Halit Refiğ – Doğruyu Aradım Güzeli Sevdim

Halit RefiğHalit Refiğ – Doğruyu Aradım Güzeli Sevdim

Hazırlayan: Irmak Zileli
Yayınevi: Bizim Kitaplar
Sayfa Sayısı: 432
Baskı Yılı: 2009
Sayfa Sayısı: 432

Sinematik Yeşilçam Notu:
Eğer Yeşilçam ile ilgili araştırma yapıyorsanız ve Sinemamız üzerine daha geniş açıdan bakmak istiyorsanız okunması gereken kitaplar arasında ilk 20’ye almamız gereken bir kitap Halit Refiğ’in Doğruyu Aradım Güzeli Sevdim kitabı. Kitap sadece bir Sinema kitabı değil.. Zaten sienmada sadece sinema değil…

Arka Kapağından:
Usta yönetmen Halit Refiğ´in 1950´lerden günümüze uzanan deneme ve tanıklık yazılarında kimler yok ki? Toplumsal gerçekçi sinemanın yönetmenleri Metin Erksan, Lütfi Akad, sinemamızda unutulmaz filmlerin yönetmeni Atıf Yılmaz ve yıldız oyuncularla ilgili anılar, anekdotlar, düşünceler…

Yalnızca sinema mı? Edebiyatta, müzikte, resimde, mimaride iz bırakmış usta isimler, Halit Refiğ´in yaşamındaki izdüşümleriyle yine bu kitapta… Oğuz Atay, Adnan Saygun, Sedad Hakkı Eldem´le dostluk buluşmaları… Ve Kemal Tahir´li yıllar… Baylan Pastanesi´ndeki o ilk karşılaşmanın ardından ölümüne dek süren düşünce birliği, ortak çalışmalar ve paylaşımlar…

Tüm bunlara ek olarak Irmak Zileli´nin Halit Refiğ ile söyleşileri farklı bir boyut getiriyor bu çalışmaya… Halit Refiğ´in kalemiyle sanat ve kültür dünyasında aralanan kapılar, Zileli´nin söyleşileriyle ardına dek açılıyor…

İşte karşınızda bir Halit Refiğ filmi… Doğruyu Aradım, Güzeli Sevdim…

Sennur Sezer, 17/07/2009 tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki’nde yayınlanan “Bir Halit Refiğ filmi” adlı yazısı kitap hakkında detaylı bir analiz olarak karşımıza çıktı. Biz de sizlerle paylaşmak istedik:

Kimdir Halit Refiğ? Benim için öncelikle bir sinema ustasıdır. Onun 1975‘te çektiği Aşk-ı Memnu ile günümüzdeki diziyi kıyaslamak bile onun ustalığının kanıtıdır… Sonra, ulusal sinema akımının öncülerindendir. Bu tanım (Ulusal Sinema akımı) Refiğ’indir. 1971 yılında Ulusal Sinema Kavgası (kitabın şimdilerde yeni baskısı yapıldı) adlı bir de kitap yayımlamıştı. Temelde Kemal Tahir?in eserlerinin etkisiyle doğduğunu kabul ettiğimiz bu akımın artık ciddi olarak irdelenmesi gerekir. Bu irdeleme bize Moskova Festivali‘ne ilk davet edilen film olan Şehirdeki Yabancı’dan, ilk iç göç filmi olan Gurbet Kuşları‘ndan Köpekler Adası‘na uzanan çizginin de açıklamasını getirecektir. Evet, sanat ve sanatçı özgürdür ama onu etkileyen toplumsal etkiler sanat tarihimiz açısından saptanmalıdır. Bu, sinemamız ve sanatımız için gerekli bir siyasal tarih saptamasıdır da. Tıpkı bu akımın öteki önemli temsilcisi Metin Erksan‘ın Yılanların Öcü‘nden Sevmek Zamanı‘na uzanan çizgisinin irdelenmesi gerektiği gibi. (Belki bu arada Kemal Tahir‘in zaman içinde değişerek çevresini etkileyen ulusalcı tavrına da sıra gelecektir.)

Halit Refiğ, Ulusal Sinema Kavgası’nda Doğu (İslam) ve Batı (Hıristiyan) toplumlarının farklı değişme çizgilerini karşılaştırarak Batının sanat eserleri ve estetik felsefesinin batı toplumlarının ekonomik yapısı ve kendine özgü üretim ilişkilerinin bir sonucu olarak doğduğu sonucuna varır. Ona göre, köleliğe dayanan bir antik geçmişi olan, feodaliteden sanayi ve ticarette belli bir sınıfın egemenliğine geçen batılı toplumların sanatları ve estetik anlayışlarıyla tarihinin hiçbir döneminde genel olarak kölelik, özel olarak toprak köleliği bulunmayan Türkiyeli toplumun, sanayi sınıfının da tam egemen olmadığı düşünülürse, estetik anlayışının örtüşmesi olanaksızdır.

Halit Refiğ, Ulusal Sinema Kavgası’nda Batı ve Türk sanatları arasındaki temel ayrımının birey/fert olduğunu vurgulayarak şöyle tanımlar: Batı sanatlarını Türk sanatlarından topyekun ayıran en önemli temel mesele, ferdiyet meselesidir. Batı sanatları toplumsal bir konu anlatsa bile, bireyin dramı üzerine kurulmuştur. Geleneksel ve klasik Türk sanatlarında (yani ister halk, ister saray sanatı olsun) fert önemli rol oynamaz. Önemli olan toplumun içinden temsilci tiplerin tasviri ve kamusal bilinçtir.

Sinema salonlarının hemen bütünüyle yabancı film şirketlerinin kontrolünde olduğu ve koltuk sayısının eskisinin , onda birine düştüğü, sinemanın halk seyirliğindeki yerini televizyona bıraktığı günümüzde ‘ulusal sinema akımı’ tartışmasını yeniden gözden geçirmek gerekir. Bunun için elimizde önemli bir olanak da var: Halit Refiğ’in 1950’den bu yana yazdığı yazıları belirli bir sistematik içinde toplayan kitabı ‘Doğruyu Aradım Güzeli Sevdim’.

Çeşitli temalara göre sınıflandırılan makalelerin bölüm başlarında Halit Refiğ bölümdeki yazılarıyla elli yıl önce irdelediği sorunlara bugünkü bakış açısını anlatıyor. Irmak Zileli, bunun için Halit Refiğ‘in tüm yazılarını okumuş, sınıflandırmış ve sorular sorarak Refiğ’le söyleşmiş. Irmak Zileli’nin daha önce Ulusal Kanal için Türk Sineması’nda Halit Refiğ Filmleri isimli bir program hazırlamış oluşu da ona kolaylık sağlamış. Önsözdeki deyimiyle “okurla yazar arasında bir köprü” olmuş.

Değişik bir sinema ve sanat tarihçesi

Kitap üç bölümden oluşuyor: Sinema Üzerine, Kültür, Sanat ve Edebiyat Üzerine, Mekânlar, İnsanlar, Toplum ve Tarih Üzerine. Halit Refiğ‘in kitapta yer alan söyleşileri, bölümdeki yazılardan bağımsız olarak da, önemli. Bence değişik bir sinema ve sanat tarihçesi. Örneğin, Halide Edip Adıvar‘ın Vurun Kahpeye romanından sinemaya yapılan çeşitli uyarlamaların yorumları. Roman ilk kez 1949 yılında Lütfi Akad, 1964 yılında Orhan Aksoy ve en son Halit Refiğ tarafından çekilmiş. Halit Refiğ, romanı şöyle yorumluyor: Milli Mücadele’de dış düşmana karşı savaşta dini bahane ederek, dini kullanarak düşmanla iş birliği yapan, düşman varlığından yararlanmaya çalışan sosyal grupların eleştirisini yapıyor Halide Edip. (…) Uşak’ta vatansever bir kadın öğretmen oradaki Yunan kuvvetleri kumandanıyla bir ilişki kurmuş ve Uşak’tan Anadolu içlerine sevk edilen askeri birliklerle ilgili bilgileri milli kuvvetlere taşımış. Fakat halk tarafından bu kadının milli kuvvetlerle ilişkisi bilinmediği için Yunanlılar çekilir çekilmez Yunan kumandanıyla ilişkisi var diye kadını linç etmişler. Halit Refiğ, olayın romanda aldığı biçimle filme ilk çekilirken eklenen değişimi açıklıyor. Sonraki çekimlerde de roman değil filmin ilk yorumu temel alarak motifler eklenmiş. Aksoy öğretmenle cephedeki sevgilisi Yüzbaşı Tahsin arasında bir sevgi bağı olarak bir madalyon kullanmış. Yüzbaşı öldürülen nişanlısının avucunda kendi armağanı olan bu madalyonu bulacaktır. Halit Refiğ‘in çekimindeyse madalyon bir küçük Kur’anı Kerim’e dönüşecektir: “Hem ikisi arasındaki aşkın bir ifadesi (…) hem de her isinin de yapılan ithamların tersine İslami inançtan kopmadıklarının, onu muhafaza ettiklerinin bir ifadesi. (…) Dolayısıyla Halide Edip Hanımın romanından başlayıp Lütfi Akad’dan geçerek, Orhan Aksoy’dan geçerek bana gelen sürekli bir oluşum var.

Halit Refiğ, hem söyleşisinde hem de yazılarında sinema tarihinin ana çizgilerini çiziyor, tarihi gerçek sanılan yanlışları (ilk Türk filmi vb.) düzeltiyor; Ustası Atıf Yılmaz‘dan ilk kez önemli bir festivalde büyük ödül kazanan Türk filminin yönetmeni Metin Erksan‘a yönetmenleri ve önemli filmlerini yorumluyor; “entelektüel ilgi” yakalamalarına karşın ticari bakımdan başarısızlığa uğrayan filmlerini anımsatıyor: Denize İnen Sokak, Atilla Tokatlı; Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri, Alp Zeki Heper. Ve söyleşiler boyunca, yazıları boyunca tartışıyor. Bazen kendisiyle de. Yalnız sinemanın değil, resmin de tarihçesini yapıyor. Ulusal resim anlayışı bakımından.

Halit Refiğ’in önem verdiği, önemsediği yazarlar, müzikçiler, mimarlar var. Bu kişilerin ortak noktası, ulusal kültürden yararlanmaları ve ulusal bir sanat oluşturmadaki payları: Kemal Tahir, Selim İleri, Oğuz Atay, Adnan Saygun, Sedad Hakkı Eldem. Halit Refiğ, Sedad Hakkı Eldem’in Mimar Sinan‘dan sonra gelen en önemli Türk mimarı olduğunu iddia ediyor: “Mimar Sinan yaşadığı imparatorluk döneminin en yüksek çağının özelliklerini nasıl değerlendirmişse, Sedad Hakkı Eldem de Cumhuriyet’te halk kültürüne geçişte o halk kültürünün özelliklerini kullanıyor. İşte mesela bir örnek vermek gerekirse, Sosyal Sigortalar binaları. Sedad Hakkı Eldem‘in yaptığı bu yapılanmanın üzerinde Zeyrek Mahallesi var. O mahalledeki ev yapısı ile Sosyal Sigortaların modern yapı tarzı olağanüstü bir uyum gösterir.

Halit Refiğ, Türkiye Cumhuriyeti tarihini de eleştirerek yorumluyor. Bu yazılarda Kemal Tahir‘in de, Attilâ İlhan‘ın da ödün vermez tavrını hatırlatan çizgiler var. Bu kesinlik pek çok tartışmada onun hedef oluşturmasını kolaylaştırmış. Halit Refiğ‘in yaşamını ve sanat görüşlerini de yorumladığı bu yazılarda kimi zaman tatsız eleştiriler, protestoların anıları da var. Yazarın bu olaylardan etkilenmediğini söylemek zor, yazısının tonu bile belli ediyor incindiğini. Üstelik kendine yöneltilen eleştiriler kadar sert eleştiri ve yanıtlardan da kaçınmıyor. Ama kitabının adı onun kendine ve yaptıklarına inancını haykırıyor: Doğruyu Aradım, Güzeli Sevdim.

Derleyen: Utku Uluer

Kaynakça: İdefix sitesi, Radikal Kitap eki ve TSA sitesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir