Yeşilçam’da vampir avı

Yazan: Mehmet Berk Yaltırık

Yazı, filmlerle ilgili spoiler içerebilmektedir

Osmanlı dönemine ilişkin yerli, yabancı çeşitli vesikalarda (seyahatnameler, fetvalar, mektuplar, mesarif defterleri vb.) bizim kültürümüzün hortlak yahut cadı (yöresine göre obur), Balkan halklarının ve Slav ahalinin vampir, vapir, upyr diye isimlendirdiği kan emen kabir kaçkını figürü, Yeşilçam’da en az işlenen korku temalarından biridir.

Dünya sinemasından örneklerle filmlerde, vampirlerin birbirinden farklı öldürülme metotları sergilenir. En alışıldığı klasik, kalbe tahta kazık saplamak ve kafa kesmekten ibaret olanıdır. Bu tür sahnelere, geçmişten günümüze pek çok vampir filminde tanık olmuşuzdur.

Son on yıl içerisinde kıpırdanmakta olan ve ciddi bir seyirci kitlesine de sahip olan Türk korku sinemasının “üç harflileri” kadar olmasa da (folklor inançlarının yaşadığı merkezileşmenin sonucuna binaen), Yeşilçam’da da “vampir öldürme” sahneleri mevcuttur. Üstelik kimisinde, Balkan kültürüne, tarihine atıflar da yer almaktadır.

Bahsi geçen inanışlar ve folklor unsurları nasıl işlenmiştir?
Mehmet Berk Yaltırık'tan, vampir kültü ve Yeşilçam'a yansımaları hakkında inceleme yazısı.
Daha ortada ne Yul Brynner ne de Vulcan’dan Mr. Spock var. Atıf Kaptan, kült filmde.
Drakula İstanbul’da (1953)

Ali Rıza Seyfi’nin 1928 tarihli Dracula (Bram Stoker, 1897) uyarlaması olan Kazıklı Voyvoda adlı romandan uyarlanan bu film, sadece ilk örnek olması açısından değil, içerdiği folklor anekdotlarıyla da araştırılmayı ayrıca hak etmektedir.

Romanda, Türkiye’de “vampir”in folklorda “hortlak” ve “cadı” olarak geçmesinden, Kafkasya ve Karadeniz bölgesindeki halk inanışlarından bahsedilmektedir. Yazar, dönemin koşullarında folklorik olarak dikkatini çeken hususları en azından dönemin Anadolu’su ve Trakya’sındaki inanışları, bir halk bilim makalesine malzeme toplar gibi romana dâhil edebilmiştir.

Filmde, vampirin daha doğrusu hortlağın öldürülebilmesi için ilk bilgi kırıntılarını, – Van Helsing’in Karadenizli muadili olan Doktor Naci Bey’in (Kemal Emin Bara) -romanda Dr. Resuhi Bey- “Batıl İtikatlar” isimli kitabını okuyan Avukat Azmi’nin (Bülent Oran) iç sesinden öğreniriz:

Batıl addedilen hortlak efsaneleri, bugün bile Balkanlarda ve bilhassa Karpat Dağlarıyla muhat arazide meskûn birçok insanlar tarafından derin bir imanla kabul edilmektedir. Bilhassa Transilvanya folklorunda Dragula veya Kazıklı Voyvoda ismi burada yaşayan birçok kimseleri dehşetten titretir. Çünkü bugün şurası sabit olmuştur ki ilmin izah edememesine rağmen öldükten sonra yaşayan ve kan emen hortlaklar mevcuttur. Bugün dahi Romanya köylüleri buna inanırlar. Eski Kont Dragula’nın şatosunda hala yaşayanlar bulunduğunu iddia ederler.

Hortlakların bütün gıdasını, kurbanlarının kanları teşkil eder. Bazılarının vampir dedikleri bu cins mahlûkların köpek dişleri, kan gördükleri zaman fevkalade sivrilir ve kurbanlarının şah damarlarını açarak oradaki kanı emerler.

Romenlerin Dragula dedikleri hortlak, yirmi insan kuvvetindedir ve pelerini sayesinde şekil değiştirme, kalıptan kalıba girmek gibi bir sürü kabiliyete haizdir. Bir hortlağın kanını emdiği insan, kadın olsun erkek olsun, yeni bir hortlak namzedidir. Bunlar, tıp ölçülerine göre öldükleri halde geceleri mezarlarından çıkarak kanını emecek kurban ararlar. Buldukları avları da hemen kendi hüküm ve iradeleri altına alıverirler. Hortlakları öldürmek hem çok kolay hem çok zordur. Onlara tabanca bıçak kâr etmez. Bir hortlağı ancak bir daha dirilemeyecek hale getirmek için şu hususlara dikkat etmek lazımdır…”

Vampirler nasıl öldürülür?

Vampirlerin nasıl öldürüleceğine ilişkin hususlardan bahseden sayfalar kitaptan kopartılmıştır. Ancak filmin ilerleyen sahnelerinde Avukat Azmi Bey, Dr. Naci’den gerekli tafsilatı öğrenmektedir:

-Hortlakların nasıl yok edildiklerine dair yazılı olan kısım Drakula tarafından koparıldığı için maalesef okuyamamıştım. Bu hususta bizi tenvir eder misiniz?

– Bir hortlağı hakiki olarak öldürebilmek için kalbinden geçip toprağa saplanan uzun bir kazıkla yere çakmak, sonra da başını kesip ağzına sarımsak doldurmak lazımdır. Ruhunun sükûna kavuşmasını temin için maalesef Şadan hanıma da aynı şeyi yapmamız lazım!”

Dr. Naci’nin bahsettiği işlem, önce vampirin kurbanlarından Şadan Hanım’a (Ayfer Feray), sonra da Kazıklı Voyvoda yahut Drakula’nın kendisine (Atıf Kaptan), Kasımpaşa Mezarlığı’ndaki tabutuna saklandığı esnada uygulanır.

Drakula İstanbul’da, bünyesinde barındırdığı ilkleri kadar folklorik ve tarihi referanslarıyla hayli zengin bir malzeme sunmasıyla da en akılda kalıcı vampir filmlerinden biridir.

Mehmet Berk Yaltırık'tan, vampir kültü ve Yeşilçam'a yansımaları hakkında inceleme yazısı.
Karaoğlan’ın Kardeşi Sargan yahut Karaoğlan Drakula’ya Karşı (1969)

Bu kayıp sayılan film, fantastik Türk sineması ile ilgili bazı sitelerde yayınlanan lobi kartları vesilesiyle gündeme gelmiştir. Filmin fotoğraflarından anlaşıldığı kadarıyla anakronik bir şekilde (aralarında yüzlerce yıl bulunan iki karakter) karşı karşıya gelmektedir. Oyuncu Tarık Tibet’in canlandırdığı Karaoğlan’ın kardeşi Sargan’ı, tabutunda uyuyan Drakula’nın kalbine tahta kazık saplarken görürüz.

Filmin içeriğine ilişkin bilgimiz olmasa da gerek Drakula İstanbul’da gerekse o dönem Türkiye’de gösterime giren vampir filmlerine binaen, yine tahta kazığı kalbe saplama metodu ile vampirin yok edildiğini (en azından fotoğrafta) görmekteyiz.

Ölüler Konuşmaz Ki (1970)
Mehmet Berk Yaltırık'tan, vampir kültü ve Yeşilçam'a yansımaları hakkında inceleme yazısı.
Ölüler Konuşmaz ki

Drakula İstanbul’da filminden sonra Rumeli-Balkan folkloruna değinen, “tahta kazık” haricinde vampir öldürme metotlarına da yer veren bir filmdir Ölüler Konuşmaz Ki.

Film “hortlak” teması altında “kan içme” olmaksızın insanları boğarak öldüren bir ölüyü tasvir eder ki Anadolu’da zaman içerisinde Alkarısı’nın ciğer sökme motifinden ziyade, bebek ve hamile kadın boğması misali “kan motifli anlatıların” dönüşümünü yansıtmaktadır.

Ayrıca bir mekâna musallat olması açısından da halk anlatılarındaki “hortlak” motifiyle (bilinçli ya da tesadüfen) uyumludur.

Filmde, Varna muhacirlerinden bir hocanın ağzından dinlediğimiz “demir kazıklı” bir hortlak memoratı dile getirilmekte (2012’de Bulgaristan, Szopol’de bulunan demir kazıkla gömülü iskelet misali), hortlak da (Jirayir Çarkçı) Kur’an okunarak durdurulmakta ve sabah ezanı okunurken gün doğumuyla eriyerek yok olur.

Filmde, karakterler arasında geçen şu diyalog, başlı başına bir “korku hikâyesi” ihtiva etmektedir:

“-Hocam bu asırda insanlar aya çıkarken, nasıl olur bu cin, peri hortlak hikâyeleri?
-Var abi var, ölenler niye ölüyor?
-Vallahi ölenler ecelden ölür. Ama benim gördüğüm bildiğim bir olay var.
-Yaşadın mı bizzat?
-Evet.
-Hortlağı gördün de hala yaşıyor musun hocam?
-Bilirsiniz bu hikâyeler Balkan memleketlerinde geçer. Biz Varnalıyız. Gençliğimde kasabaca sürek avına giderdik. Rüstem Bey, kasabamızın en ileri geleniydi. Fakat her av sonu bir kişi eksilirdi aramızdan. Sonra din adamlarına danıştık. Aramızda yaşayan bir ölünün olduğunu söylediler. Deli Rıza demir kazığı ateşte kızdırıp, Rüstem Bey’in cesedinin kalbine sokmayı başardı. Böylece hortlaktan kurtuldu bizim kasabamız. Ama yazık oldu Rüstem Bey’e.
-Desene bir demir kazıkla bir Deli Rıza lazım bize…”

Kara Boğa (1974)
Mehmet Berk Yaltırık'tan, vampir kültü ve Yeşilçam'a yansımaları hakkında inceleme yazısı.

Yeşilçam döneminde Kazıklı Voyvoda’nın vampir temasıyla işlendiği bir diğer filmdir. Hem “kan içme”, hem de kalbe tahta kazık saplayıp kafa keserek vampiri öldürme metodu işlenmektedir. Filmin senaristinin Drakula İstanbul’da filminde Avukat Azmi’yi oynayan Bülent Oran olması, bu açıdan pek de şaşırtıcı olmasa gerektir.

Filmde, daha önce öldürülmüş olan Drakula yahut Vladimir Tepeş (Altan Günbay), yardımcısı Kambur İgor (İsmail Hakkı Şen) tarafından kendisine kan içirilmesiyle dirilir. Filmin sonunda Kara Bey/Kara Boğa (Behçet Nacar) tarafından kalbine kazık saplanacak, akabinde Hamza’nın (Baykal Kent) kafasını kesmesiyle yok edilecektir.

Sonuç yerine

Balkanların dibinde olsak da, bir dönemin Rumeli kültürü, folkloru hasebi ile bağlantılarımız olsa da “vampir” yahut “hortlak” teması, sinemamızda pek ilgi görmemiştir. “Korku-komedi”nin lanetine uğrama riski açısından, belki de böylesi daha iyidir diye düşünülebilir.

Yine de Yeşilçam döneminin ardından Türk korku sinemasının son on, on iki yılında harekete geçen ve ciddi bir pazar oluşturduğu söylenebilen korku filmlerinin “cin” temasından sıyrılamaması, seyirciden yükselen yeni arayış çağrıları belki bir gün cesur bir yapımcının ve senaristin dikkatini çekecek, kendi tarihi kaynaklarımızda folklorumuzda (dönüşümlere rağmen) görünmüş diğer tuhaf varlıkları, belki hortlakları da beyaz perdede yeni örnekleriyle seyredebilmemiz mümkün olacaktır.

Not: Bu yazı Alacakaranlık Dergi‘nin 4. sayısında yayınlanmıştır. Mehmet Berk Yaltırık ve Alacakaranlık Dergiye Yeşilçam’da Vampir Avı yazısını bizimle paylaştıkları ve yazının yayınlanmasına izin verdikleri için teşekkür ederiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir