Sinematik Söyleşi: Müjde’nin ve senin ayrı bir tadın var

filiz-sli

Bu haftaki haftanın sohbeti Sözcü gazetesinden Yüksel Şengül’ün Filiz Akın ile yaptığı röportaj. Şengül sohbeti şöyle tanıtmış: “Yeşilçam’ın efsanelerinden Filiz Akın ile yeni çıkardığı yemek kitabı ve günlük hayata dair keyifli bir sohbet yaptık.” Güncel bilgiler içeren bu sohbeti keyifle okumanızı dileriz.

filiz-sli-7

Eskinin eskimeyen filmlerindeki gibi gülüyor, konuşuyor, objektifimize bakıyor Filiz Akın… O filmlerin esas oğlanları Kartal Tibet, Ediz Hun ya da Cüneyt Arkın ise zaman tünelinden çıkıp her an onun yanına gelecek gibi bir his kaplıyor içimizi… Bebek’te boğaza Arifi Korusu’nun üzerinden bakan balkonda, annesine hediye etmek istediği ‘Lezzete Merhaba’ adlı yeni kitabını, filmlerini, hastalığını, Paris’teki yıllarını, anılarını konuşuyoruz efsane yıldızla…
Filiz Hanım, ne güzel filmlerdi onlar… Şimdi özlemle izliyoruz…
Artık nostalji değeri oldu o filmlerin. Ancak bir de gerçek var. Artık ne o filmlerde izlediğimiz İstanbul, ne o aşklar, ne de o dostluklar kalmadı. Belki de bu filmlerin büyüsü, kaybolan o güzellikleri hatırlatmasında gizleniyor. O eski Türk filmleri müsekkin gibi, rahatlatan ilaç gibi geliyor insanlara şimdi.
Dünya mı hızlı dönüyor, zaman mı çabuk geçiyor?
Hayatın çarkları artık çok hızlı dönüyor Yüksel Bey. Günümüzde her şey çok çabuk tüketiliyor. Dostluklar eskisi gibi değil, sevgiler eskisi gibi değil. Bakın, her yıl baharda boğaz kıyılarında açan erguvanlar bile eskisi gibi değil. Çok azaldı, açınca çabuk kayboluyorlar.
O eski filmlerdeki esas kızların çocuklarına “Senin annen bir melekti yavrum” derlerdi…
(Gülüyor) Evet, annelerin kutsallığını anlatmak kolay değildir. Anne sevgisi çok başka bir sevgidir.
Annenize hediye edeceğiniz kitabınız çok yakında çıkıyor…
Evet… Önce ‘Güzelliklere Merhaba’, ardından ‘Hayata Merhaba’ adlı kitaplarımı çıkarmıştım. Şimdi de yemek konusundaki üçüncü kitabımı hazırladım. Anneme adadığım, hediye ettiğim bu kitabın adı ‘Lezzete Merhaba’ oldu. Bu kitabı önce anneme sonra tüm annelere hediye ediyorum.
Biliyorsunuz yemek artık doyma olgusundan çıkıp aile bireyleriyle, dostlarla veya yeni tanıştığımız insanlarla arkadaşlıklara yol açan keyifli bir sosyalleşme aracı oldu. Hepimiz misafirlerimize beğendirmek, onları şaşırtacak görüntüsüyle ve lezzetiyle hayal kurduracak tarifler olan yemek kitaplarının peşinden koştuk.
Mesela…
Mesela, yıllar önce Sophia Loren’in yemek tarifleriyle ilgili bir kitabı çıkmıştı. Son zamanlarda ise Hollywood’un güzel yıldızı Gweneth Paltrow çocukluğunda babasıyla yaptıkları yemekleri internet sitesinden paylaştı, kitap yaptı. Kitap o kadar başarılı oldu ki, ikincisini de çıkardı. Dilerim, benim kitabım da Sophia Loren ve Gweneth Paltrow’un kitapları kadar başarılı olur.

filiz-sli-5

“Akşama ne pişirsem diyen hanımlara destek olacağım” diyorsunuz, doğru mu?
Her kadın, “Ne pişirsem?” sıkıntısını yaşar. Benim kitabım hangi başlangıçla hangi ana yemeyi ve tatlıyı birleştirelim diye ilk defa mönüler halinde verdiğimiz bir değişiklik içeriyor. Seçenekler çok bol. Hatta dünya mutfaklarından seçmeler de var. Bazı yemeklerin adı yabancı da olsa yerli ürünlerle yapılabilir şeyler.
Sizin 40 yaşında mutfağa girip yemek yapmaya başladığınız söyleniyor…
Paris’e yerleşmiştik ve ben mutfağa girmek zorundaydım. Her gün lokantada yenilmez ki! Rahmetli arkadaşım Demet Erginsoy’a çok telefonlar ettim, bilgiler aldım. Mutfakta yemek yapmak bana büyücülük gibi sihirbazlık gibi çok çekici gelmeye başladı. Yıllarca lezzet mabedleri denilen lokantalarda, şeflerle yaptığım muhabetlerle, kurslarla, gurmelerin deneyimlerini taşıyan dünyanın her tarafından yemek tarifleri toplayarak lezzetin peşinden koştum.
Sönmez Köksal’ın Paris Büyükelçisi olmasından sonra siz de onun eşi olarak (sefire) Türkiye’yi temsil ettiniz. O dönemde sefaretteki sofralarınız hep konuşuldu, anlatıldı. Kitabınızda o dönemden tarifler, anlatımlar var mı?
Öncelikle iltifatlarınıza teşekkür ederim. Evet, o dönem sefarette kurduğum sofralar çok konuşuldu, pek çok gurme dergilerinde yer aldı.

Türkiye’den Paris’e gidip sefarette sizin yemeğinizi yiyen Başbakan ya da Bakanlar oldu mu?
Elbette, biz Paris’te 1998-2002 yılları arasında kaldık. Benim hazırladığım sefaretteki sofraya günümüzün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de oturdu, yemeklerimi yedi, bizi onurlandırdı. Bütün dış işleri mensuplarının eşleri çok güzel yemek yaparlar. Çünkü yemek davetleri Türkiye’yi tanıtmak için çok önemlidir.

altin-koza-dort-yaprakli-yonca-ile-basladi-CHA-1126735-4-t
Türk sinemasının dört yapraklı yoncasından biri olan, sinemamızın ‘Kolejli kızı’ Filiz Akın’ın yanılmıyorsam 120′ye yakın filmi oldu… Sizi en çok etkileyen, unutamadığınız filmler hangileri ve nedenleri?
‘Umutsuzlar’, ‘Ankara Ekspresi’, ‘Utanç’ ilk aklıma gelen sevdiğim filmler arasındadır.
Oynamak istediğiniz bir rol oldu mu?
Meryl Streep’in ‘The Devil Wears Prada’ filmi çok hoştu. Streep’in oynadığı Miranda rolünü oynamayı çok isterdim.
Çok istediğiniz halde bugüne kadar kısmet olmayan, gerçekleşmeyen, size teklif edilmeyen bir rol oldu mu?
Estetik meraklısı, deli ama çok da matrak ve tatlı bir kadını oynamak isterdim.

Sinema nasıl oldu da Filiz Akın’ın hayatı oldu. Siz sinemaya girme konusunda ilk zamanlarda pek istekli değilmişsiniz, doğru mu?
filiz-akin-4Ankara Koleji’ni bitirdikten sonra Ortadoğu Üniversitesi’nde önce mimarlık, sonra dekorasyon okumak istiyordum. Annem çok zevkli, modern bir kadındı. Dikiş dikerek, bana ve kardeşime bakıyordu. Babam hukukçuydu. Yeni bir eşle İzmir’e taşındı. Annem merdivenden düşüp belini incitince de ben iş aramak zorunda kaldım. 17 yaşındaydım, kısa süre bir seyahat şirketinde çalıştım. O sırada Artist Mecmuası bir yarışma açtı… Fotoğrafımı yollamıştık. Kazanınca iş ciddileşti. Laf olsun diye katılmıştım zaten, vazgeçtim. Çok ısrar ettiler. Annemle İstanbul’a davet edip, birkaç film seti gezdirdiler. Bunlardan birinde Semra Sar’la Ayhan Işık, diğerinde Türkan Şoray’la Göksel Arsoy oynuyordu. İşlerini ciddiyetle yapan insanları gördükten sonra, sinemaya ısındım, sevdim. Ve sonunda da ‘Evet’ dedim.
Filiz Akın olmak hayatınızı ne kadar sınırladı?
Doğrusu sokağa çıkmam bile olay oluyordu. Her hareketim gözetleniyordu sanki. Göz önünde ağlamayı, yanlış anlaşılır diye fazla gülmeyi, aile sıcaklığı yaşamayı, arkadaşlığı, dostluğu hep erteledim. Zaman yoktu, olmadı.
En çok rahat ettiğiniz, oynamaktan keyif aldığınız jön hangisi ya da hangileriydi?
Ediz Hun ve Kartal Tibet, Sadri Alışık, İzzet Günay, Ekrem Bora ile çok güldüğümüz, çok eğlendiğimiz çalışmalar oldu. Bazen de dertleşirdik.
Sizin filmleriniz İsrail’de, Yunanistan’da ve İran’da çok seviliyordu. Oralardan film teklifleri aldınız mı?
En çok film teklifini İran’dan aldım. Ancak o kadar çok önceden aylarımız doluydu ki, düşünemedim bile. Zaten çok da hevesli değildim.
Yeniden dünyaya gelseniz “Yine Filiz Akın olmak isterim” diyebilir misiniz?
Doğrusunu isterseniz yeniden dünyaya asla gelmek istemem. Çünkü dünyanın hali ortada ve pek iç açıcı değil ne yazık ki. Sevgi, saygı, aşk, bağlılık, merhamet gibi duygular yok olmak üzere. Bencillik diz boyu. Tabiatta bile bozulma başladı. Böyle bir dünyaya ne diye tekrar geleyim ki. Sadece oğlum ve torunum olsun yanımda.
Eşiniz Sönmez Bey’le birlikte mutlu, sade ve sessiz bir hayatınız var. Filiz Akın olarak genç evlilere nasıl tavsiyelerde bulunursunuz. Çünkü günümüzde evlilikler ne yazık ki kısa ömürlü olmaya başladı.
Öncelikle birbirini seven gençlerin, hiçbir şeyin flört dönemindeki gibi kalamayacağını bilmeleri gerekir. Aşk ateşini kaybederken, önceleri üstünde durmadığınız şeyler çekilmez oluyor ve ayrılığa doğru götürüyor insanı. Hele ekonomik olarak bağımsız olanlar çok daha çabuk atıyorlar yüzükleri. Elbette hepimiz insanız ve hepimizin kusurları var. Eşimle de her konuda anlaşmadığımızı söyleyebilirim. Tartışmalarda birbirimizi kırmamaya çalışıyoruz. Fikir ayrılığı değil üslup çok önemli. İkimiz de sanattan, güzel yemekten, değişik kültürleri tanımaktan, insan ilişkilerini yorumlamaktan hoşlanıyoruz. Çok ortak noktamız olduğundan mıdır nedir, hiç sıkılmadan arkadaşlık edebiliriz. Zaten gençlere de görücü usulü evliliği hep tavsiye ediyorum. Bizi arkadaşlarımız evlendirdiler. Birbirimize uygun olup olmadığımızı onlar daha iyi gördüler. Onlar ısrarlı olmasaydı belki de birbirimizi fark etmeden geçip gidecektik kendi yollarımıza. Ayrıldığımız nadir konulardan biri spordur. O sporunu ve egzersizlerini düzenli şekilde yapar. Ben çok takdir etsem de hiç yapamam (gülüyor).
22 yıllık bir aradan sonra geçen yıl ‘Gün Akşam Oldu’ adlı dizide Halil Ergün’le kamera önüne geçtiniz. “Sevgiyi çok iyi anlatan bir dizi olduğu için kabul ettim” demiştiniz… O zaman sevgiden yana olan projelerde var mısınız?
Çok isterdim “Evet” demeyi… Ancak film ve dizi çalışmaları çok yorucu, dayanamam, yapamam. Bünyem kaldırmıyor artık.

filiz-sli-2

Yakında Aysel Gürel şarkılarının yer alacağı ‘Ayselim’ adlı albüm çıkıyor. Pekçok ünlü sanatçının seslendirdiği Gürel şarkılarının yer aldığı albümde Filiz Akın’ın da Gürel’e yazdığı mektup yer alıyor. O mektubu bilenler “Çok duygu dolu, gözyaşlarıma engel olamadım” diyor…
Aaaa!.. Çok şaşırdım şimdi. Ancak ben de Aysel Gürel‘e o mektubu yazarken çok duygulandım. Evet, Aysel Gürel anısına çıkacak ‘Ayselim’ adlı albümde Gürel’e yazdığım mektup da yer alacak. Yazarken çok duygulandım.
Aysel Gürel’le dostluğunuzu konuşalım mı?
Bodrum’da yan yana evlerdi oturduk yıllarca. Bana “Sinemamızda akıllı kadınların başındakilerden biri sensin biri de Müjde. Kuru değilsiniz. Müjde de sen de ayrı tatları olan kişilersiniz” diyerek iltifat ederdi.
Aysel Gürel’le, Allah uzun ömürler versin 93 yaşındaki sizin annenizin ortak yönleri var… Her ikisi de kızlarına hem analık hem babalık yaptılar…
Gerçekten de öyle… Her ikisi de muhteşem kadınlar.
Siz annenizin, İlker Bey (İnanoğlu) de sizin yanınızda olmak isteyecek… Hem annesiniz hem de anneniz var, ne mutlu… Ancak bir de torun var, babaannelik nasıl bir duygu?
(Gülüyor) Babaannelik anneliğin bonusu. Torunumun yanında o kadar keyifleniyorum ki, anlatamam. Ancak Amerika’da olduğu için onu çok özlüyorum.
Filiz Hanım, Türkiye farklı bir süreçten geçiyor… Biliyorsunuz ‘Akil insanlar’ grubu kuruldu ve bu grubun içinde Hülya Koçyiğit, Kadir İnanır, Orhan Gencebay, Lale Mansur gibi sanatçılar da var… Kimi alkışlarken kimileri de tepki gösteriyor… Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bu konulara uzağım ama bu arkadaşlarımızın bütün isteği akan kanın durması ve huzurun topluma gelmesidir diye düşünüyorum.

Sağlık konusunda tavsiyeleriniz olacak mı?
Kanser her ne kadar tedavi edilen bir hastalıksa da erken teşhise önem verilmeli, yoksa hasar büyük oluyor. Lütfen sağlıklı beslenmeye, kimyasallardan uzak durmaya bakın. Sigarayı asla içmeyin, içkiyi abartmayın. Kendinizi aşırı yormayın. Üzüntüden uzak durun. Spor yapın. Kontrollerinizi ihmal etmeyin. Bunları öyle ciddiye alın ki, kanser asla yanınıza yaklaşmasın. Yoksa bu asrın vebası çok arsız bir hastalık, gün geçtikçe de çoğalıyor. Son olarak sevdiklerime ve benim için dua eden herkese sağlıklı bir hayat diliyorum. Tanrı hepinizi korusun.

filiz-sli-4
30 DAKİKADA SEBZELİ BALIK (Yeni kitabından bir yemek tarifi)
Dört kişilik aile için 600 gram somon fileto yeterlidir. Somonlar kibrit şeklinde kesilmelidir. Yanında 400 gram havuç, salatalık, kabak, kereviz olmalıdır. Dört kaşık dondurulmuş kıyılmış fesleğen, 200 gram domates püresi hazırlayın. Dört porsiyon için alüminyum mutfak kağıdından dört tane 30′ar santimlik kareler kesin ve bunlara zeytinyağı sürün. Her birinin üstüne bir somon filetosunu yerleştirin, tuz ve biber serpin. İsterseniz üstüne tekrar alüminyum kase koyup kenarlarını birkaç kez kaplayarak hava almayacak şekilde kapayabilir, isterseniz bohça gibi toplayabilirsiniz. Fırına atın, 180 derecede 15 dakika pişirin. İsteyen bıçakla veya elle açıp içine limon suyu serpebilir. Bir kadeh beyaz şarapla çok iyi gider doğrusu. Afiyet olsun.

Ne okuduk? Yeşilçam’ın efsanelerinden Filiz Akın ile yeni çıkardığı yemek kitabı ve günlük hayata dair keyifli bir sohbet

One thought on “Sinematik Söyleşi: Müjde’nin ve senin ayrı bir tadın var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir