Yılmaz Güney Hayranı iki Dostun Macerası: Lal

13402963075_481de90612_oSemir Aslanyürek’in yönettiği ve Ata Murat Kalkan, Erdal Sarı, Erkan Can ile Gürkan Uygun’un oynadığı Lal, 25 Nisan 2014′de Chantier Films dağıtımıyla Aslanyurek Film Productions tarafından vizyona çıkarıldı.

Gösterim Tarihi: 25 Nisan 2014
Dağıtım: Chantier Films
Yapım: Aslanyurek Film Productions
Yönetmen: Semir Aslanyürek
Senaryo: Semir Aslanyürek
Yapımcı: Yusuf Aslanyürek
Oyuncular: Ata Murat Kalkan, Erdal Sarı, Erkan Can, Gürkan Uygun, Emre Altuğ, Feride Çetin, Serdal Genç, Ezel Akay

Konu:

Yıl 1974, ufak bir Antakya köyünün sıkıntılı sıcağında henüz on dört yaşlarında iki çocuğun zorlu ve macera dolu yolculuklarının başlangıcına tekabül etmektedir.

Diğer çocukların aksine oyun oynayıp vakit geçirmek yerine farklı heyecanlar arayan iki sıkı dosttan Cemal, büyüdüğünü kanıtlayarak Safiye ile birlikte olmak, Süleyman ise onunla dalga geçen mahalle çocuklarına hepsinden daha cesur olduğunu göstermek için Adana’da “Endişe” isimli filmini çekmekte olan Yılmaz Güney’in fotoğrafını çekmeye karar verirler.

Çaldıkları fotoğraf makinesiyle yaya halde yola koyulan iki genç, Antakya ile Adana arasındaki vadilerde yürümeye başlayan iki kafadar yol boyunca karşılarına çıkan insanlarla tanışırlar. Komiser Yavuz (Erkan Can), Kaçakçı Cafer (Gürkan Uygun), Faytoncu Cabbar (Emre Altuğ), Çoban Kız (Feride Çetin) Her birinin hikâyesi birbirinden farklıdır ve maceralarının değişmesine neden olur.

Bir nevi Yılmaz Güney filmleri arasında günlerce yolculuk eden Cemal ile Süleyman başlarından geçen olaylarla kimisinin hatıralarını canlandıracak, kimisini güldürecek…

A010_C048_09024V

YÖNETMEN GÖRÜŞÜ
“LÂL” 70lerde cereyan eden gerçek olaylara dayanarak yazılmıĢtır. yediden yetmişe kadar herkesin kutuplaştığı dönemin sağ – sol olaylarının ironik bir şekilde ele alındığı, şeker kuyruklarının, yağ kuyruklarının ve benzin istasyonları önünde araç kuyruklarının oluĢtuğu o dönem filmimizde iki çocuğun gözünden komik ama gerçekçi bir şekilde yansıtılmaya çalışılacaktır.

O zamanlar, Yılmaz Güney her delikanlının gönlünde taht kurmuş bir efsaneydi. Güney halkını çok iyi biliyordu ve halkın diliyle konuĢuyordu. Politik tutumu, ezilen insanların yanında olması onun idole dönüşmesine neden olmuştur. Bundan dolayı Güneyʼin bir posterinin asılı olmadığı kahve, büfe, kantin yok denecek kadar azdı. Oysa insanların hafızası zayıftır ve her şeyi çabucak unutmaktadırlar. Yeni nesil Yılmaz Güneyʼi ismen tanısa da neyi temsil ettiğini bilmemektedir. Bunun gibi; o dönem büyük bir kriz olan “Kıbrıs Sorunu”, Ģimdi genç kuĢağın ezici çoğunluğu bunun ne anlama geldiğini bilmemektedir. O halde sanatın vazifelerinden biri hafızayı tazelemekten ibarettir.

“LÂL” epik lirik bir tarzda çekilecektir. Daha doğrusu bir “Çocuk Odiseus” hikâyesidir. Bu anlamda “LÂL” yörenin mitolojisine de göndermeler yapmaktadır. Sonuç olarak
zengin tarihi mekânları, dokusu, renkleri ve esprile- riyle “LÂL” gerçek anlamda bir Akdeniz filmi olup geniĢ bir izleyici kitlesine hitap etmeyi amaçlamaktadır.

13997838405_425f63b43f_h

Milliyet Cadde’deki söyleşi:

BU FiLMLE YILMAZ GUNEY’E SELAM ÇAKTIK

fft85_mf4318419‘Lal’ filminin vizyona girmesi vesilesiyle Emre Altuğ ve Gürkan Uygun’la buluştuk. Yılmaz Güney’e ulaşmaya çalışan iki çocuğun yol serüvenini anlatan film için Uygun, “Güney’in düşüncelerine götürecek bir hikaye” diyor. Altuğ ise seyirciyi hüznün beklediğini söylüyor

Yılmaz Güney’in anısına olması bu projeyi kabul etmenizi etkiledi mi?

Emre Altuğ: Semir Aslanyürek “Gel” dedi, gittim. Bizim duygu bağımız ‘Eve Giden Yol’ filmine dayanıyor. Ama tabii ki Yılmaz Güney’e ithaf edilmiş olması, filmin ana hikayesinin ona ulaşmak olduğunu bilmek ve de ‘Faytoncu Cabbar’ rolüyle Güney’e bir selam çakmak kabul etmemi sağlayan önemli unsurlardı.

Filmin hikayesinden bahseder misiniz biraz?
E.A: Filmin Yılmaz Güney’i bulmak üzerine kurulmuş bir hikayesi var. Çocukların oyunculukları müthişti. İki arkadaş, birbirlerini gaza getirip, bir maceraya atılıyorlar ve ‘Yılmaz Güney’i bulup, onunla fotoğraf çektireceğiz’in heyecanıyla köylerinden kaçıyorlar. Biz onların   yolda başına gelenleriz. Konuk  oyuncularız aslında.
Ben filmin son sahnelerinde varım. Çocukların karşılaştıkları son  yol kahramanıyım. Onları Adana’ya ulaştırıyorum. Filmin sonunda da  hüzün var.
Gürkan Uygun: Yılmaz Güney’in düşüncelerine götürecek bir yol filmi. İki mahalle arkadaşının yol hikayesi aslında ama sonucu Yılmaz Güney’e ulaşıyor. Güney sevgisinden kaynaklanan bir yolculuk. Biz de sadece misafir olduk gibi bir şey. ‘Lal’, politik ve aşırı muhalif bir film değil. İki çocuğun arkadaşlık serüvenini işliyor. Siyasi bir film olduğunu da söyleyemeyiz. İki çocuğun gözünden izliyoruz olayları.

9678349410_c2297d1a30_hKONUK OYUNCUYUZ
Gürkan Bey, çocukların yolu ‘Kaçakçı Cafer’le nasıl kesişiyor?
G.U: Yılmaz Güney’le fotoğraf çektirmek isteyen gençler bu yolculuk sırasında birçok karakterle karşılaşıyor. Yeri geliyor o hikayeler, o dönemin konjektörünü anlatıyor. Ben de hikaye içerisinde çocuklara birkaç gün arkadaşlık ediyorum, onları tehlikeli bir bölgeden geçiriyorum.

CESUR VE İSYANKARDI

Yılmaz Güney deyince sizlerin aklına ilk hangi filmi geliyor?E.A: Hepsinin ayrı özellikleri var ama ‘Umutsuzlar’daki şu sahne beni çok etkiledi: Filiz Akın’ı çekime çağırıyor. Saygısı çok büyük ama bir türlü çekime almıyor. En sonunda “Bacım biraz gecikiyoruz” diyor.
Gece yarısı olunca Filiz Akın’ı uyutuyor. Sonra bir anda uyandırıp yorgun, uykusuz ve doğal bir yüzle Türk sinemasının en güzel sahnelerinden birini çekiyor.
G.U: ‘Hudutların Kanunu’ gibi birçok filmi var. Bu filmde ‘Arkadaş’ adlı  filmine atıfta bulunuyoruz. Bazı özel değerler vardır. Bunları işlediği için içlerinden seçilebilir tek bir film yok  açıkçası.

Peki Güney’i nasıl anlatırsınız? 
E.A: Her şeyden önce isyanı ifade ediyor. Bu yönünün yanı sıra eğitim almadığı halde kendini yetiştirmiş ve sinema otoritelerinin saygısını kazanmış önemli bir sinemacı kimliği de var.
G.U: Yılmaz Güney’in cesareti çok farklı bana sorarsanız. O dönemde yazdığınız bir şeyi mesaj olarak insanlara anlatmak, birçok insana ulaşmak öyle her baba yiğidin yapacağı bir iş değil aslında.
Elinizdeki sadece bir kalem ve kağıtla bunu büyük bir prodüksiyona dökmek bence büyük bir cesaret örneği. Bu cesaret bende yok.
Açıkçası ben o kadar güçlü olduğumu düşünmüyorum. Keşke o kadar güçlü olabilseydim…

Yılmaz Güney gibi bir usta oyunculuğunuzu etkiledi mi? G.U: Biz birlikte çalışmaya erişemedik, sadece seyrederek öğrenmeye çalıştık. Keşke bunları yaşamasaydı da, biz de onun öğretilerinden daha fazla yararlanabilseydik. Maalesef çok başka dünyalara gitmek zorunda   kalmış.

13403062593_dde5f6eff3_b

KABADAYILIK DİŞÇİYE KADAR
E.A: Yılmaz Güney babamın hastasıymış. Bir gün muayenehanesine gelmiş, 1973-74 yılları, dişçi koltuğuna oturup, “Bizim kabadayılık işte bu koltukta bitiyor” demiş. Erkekler çok korkarlar dişçi koltuğundan, ben de korkarım.

EMRE ALTUĞ:
“Sinemanın yeri çok başka. Tiyatro bende en son sıradadır. Ben tiyatroyu bencilce, kendimi geliştirmek için yapıyorum. Çünkü bence oyuncunun kendini geliştirebildiği tek yer tiyatro sahnesidir.”

GÜRKAN ÇOK EĞLENCELİDİR

13402955145_af978d43a8_oSiz aynı zamanda İstanbul Devlet Konservatuvarı’ndan arkadaşsınız…
E.A: Gürkan benim alt sınıfımdı. Okulda, Dormen Tiyatrosu’nda birlikte çok vakit geçirirdik. Sonra hayat bizi başka yerlere savurdu ama hep iletişimimiz olmuştur.  Çok sevdiğim, çok saygı duyduğum bir kişi. Oyunculukta da çok yetenekli, şahsına münhasır bir tarzı var. Hiç agresif tavrını görmedim, son derece sakindir. Çok eğlenceli ve komiktir ayrıca. El sanatlarına da yeteneği vardır, heykel yapar.

‘Testosteron’ oyununuz kaçıncı  sezonunda?
E.A: Oyun Atölyesi’nde ikinci            yılımızı oynuyoruz. Yedi birbirinden farklı erkek bir araya geliyor. Bir araya gelişleri bile olaylı… Oyunu seyretmeye gelenlerin yüzde 80’i kadın. Muhakkak tek başlarına gelip, izliyorlar. Sonra “Gel bak, ne malmışsınız” diye erkek arkadaşlarını ya da kocalarını getiriyorlar. Bir de onlara izletiyorlar.  Tam bir kadın oyunu aslında.
G.U: Emre’nin dediği gibi ‘Testosteron’da yedi erkek sahneye çıkıyoruz. Biz iki sezondur oynuyoruz, daha önce beş sezon oynamıştı. Kadrosu değişti, rejisi değişti, şimdi biz oynamaya devam ediyoruz.   Erkeklerin, erkekleri anlattığı çok keyifli bir oyun. Kendince öz eleştiri yapan bir  komedi. Oyunda daha çok kadınlar  eğleniyor bence de.

GÜRKAN UYGUN: “Gelen roller
benim tercihim değil. Sadece eşkalimin belirlediği bir şey. Yüz hatlarım sert ve keskin, yerine göre ürkütücü, yerine göre tedirgin edici olduğu için bu tarz roller yakıştırılıyor. Ama rolün beni ne kadar etkilediği önemli. Karakterleri ayırmıyorum, büyüklüğü ya da küçüklüğüyle ilgileniyorum.”

Röportaj:Senem Aydın-Melis Güvenç

9678409606_cff70a4c5c_h

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir