Yeşilçam’ın Aranan Kavgacısı Hasan Yıldız

hasan yıldız turgut ozalp art banner

Daha önce çizimleirne yer verdiğimiz yetenekli sanatçı Turgut Özalp (buradan bakabilirsiniz) bir dönem Fil dergisi için öteki yeşilçam adı altında bir köşede pek çok değerli sanatçımızla gerçekleştirdiği söyleşiler hazırlamıştı. Ayrıca derginin kapağını da Turgut çiziyordu. Fil Dergisinin yayın hayatı maalesef kısa sürdü. Biz de Turgut’un bu yazılarını dijital ortama ve sitemize taşıyarak daha fazla kişiye ulaşmasını istedik. Ayrıca Yukarıya da Turgut Özalp’ın Hasan Yıldız için yapmış olduğu çizimi de ekliyoruz. İyi Okumalar!

Yeşilçam’ın aranan kavgacısı: Hasan Yıldız

Söyleşi: Turgut Özalp

1947′de Adıyaman Gerger’de dünyaya gelen Hasan Yıldız, çocuk yaştayken kısa bir sūreliğine Siverek’e gider ailesiyle, ardından da Adana ya göç ederler. Sinema hayatına atılıncaya kadar da burada yaşar Hasan Yıldız. Daha bir çocukken sinema aşığı olur. Seyrettiği filmlerdeki dövüş sahnelerini arkadaşlarıyla tatbik eder, kendi deyişiyle kendisini bu şekilde eğitir Sinema hayatına 1963 yilında Yılmaz Güney‘in “İkisi de Cesurdu” adlı filmiyle başlar. Bu film onun için bir milat olur, sonrasında herkeskendisine daha fazla ilgi göstermeye başlar Bu kadar giriş yeter; böylesi tatlı ama kavgacı” bir adam anlatılmaz, dinlenir!

turgut hasan yıldız beyoglu

“Adana’da şehir tiyatroları kursu başlamıştı o zamanlar ve afişi görür görmez müracaat ettim. Altı ay tiyatro eğitimi aldīm ve sahneye çıktım. O dönemde benimle beraber tiyatroda bulunan oyunculardan sadece Ahmet Undağ ve Zeki Göger, Yeşilçam’a geçebildi. Ayrıca Nihat Ziyalan da o dönemde şehir tiyatrolarında oyuncu idi ve onunla ‘İSYANCILAR‘ adlı oyunda beraber oynamıştık.

Ama ilk filmim “İkisi de Cesurdu” filmidir. O filmden sonra yolda beni görenler durdurup resim, imza ister oldular. Bu o kadar önemli ve büyük bir şeydiki benim için!

1963 – 1966 arası başka filmde rol almadım, kendi imkanlarımızla Adana’da “Sanat Tiyatrosu” isimli bir tiyatro ekibi kurmuştuk 1966‘da ise işler değişti. Evrensel Barış Şenliği festivaline Sanat Tiyatrosu olarak katılmak üzere gittik, oyunumuzu sahneledik ve hatta bir ödül de aldım orada. Bu oyundan sonra Istanbul’da kalmaya karar verdim çünkü Adana’da yeterli imkan yoktu.”

– Peki İstanbul’da iş bulmak kolay oldu mu?

Kolay olmadı tabii. Uzun süre İstanbul’daki tüm tiyatroları dolaştıysam da iş bulamadım. Sonra birgūn adını hatırlamadığım bir dekoratör abim bana filmlerde oynamamı önerdi ve beni bir ajansa yönlendirdi. Hemen gittim tabii. Ajansın sahibi Hüseyin Zan ve Hüseyin Semerci idi. Hüseyin Zan‘a sinemadan hayrandım zaten. Hiç düşünmedim o yüzden.

Şaşkın-Hafiye-kilinke-karşıHemen beni bir ekiple Ayhan Işık‘ın o sırada oynadığı bir filme yolladılar. O filmde sivil polis rolüne girdim.

Sonra hergün yeni bir filme yollar oldular. 2 yıl sürdü bu böyle. Genelde polis, jandarma, gizli polis rollerinde oynuyordum ve bunu figūranlıktan öteye gidemediğini gördüm. Olmuyordu bir şekilde. Mesela bir gün Murat Soydan ve Sadri Alışık ile oynadığım “Şaşkın Hafiye, Killing’e karşı” filminde şaşırtıcı derecede gerçekçi bir kavga sahnesi çekmiştik. Rejisörün dikkatini çekti, adresimi istedi ve arayacağını söyledi. Ama aramadılar (Gülüyor) Yaşlı karakter oyuncuları bana neden kavga rollerinde oynamadığımı sorup duruyordu fakat ayarlayamıyordum bu rolleri işte! Oysa aksiyon sahnelerinde iyiydim ve bunu değerlendirmeyi düşündüm.

– Ne yaptın abi?

1969’da tertiplenen artist yarışmasına katıldım, Extra Express mecmuasında finale kaldım. Ondan sonra yardımcı oyuncu rollerde oynamaya başladım filmlerde. En iyi kavga rollerinin aranan oyuncusu haline gelmiştim. Western filmlerinde roller aldım. 1970-1975 yılları arasında yılda 300 film çekilirken ben bunların yaklaşık 150 – 200 tanesinde rol alıyordum. Sorumluluklarım da vardı sırtımda, 3 aileye birden bakıyordum. O yüzden her film de rol almaya başladım.

– Hasan Abi senin ilk filmin bir Yılmaz | Güney filmiydi. Etkisi olmuştur mutlaka. Aklında kalan bir sohbetiniz oldu mu Yılmaz Güney ile?

(Düşünüyor) Bana “nerelisin?” diye sordu. Ben de “Adıyamanlıyım ama Adana’da büyūdum” dedim. “Sen nerelisin?” diye sordum, | “Siverek” dedi ama “Adana çocuğuyum” diye ekledi. Sonra bana “Kürt müsün?” diye sordu, “Ben Zaza’yım” dedim. 0 dakikada benimle zazaca konuşmaya başladı. (Hatırlar gibi gülüyor) Öyle muhabbet ettik biraz, keyifliydi.

Yılmaz Güney öncelikle sevecen bir insandı, en önemlisi mertti, delikanlıydı aynı zamanda kabadayı idi ama kimseyi incitmezdi damarına basılmadıkça ve gariban babasıydı. Sokaktan geçerken, sokak insanlarına yardımlarda bulunurdu hep. Sinemada kalemiyle, beyniyle, yönetmenliği ve oyunculuğuyla eşsiz biriydi.

HASAN YILDIZ

– Peki abi, senin hikâyene geri dönelim. Hangi filmlerde yükselmeye başladın, bunlardan bahsetsek? Ve anılarından elbette.

Bazı filmlerde ikinci role kadar yükseldim. Bu filmler: HARMAN SONU, GELİN KAYASI, ÇOBAN YILDIZI, KARAMANIN KOYUNU, YABANCI, ÜÇÜMÜZE BİR DÜNYA, ESTERGON KALESİ gibi filmlerdi. Çok sonradan dizilerde de oynadım Mahallenin Muhtarları, Güneşe doğru, Cümbüş Sokak, Tatlı Hayat gibi birçok dizide rol aldım.

estergon kalesiEstergon Kalesi filminde Bursa’daki çekimlerde harp sahnelerinde 40-50 tane atlı dört nala geliyor, atın biri arsaya daldı üzerindeki oyuncu ile beraber, Biz o sahneyi bitirdik fakat o oyuncu yok ortada, Ufuk isminde bir oyuncu idi. At döndü geldi ama üzeri boş! Gittik aradık Ufuk’u ve ağacın arasına takılı bulduk iki bacağı da kırılmıştı.
Hastaneye kaldırdık hemen ve 20 gün çıkamadı hastaneden. Setler de dönemedi bır daha. Yıllar sonra Istanbul‘da karşılaştık kalıcı bir hasar kalmamış olmasına çok sevındim. İyi görünüyordu.

Başka unutamadığım ve ayrıca çok tehlikeli bir olay daha geçmişti başımdan bır filmde onu da anlatayım: “Kara Şahin” filminde oynuyoruz 90’Iarda. Bizans komutanını oynuyorum arkamda bir manga askerle kaçakları arıyorum. Filmin başrol oyuncuları: Bora Erdem, Atilla Saral ve Yavuz Selekman. Bir ırmak vardı yönetmen rahmetli Cem Ertürk ırmağın iki yanına iki kamera yerleştirdi ve bize “Suya dalacaksınız ve düşmanlar sudan çıkıp atı devirecek. Sonra suyun içinde kavga başlayacak” dedi. Neyse daldık biz de, kaçaklar ata saldırdı. atı devirdik. Ama tam atla suya uzanırken benim ayağım üzengide takılı kaldı. At üzerimde kaldı yani anlayacağın… boğulmak üzereyim! 30-40 saniye sürdü bu böyle. Bır ara kafamı çıkardım nefes almak için ama tekrar suya gömüldüm, ayağımı üzengiden çıkardım derken Yavuz Abi tekrar vurdu rol gereği. Beri boğuluyorum ama anlayan yok! Baktım olacağı yok, Yavuz Abi’ye gerçekten vurdum bir tane ve kulağına yaklaştım, “Boğuluyorum ulan!” dedim. Oyle kurtulabildim ancak, valla zor atlattım, oynadığım en tehlikeli sahnelerden birisiydi.

kara sahin atın dusme sahnesi
Kara Şahin filmindeki atı devirme sahnesi

– Maddi durumun ayıbı olmaz, onun rahatlığıyla soruyorum abi: Şimdilerde birçok Yesilçam emekta-nnın maddi durumunun kötü olduğunu görüyoruz. 0 zaman nasıldı kazançlarınız?

O dönemler kazançlar iyiydi, günumüze uyarlarsak 150 lira alırdı yardımcı oyuncu, hatta 200 lira alan vardı. Ben günlük 150 lira aldığım dönemlerde ayda 90 lira kira ödüyordum, yanı günlük kazancım bir aylık kiramdan fazlaydı. Günde ortalama 3 filmde oynuyordum. Fakat birçok oyuncunun herhangi bir başka mesleği yoktu. 0 yüzden piyasa 7-8 sene kadar durunca herkes perişan oldu. Senede 10 film bile çekilmez oldu 1975-1985 arasında. Ancak erotik filmlerin çekildiği dönemdi ben o dönemde gelen tüm tekilfleri reddettim ve serbest ticaret ile uğraştım. Fakat diğer arkadaşlarımın çoğu benim gibi şanslı olamadı. 80’lerin ortasına doğru bu erotik film furyası bittiğinde tekrar sinemaya döndüm ve kaldığım yerden devam ettim; video filmleri ve arabesk-türkücü filmleri dönemi
başlamıştı. Bu filmlerin bir çoğunda rol aldım 90’lara kadar.

hasan yıldız vs bilal inci– Peki sence biz Yeşilçam filmleri neden seviyoruz bu kadar abi? Nereden geliyor bu filmlerin sıcaklığı, samimiyeti?

O zamanlar oyuncular, oynarken kendini rolüne adıyordu. O karakter ne ise ona bürünüyorlardı resmeıı. Kaprisli değillerdi. Filmden sonra da normal hayatlarına dönüyorlardı. Ayrıca filmin tadını tuzunu veren yönetmen ve kameramandır, oyuncu haricinde, o zamanlar onlar da başkaydı. E tüm bunlar izleyenlere de yansıyordu bence.
– İmkanlar nasıldı? Teknoloji, vs…

Biz film yakmamak için tekrar tekrar oynamamaya çalışırdık. Rol ne ise tek seferde oynayıp başarmalıydık çünkü negatif filmler çok pahalıydı. Teknoloji bu dönem gıbi değildi. Kart veya disk değil 35 mm filmler kullanılırdı ve bunları bulmak zordu, almak da cep yakardı. İmkanlar böyle olduğu için oyuncu da ona göre seçilirdi. Çok tekrar eden oyuncular, film vaktıklan için iş bulamazdı Yeşilçamda.
– Peki Yesilçam’a ve onu var eden bu özenli emeğe gereken önem verildi mi sence?

Türkiye de sinemaya asıl değer, izleyici tarafından verildi. Şimdiki gençler, günümüz dizilerine ve oyuncularına vermedikleri kadar sevgiyi Yeşilçam’a veriyorlar. Bunun nedeni; Yeşilçam zorlukla, emekle ve sevgiyle sıcak filmler çekti. Şimdikiler üstün teknolojiye rağmen böyle filmler çekemivor. Şimdiki filmler yavan kalıyor. Yeşilçam’ın tadı hala var. TV lerde rastlayan es geçmiyor, yüzlerce kez izlemiş olsa da bir daha izliyor, doyamıyor (Yüzü gülüyor) . Geçmişte çekilen filmlerin bugün bu kadar değer kazanacağı bilinemezdi. Sadece ticari bakılmış, sinemaya sokulduktan sonra arşivlenmemiş ve bitmiş. Bugün birçok filmin negatifleri yok maalesef, biliyorsunuz.

Ama izleyicilerin dışında da konuşursak, prodüktörler kendi kasasını düşündü hep. Oyuncuların sigortalarını yapmadıdılar, sosyal güvence sağlamadılar, 0 oyuncuların bugünlerde bu kadar kötü durumda olmasının en büyük sebeplerinden birisi de budur. Binlerce filmde oynadılar fakat hiçbir telif alamadılar bunlar mağdur olmasın da kim olsun?

emektarlar bir arada
Emektarlar bir arada!!!

Hasan Abi sövlediğin bir şeye kafam takıldı; bu filmler nasıl kayboldu? Yani neden arşivlenmedi?

Söyle bir olay, anlatayım; 80’Ierde Kıbrıs’tan gelen bir adam filmlerin depolarından. sinemalardan, filmlerden bu negatifleri kiloyla alıyormuş. Yani bu negatifler kilo kilo satılmış bu adama. Bu adam da alıp eritiyor bu filmleri içinden gümüş elde etmek için.

Yanı paha biçilemeyen filmler birkaç gram gümüş elde etmek uğruna yok edilmiş anlayacağın!
-Bir de o negatiflerin Almanya’da telesine yaptırılması mevzusu var…

Evet Teknoloji yetersiz diye Almanya da telesine yaptırıldı kasetlere filmlerimiz ve Almanya böylece filmlerin Avrupa dağıtım hakkını da almış oldu. Tüm Avrupa’ya hatta Türkiye’ye bile satıyordu bizim filmlerimizi. Bu rezalet bizim yapımcıların hatasıydı, kendi filmlerini dünyaya kendilen pazarlayamadılar. İş işten geçtikten sonra bunu yaptılar fakat kaymağı Almanya yedi. Ayrıca Türkiye’de video stüdyolarını da Almanya kurdu: Pınar Video, Kalkavan Video,  Türk-Kan Video gibi, Yani pazarlamayı bile adamlar yapti düşün!

– Hasan Abi şu anda neyle uğraşıyorsun?

Halen sektordeyim, oynuyorum devam ediyorum. Yeni projeler geldikçe değerlendiriyorum. Şunu da belirtmek isterim . Tekrar dunyaya gelsem yine aynı mesleği yapardım. Kesinlikle!

– Bu sohbette gençlerden çok bahsettin genç oyunculara vermek istediğin bir mesaj var mı?

Birkaç filmde oynadıktan sonra ‘ne oldum’ demesinler, ‘ne olacağım’ diye dusünsünler. Bir abileri olarak iki nasihat hakkım olsun: İşlerinde mütevazı, mesleklerine saygılı olsunlar. Büyüğü küçüğü bilsinler ustalarına saygıyı elden bırakmasınlar lütfen

hasan yıldız 9
En etkilendiğim filmlerim: IKISI DE CESURDU- 1963 PROFESYONELLER (KAN,KIN,SILAH)- 1971 GÜNEŞ TEKRAR DOĞACAK -1971  ESTERGON KALESI- 1972 NAZLI İLE ŞİRVAN -1973 MERYEM 2 -1973 ÇOBAN YILDIZI -1974 YABANCI -1974 DAR GEÇiT -1974 GELİN KAYASI-1979 HARMAN SONU -1983 AMANSİZ YOL -1985 KARADIKEN -1985 DELIYE HERGÜN BAYRAM -1985 YABANCI -1988, KABUS ÖLÜME GIDEN YOL -2004

Söyleşi Turgut Özalp (2015) izni ile yayınlanmaktadır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir