Sınırlandırılmış Auteur ve Yıkılmayan Sanatı: Süreyya (1972)

Tiyatro tarihimizde hatırı sayılır yer edinen Cüneyt Gökçer‘in, kızlarını sefalet çukuruna düşmemeleri için varlıklı erkeklerle evlendirmek isteyen baba portresi çizdiği, Joseph Stein‘in aynı adlı eserinden uyarlanmış Damdaki Kemancı (1972) filminin bir sahnesinde Sütçü Asım‘ı (Cüneyt Gökçer) kızı Reyhan’ın (Ayten Gökçer) yakarışlarına dayanamazken görürüz. Saadeti sevdalandığı fukara adamda bulan Reyhan’a “ne yapalım, rahat yüzü görmek alın yazımızda yokmuş” diyerek destek olan Asım’ın tutumunu saygıyla karşılarken, “Damdaki Kemancı” ile aynı yıl çekilen “Süreyya”da astığım astık, kestiğim kestik halleriyle çevresine korku salan Cüneyt Gökçer‘in yani Hakkı Bey’in karşısında adeta içtimaya geçeriz. Sağdan say !

Sinema tarihimizin en aykırı şahsiyetlerinden Metin Erksan‘ı nasıl bilirsiniz? Mülkiyet deyince akla gelen ilk isimdir Metin Erksan. “Yılanların Öcü” (1962), “Susuz Yaz” (1963) ve “Kuyu” (1968) filmlerinde bir üçlemeyle betimlenen mülkiyet teması toprak, su ve kadın (kadın bedeni de diyebiliriz) kavramları üzerinden güçlü sinema diliyle kabukları kırar. Kırılan kabuklardan çıkan sinema anlayışının dünyada her daim karşılığı vardır. Affınıza sığınarak “Kuyu”yu diğer iki çalışmaya nazaran daha da içselleştirdiğimi vurgulamalıyım. Fatma’nın (Nil Göncü), Osman’a (Hayati Hamzaoğlu) rıza göstermemesi, direnişinin sonucunu kestiremeden tavizsiz hareket etmesi, şüphesiz ki kadına şiddet konusunda sinema tarihimizden çıkabilecek en sağlam verilerdendir. İşte aynı Metin Erksan, “Kuyu”dan dört yıl sonra Süreyya filminde Hulki Saner‘in kanatları altında, piyasanın koşullarına uygun, aklınıza gelebilecek pek çok klişeye başvuran yöntem tercih etse de yine mülkiyetten dem vurmaktadır. Altı biraz kısık, o kadar.

Süreyya Emel Sayın

Metin Erksan‘ın ses sanatçısı Emel Sayın ile “Eyvah” (1970), “Makber” (1971), “Hicran” (1971), “Feride” (1971) filmlerinden sonra son kez çalıştığı Süreyya (1972) filminin konusu şöyle: Süreyya (Emel Sayın), çocukken başına gelen vahim hadiseden ötürü görme duyusunu kaybetmiştir. Bir gün üç adam Süreyya‘yı kaçırır ve ormana götürür. Ormanda ava çıkmış Hakkı (Cüneyt Gökçer) ve adamları Süreyya‘nın çığlığını duyar. Kötü adamlara hadlerini bildiren Hakkı, Süreyya‘yı himayesine alır. Dünyayı yeniden görmek için yanıp tutuşan genç kadına yardım ederek onu yurtdışına yollayan Hakkı, tedavi sonrası hayalkırıklıklarına boğulacak, Kemal (Engin Çağlar) adlı gencin özne olacağı trajedilerin içinde kendini sorgulayacaktır. Neyse ki, annesi (Muazzez Kurdoğlu) ve kemanı onu teselli ederek acıları biraz hafifletecektir.

Süreyya filmi uzaktan bakıldığında üçlü aşk öyküsünden farksız gelecektir seyirciye. Numarası olmayan, başvurduğu kalıplar tarafından yutulan, mantık hatalarıyla bezeli sıradan bir film hissi bırakabilir. Araya Emel Sayın‘ın şarkılarının serpiştirildiği (kanımca en başarılı yorum jenerikteki Yağmurun Sesine Bak idi) Emel Sayın filmi görüntüsü verebilir. Kamera arkasındaki Metin Erksan‘ın filmografisindeki kara lekelerden anılması da muhtemeldir. Oysa benim için zayıf mı zayıf senaryosuna rağmen benzerlerinden ayrılan, Metin Erksan‘ın sinemasına vakıf olanlar için hayli keyifli bir çalışma.

Başat eserleri sosyolojik araştırmalara, kuramlara konu olmuş Metin Erksan, sinema yönetmenin sanatıdır görüşünü benimser. Katılıp katılmamak tabi ki sizlere kalmış. Erksan, parasız ve işsiz kaldığı dönemlerde Hulki Saner‘in çatısı altında (daha sonra Memduh Ün ile Kadın Hamlet’i (1976) çıkardığı gibi) Emel Sayınlı filmler çekti. On parmağında on marifet Hulki Saner‘in sinemada didişmekten yana tavır takınan Metin Erksan ile en iyi anlaşan isimlerden biri olduğunu tahmin edebiliriz. Berlin’de Altın Ayı almış Erksan’ın sağlıklı çalışamamasından rahatsızlık duymuş olacak ki, pekala kendisinin çekebileceği filmleri Erksan’a çektirmiş Saner. Üstelik “Süreyya”yı izledikten sonra aralarındaki ilişkinin “parayı ben verdim, benim borum öter” minvalinde gelişmediğini birkaç sahne dışında anlıyorsunuz. Başrolde dönemin sükse yapan starı Emel Sayın yer almasına rağmen “Süreyya”, Cüneyt Gökçer‘in gizli başrol. Uzun süre Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü görevini icra eden Cüneyt Gökçer, bilhassa yaz aylarında tiyatro sezonu kapanmışken İstanbul’da setlerde bulundu. Usta sanatçı Türk Sineması’nda da rağbet görüyordu. Ali Rıza Bey (Yaprak Dökümü Memduh Ün 1967), Hazreti Ömer (Hazreti Ömer’in Adaleti Osman Seden 1973), Mevlana Celaleddin-i Rumi (Mevlana Atıf Yılmaz 1973) gibi gerek kurmaca gerek gerçek şahsiyetlere büründü sanatçı.

“Süreyya”da da Metin Erksan‘ın mülkiyet “takıntısını” yansıtan en esaslı karakter. “Kuyu”daki Osman kadar zalim olmaması sanıyoruz ki Yeşilçam’da 70’lerdeki egemen koşulların tezahürü. Belki de Hulki Saner etkisi.

Mazideki aşk yarasından ötürü kadınlara mesafeli yaklaşan Hakkı’nın aklını çelebilen renkli gözlü, nur yüzlü, incecik Süreyya bir arzu nesnesi nihayetinde.Kadını belalı adamların elinden kurtarması, sonrasında gözlerini açtırması, ona kol kanat germesi Hakkı’nın kadın üzerinde hakkı olabileceğine işaret Erksan Sineması’nda. Yaşlı ve görece çirkin oluşuna hiç takılmadan, hem maddi gücü hem de yanındaki adamlarıyla kurduğu imparatorluk sayesinde çok kolay hak elde edebiliyor Hakkı. Biliyorsunuz, Yeşilçam’da pek çok filmde “ben istediğim her şeyi alırım” vb. cümleler işitiriz. Adeta kolaycılığa kaçarak karakter tarifine yarayan bu cümleyi işitmekten ziyade, Hakkı’nın davranışlarını, yanında hiç konuşmayan itaatkar adamlarını, annesiyle samimi ilişkisini görmeyi yeğleriz. Nitekim görüyoruz da. Hakkı eline silah alan, tehditkar bir adam belki, ama karşısına çıkanlara karşı “ölüm” seçeneğini kullanmamaktan yana. Ta ki Kemal hayatlarına girene dek. Tesadüfler eseri yakınlaşan Süreyya – Kemal çiftinin arasındaki aşk ilişkisinin ana dinamiği ise tutku. Yani Erksan’ın bir başka teması. Böylelikle film içinde gizli ayrıma tanıklık ediyoruz. “Kuyu”da Demir Karahan‘ın oynadığı Mehmet öyküde nasıl “tutkuyu” simgeliyorsa, “Süreyya”da Kemal de iliklerine kadar yaşadığı aşktan vazgeçmemeye niyetli. Bıyığın ayrı yakıştığı oyunculardan Engin Çağlar, Kemal’e hayat verirken daha önce canlandırdığı rollerden pek farklı değil aslında. Yer yer donuklaşması da cabası. Hakkı’nın karşısında dimdik ayakta durmaktan uzak. Süreyya kadar dirayetli de değil. Üstelik senaryonun bir yerinde zoraki bağlama sayesinde Hakkı ile ilişkisi de zedeleniyor. İşin içine ailesizlik katılıyor. Engin Çağlar, yitik aşık rollerinde aranan tiplerden biri belki, ah bir de tutkuyu layıkıyla aktarabilseydi. Gerçi en unutulmaz sahnede yer alan Hakkı değil, Kemal. Filmin bir bölümünde kaçak aşıklara dönüşen Süreyya ve Kemal boş bir ev bulur. Evin penceresine guaj boyayla “Seni Seviyorum” ve “Sana Aşığım” yazarlar ve arada cam varken öpüşürler. Yüksek çözünürlükte izlediğinizde bu sahne insanı epey etkiliyor. Pek çok karede renk kullanımında marifetini konuşturan ve Emel Sayın‘ı adeta gökkuşağına çeviren Erksan’ı alkışlıyorum.

Hazır Emel Sayın‘ı yağmur sonrası çıkan gökkuşağına benzetmişken Süreyya‘daki başarılı oyununa değinelim. Cüneyt Gökçer‘in karşısında ezilmeyen bir performans sergiliyor. Metin Erksan yönetiminde bazı anlar “ne yaptığını anlamadığını” düşündürse de, can alıcı sahnelerdeki oyununu beğendim. Öyle ya hem mülkiyetin hem de tutkunun müsebbibi kendisi. Elbette o da “Kuyu”daki Fatma gibi kararlı görünmüyor. Birilerine ceza vermekten uzak. Arada kalan halleriyle biçare. Aşkının peşinden gittiği anlarda bir nebze sağlam adım atıyor. Bu da bendenize yetti.

Oyuncu kadrosunda ayrıca ağzını bıçak açmayan Ergün Rona, hakkı yenen kadın sanatçılarımızdan Nazan Adalı, fedai oyuncularımız Cango Kemal (Hortoğlu), Yusuf Sezer, Arap Celal (Yonat), Osman Han, Sönmez Yıkılmaz, Oktay Yavuz, Erol Yeşilyaprak, Aydın Haberdar, seslendirme kadrosunda Sadettin Erbil, Jeyan Mahfi, Hayri Esen, Gülen Kıpçak, Alev Koral gibi değerli isimlerin yer aldığı “Süreyya” Metin Erksan filmografisinde titizlikle incelenmesi gereken, başyapıt düzeyinde olmasa da, sinemasının bütün nüanslarını Yeşilçam imkânları ölçüsünde barındıran ilginç bir eser.

NOT 1 : Metin Erksan’ın pek çok filminde kullandığı, hatta bir filme adını verdiği “Makber” adlı eşsiz eser burada da kulakların pasını siliyor .Ayrıca Erksan sinemasının alametifarikalarından büyük boy resimleri, heykelleri de görmek mümkün.
NOT 2 : Cüneyt Gökçer “Damdaki Kemancı” adlı eseri Devlet Tiyatrosu’nda da iki kez oynamıştır.
KAYNAK : www.sinematurk.com
www.devtiyatro.gov.tr

Yapımı : 1972 – 96 Dak. Yönetmen : Metin Erksan Oyuncular : Emel Sayın , Engin Çağlar , Handan Adalı , Cüneyt Gökçer , Ergün Rona

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir