12 Eylül Filmleri

12 Eylül Filmleri

1986’daki uygun ortamı beklemeden çekilen Şerif Gören’in yönettiği Yılmaz Güney filmi Yol (1981) 12 Eylül koşullarında baskılar altında yapılır. Bu koşullar filme de yansıtılır. Yol, darbe koşullarında Türkiye’de, Duvar da darbe yıllarında Yılmaz Güney yurt dışına çıkmak zorunda bırakıldığından Fransa’da çekildikten sonra uzun bir suskunluk dönemi yaşanır sinemada.

1986 yılında Şerif Gören’in yönettiği Sen Türkülerini Söyle filmiyle başlayan, zamanla yenileri de eklendiğinde 12 Eylül Filmleri tanımlaması/gruplaması yapılan filmler, farklı zaman aralıklarıyla üretildi, gündeme geldi. Son 12 Eylül filmi 2012 yılında Orçun Benli’nin yönettiği Bu Son Olsun’da sokaklarda yaşayan beş evsiz 12 Eylül 1980 darbesiyle sokağa çıkma yasağı ile karşı karşıya kalırlar. Ancak onların gidebilecekleri tek evleri vardır; o da yine sokaklardır. Yaşanan bir dizi yanlışlıklar komedisi sonucu kendilerini siyasi mahkûmlarla birlikte aynı cezaevinde bulurlar.

Bu Son Olsun filmi de Sırrı Süreyya Önder’in senaryosunu yazıp Muharrem Gülmez’le birlikte yönettiği Beynelmilel gibi 12 Eylül’e mizahi bir üslupla yaklaşıyor, yaşananların traji-komik yanlarına vurgu yapıyordu.
12 Eylül Filmleri”ni dolaylı ya da doğrudan 12 Eylül’ü, 12 Eylül’e uzanan süreci ve sonrasında yaşananları konu alan filmler olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla bu filmlerin kahramanları, 12 Eylül’le ilişkindir, sürece dâhil olmuşlar ve etkilenmişlerdir.

Filmleri içeriklerine göre farklı başlıklar altında da gruplayabiliriz.
a) 12 Eylül eleştirisi yapan hesaplaşma filmleri,
b) Cezaevinden eve dönüş ve eve dönüş sonrasını anlatan filmler,
c) 12 Eylül döneminde yaşanan işkenceyi anlatan filmler,
d) 12 Eylül’ü bir süreç olarak ele alan, öncesini de kapsayan filmler,
e) 12 Eylül’ün toplumdaki etkilerini ele alan filmler,
f) 12 Eylül’e mizahi üslûpla yaklaşan, eleştirisini bu dille yapan filmler…

 

 

 

 

 

 

 

12 Eylül Filmleri üzerine genel değerlendirmeler yapmadan önce bu başlık altında ele alınabilecek bizim saptamamızla 39 filmi şöyle sıralayabiliriz:
Yol (1981), Duvar (1982), Öç (1984), Sen Türkülerini Söyle (1986), Dikenli Yol (1986), Ses (1986), Su Da Yanar (1986), Av Zamanı (1987), Prenses (1987), Sen De Yüreğinde Sevgiye Yer Aç (1987) , Kimlik (1988), İkili Oyunlar (1989), Kara Sevdalı Bulut (1989), Uçurtmayı vurmasınlar (1989), Sis (1989), Bütün Kapılar Kapalıydı (1990), Bekle Dedim Gölgeye (1990), Darbe (1990), Uzlaşma (1991), Suyun Öte Yanı (1991), Hoşça Kal Umut (1993), Çözülmeler (1994), Babam Askerde (1994), Bir Yanım Bahar Bahçe (1994), 80. Adım (1994), Gülün Bittiği Yer (1999), Eylül Fırtınası (1999), Gönderilmemiş Mektuplar (2003), Vizontele Tuuba (2003), Babam ve Oğlum (2005), Beynelmilel (2006), Eve Dönüş (2006), Fikret Bey (2007), Zincir Bozan (2007), O… Çocukları (2008), Yağmurdan Sonra (2008), Gecenin Kanatları (2009), Küçük Günahlar (2010), Bu Son Olsun (2012)

12 Eylül’ün baskıcı, özgürlükleri yok eden ve örgütlü yapıları ortadan kaldırmaya yönelik politikaları, filmlerin içeriklerine de yansır. 1980 sonrası ağırlıkla bireye, bireyin iç yolculuğuna yönelen sinema ortamında çekilen ilk 12 Eylül Filmleri de cezaevinden çıkmış bireyin ‘eve dönüş’ sonrası hesaplaşmalarına yönelir. Bu öykülerde yeni hayatlarında aileleriyle, eski arkadaşlarıyla yaşadıkları uyumsuzluklar, toplumsal ve psikolojik sıkıntılar anlatılır.

YOL 12 Eylül Filmleri

12 Eylül yalnızca geçmişi yok etmekle yetinmemiş, gelecek düşünü de yok etmiştir. Geçmişiyle köklerinden koparılan birey, gelecek düşünü de yitirdiğinde artık kendini yaralayan, ölümcül hasarlara yol açan darbeyle hesaplaşma zemininden de kopmuş demektir. Bu geçmişten kopukluk ve geleceksizlik hali bütün bu filmlerin kahramanlarına da yansır.

12 Eylül filmleri’nin, başka deyişle 12 Eylül’lü filmlerin tamamına yakınında, (Eylül’ü bir süreç olarak ele alan, öncesini de kapsayan filmler de dâhil) filmin kahramanı olan bireylerin ve yakın çevresinin öykülerini izleriz. 12 Eylül’e giden süreçte yaşanan filmin kahramanı olarak öykülenen bireyin de yaşamını değiştiren toplumsal hayat yer almaz. Olanı da algılanamayacak kadar siliktir. Oysa 12 Eylül öncesi, neredeyse bütün bir toplumun dâhil olduğu büyük toplumsal mücadelenin yaşandığı zamanlardı; bu filmlerde bu mücadele(ler) yer almaz. “Dolayısıyla hangi siyasal seçişle kurmuş olurlarsa olsunlar, yönetmenlerin bize sunduğu ‘devrimci/sosyalist’ birey imgesi onun varoluşsal, psikolojik ya da siyasal kurgusu, toplumsal-tarihsel bakış açısından anlamsızlaşır. O yüzden bütün bu filmlerde 12 Eylül, toplumla ilişkisi belirsiz bir takvim tarihi olarak kalakalır.” (Ertuğrul Kürkçü, “12 Eylül Filmleri”, Beyazperde Dergisi 12 Eylül Filmleri Özel Eki, Eylül-Ekim 1990)

80 öncesi hayatın ve sol/sosyalist-devrimci mücadelenin en önemli özelliği olan örgütlülük ya belirsizdir ya da olumsuzlanır. Bu da yaşanan gerçekliğin tersini söylemektir. Darbe öncesi sol mücadele içinde yer almış, cezaevine girmiş bir militanı, örgütlülükten soyutlayarak aktarmak doğru olmaz. 12 Eylül darbesinde gözaltına alınan, sorgulanan, işkence gören “militanlar” örgüt bağı nedeniyle yaşar bunları. Tutuklu ve hükümlü olarak hapse atılanlar da “yasadışı örgüt”e üye olmakla suçlanır, cezalandırılır. Örgütlülüğü, 12 Eylül filminin kahramanı olan devrimci bireyin yaşamında belirsizleştirmek filmi eksikten öte, yanlışlı yapar.

Bir kaç örnek dışında büyük çoğunluğunun ana temasını ya da önemli temalarından birini darbe sonrası gözaltında ve cezaevlerinde uygulanan işkence oluşturur. Filmlerin olumlu kahramanları solcudur, bedel ödemiştir, işkence görmüş hapis yatmıştır fakat hapse girmelerine, işkence görmelerine neden olan geçmişleri, savundukları değerler, siyasi konumları belirsizdir. Olumsuz kahramanları da cezaevine girmemiş, arkadaşları ‘içeride’ bedel öderken örgütle ya da ideolojiyle ilişiğini kesmiş, ideallerinden vazgeçmiş, sisteme eklemlenip zengin olmuş eski solculardır. Darbenin toplumu yeniden yapılandırma sürecinde oluşan bireycilik, Turgut Özal döneminde yaşanan hızlı kapitalistleşme atakları ve sonrasında oluşan, geçmişinde muhalif olan bireyin, sistem/kapitalizm savunucusuna dönüşmüşlüğü bu olumsuz kahramanlar üzerinden anlatılırken, muhalif olmanın da boş ve terk edilmesi gereken bir yanlış olduğu baskın anlatı olarak yer alır. Tıpkı olumlu kahramanlar gibi, olumsuz kahramanların da geçmişlerine ait bilgileri edinemeyiz.

Bütün bu filmleri izledikten sonra, (Beynelmilel, Eve Dönüş, Bu son Olsun gibi filmleri, -belki birkaç film daha eklenebilir- dışında tutarak) toplamından ortaya çıkan, geriye kalan sonucu tek cümlede özetlemek istersek ‘yenilgi, teslimiyet, ‘yılgınlık ve umutsuzluk’ sözcüklerini yan yana/arka arkaya kullanabiliriz. Anlatılan bir yenilgiler tarihidir.

Toplumsal bellek açısından önemli olan “politik dönem filmleri” olarak da değerlendirilen bu filmler, ele aldıkları dönemi, o döneme ait olguları, yaşanmışlıkları işleme, dönemle hesaplaşma açısından yetersiz ve etkisiz kaldıklarını, yaklaşımlarının yüzeysel olduğunu söyleyebiliriz. Ele aldıkları geçmişle, darbeyle, darbenin yarattığı toplumsal dönüşümle hesaplaşmadaki yetersizlikleri bizzat darbenin kendisinin yarattığı dönüşümün sinemaya- yapımcısı, senaristi, yönetmeniyle sinemacıya etkisinin sonucudur denebilir.

Mesut Kara 2016 – Eylül 2016

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir