cennetinde, kişisel bir intikam öyküsüne asılmış olan bu eleştirileri duyabilmek bile nimet artık!

Son tahlilde Karınca Kapanı, zengin sayılabilecek bir malzemeye, işler hale getirdiğinde seyir keyfi verebilecek fikirlere ve iyi bir metine sahip olmasına rağmen, sinemasal anlamda topu çevirmek konusunda sıkıntılı bir film olmuş. Fakat her halükarda ciddi bir adım olduğu gerçeğini es geçmeyerek hakkını teslim etmek gerekir!

karinca-kapani-2-fragman_7389545-1520_640x360

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir