Selçuk Uluergüven Röportajı

Selçuk Uluergüven 2

Merhabalar,

Yine duayen, çok sevilen bir sanatçımız ile yaptığım röportaj ile karşınızdayım. Sevgili Selçuk Uluergüven … Yıllarca özellikle tiyatro, sonrasında da Yeşilçam serüveninin ardından Bizimkiler dizisindeki DAVUT USTA rolüyle ailemizden biri olmuştu.

Hem röportaj sırasında hem de sonrasında o kadar güzel bir bağ kurmuştuk ki ölümü de bir o kadar sarsıcı olmuştu benim için. Esasen Galatasaray taraftarı olmasına rağmen, Fenerbahçe’nin yaşadığı 3 TEMMUZ sürecinde haksızlık yaşadığına inanarak röportaj teklifimi kabul etmiş ve 70 yaşında toplu taşıma ile Kartal’dan Kadıköy’e gelmişti. Röportajı yaptığımız Ağustos 2011tarihinden, vefat ettiği 2014 sürecine kadar iletişimimiz devam etmişti. Güzel insanlığını tanımak, anılarını dinlemek unutulmazlarımdandır benim için. Bu güzel söyleşiyi sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.

Sevgiler

Fenerbahçe, Türk Sporunun GÜNEŞİDİR! Güneş Balçıkla Sıvanmaz!

Selçuk Uluergüven , tiyatro ve sinema dünyasına yaklaşık elli yılını vermiş bir çınar. Türk izleyicisinin hafızasında yaklaşık on yıl boyunca izlediğimiz Bizimkiler dizisinin “ Nayn Davut” u olarak yerleşen usta isimle kariyerini ve son sürece ilişkin yorumlarını konuştuk.

Türk televizyonlarının en uzun soluklu dizisi hangisidir diye sorsam, kuşkusuz hepimiz “Bizimkiler” diye cevap veririz. Dizideki her karakterin ayrı bir hayran kitlesi vardı. Kapıcı Cafer, Sabri Bey, Şükrü Bey, Sarhoş Cemil, Nayn Davut, Dumkof… vs bu isimlerin başında geliyor. Sayfalarımıza konuk ettiğimiz değerli sanatçımız da dizideki en özel isimlerden biriydi. Oğluyla olan diyalogları ve o tatlı sert mizacıyla kalbimizi kazanmayı başarmıştı. Kendisi ezeli rakibimizin renklerine gönül vermiş olsa da  son yaşananlar karşısında ortaya koyduğu NET TAVIR ile röportaj talebimi “ ONUR ve GURUR” duyarak kabul etti usta isim. “Ben zaten fanatik değilim ama şu yaşanan süreç son derece mide bulandırıcı. Ortada haksızlık var.” diyerek  de ekledi. Devamı sohbetimizde. Keyifli okumalar.

Neler yapıyorsunuz bu aralar…

Bu aralar tiyatroyla uğraşıyorum. Kendime ait bir tiyatrom var. Kadıköy Kültür Merkezinde sergiliyoruz oyunlarımızı. Şuan belli bir ara verdik iki ay kadar ama eylül sonunda tekrar başlıyoruz.

Ne zamana kadar tiyatro yapmayı düşünüyorsunuz? Hiç “Yoruldum, artık bırakmalıyım.” Dediniz mi?

Açıkçası tiyatro da hiç yorulmuyoruz. Aksine bize enerji veriyor ve gücüm yettiği kadar da devam edeceğim. Hayatımda kocaman bir yere sahip tiyatro

Tiyatronun hayatınızda önemli bir yeri olsa gerek…

Evet, tiyatro benim her şeyim diyebilirim. Birçok şeyden daha önemli. Bir dizi yahut bir televizyon projesinden daha önemli ve çok daha zevk veriyor. Bu yüzden de enerji veriyor.

Size kattığı bu enerjinin belli bir sebebi var mıdır?

Elbette var. En büyük faktör seyirciyle karşı karşıya konumda bulunmamız. Seyirci sizin nabzınızı siz seyircinin nabzını hissedebiliyorsunuz. Kamera karşısında hatalarınızı telafi edebiliyorsunuz ama tiyatro sizin ustalığınızı konuşturduğunuz mekan oluyor.

Tiyatroda oynamayı isteyip de oynayamadığınız bir rol veya oyun var mı?

Bir Shakspeare oyunu oynamayı çok isterdim fakat hiç kısmet olmadı.

Kaç yıl oldu tiyatroya başlayalı?

Şöyle bir düşünüyorum da sanırım uzun zaman oldu.1959-1960 yıllarında falan başladım.

Peki, ilk başladığınız dönemlerdeki tiyatro seyircisinin kitlesiyle şimdiki arasında fark görüyor musunuz?

Evet, kesinlikle görüyorum.1960’lı yıllarda tiyatroya ilgi yoğundu ve televizyon günümüzdeki kadar yaygın değildi. Ve tiyatro halkın önemli bir eğlencesiydi. Şöyle açıklayayım; biz Ankara’da yılbaşı geceleri oynardık ve günler önceden biletler tükenmiş olurdu. Yılbaşı geceleri de çok güzeldi. Her seyirci koltuğuna bir hediye bırakılırdı. Seyircilerle birilikte yılbaşı yapardık biz de. Bu giderek zayıfladı, zayıflamasının sebebi 1970’lerde boy gösteren

siyasi olaylardı. Bunlar çok etkiledi. İnsanlar topluluk halinde olan yerlere girmek istemezlerdi. Hatta ileriki zamanlarda sokağa çıkamaz hale geldiler. Bu olayların ardından seyirci tiyatrodan bir nevi kaçtı ve belli bir seyirci sıkıntısı oluştu. Bunun ardı sıra televizyonun yaygınlaşması, televizyona verilen önemin artmasıyla tiyatro ikinci planda daha çok kalmaya başladı. Seyircinin tiyatroya verdiği önem de azaldı haliyle.

Selçuk Uluergüven 1

Televizyonun yaygınlaşmasından şikâyetçi misiniz?

Hayır, şikâyetçi değilim. Çünkü televizyon sayesinde beni artık Hakkâri’deki insanlar da izler, tanır oldu o bakımdan memnunum. Eskiden Ankara’da oynardık Ankara’dakiler tanırdı, İstanbul’da oynardık İstanbul’dakiler tanırdı. Ama televizyon sayesinde yaygınlaştık ve artık tüm Türkiye tanır oldu.

Eskiden gerçek İstanbullu veya gerçek Ankaralı sayısı fazlayken şimdilerde bu sayının azaldığının, şehir kültürünün azaldığı konuşuluyor. Siz ne diyorsunuz bu duruma?

Tabii ki sosyal değişimden dolayı kesinlikle bir azalma meydana çıktı. Ben Kadıköylüyüm, burada büyüdük aynı zamanda burada okuduk ve herkes bilirdi sokağa çıktığımızda kim kimin oğludur. Şimdi ne İstanbul eski İstanbul ne içinde yaşayanlar ne de yaşam tarzları eskisi gibi.

O zamanlara özlem duyuyor musunuz?

Özlem elbette ki söz konusu. Çünkü bizim dönemimizde İstanbul da yaşamak hem kolaydı hem de keyif verirdi. Kadıköy’den üstü açık bir tramvaya binip Fenerbahçe plajına gitmek hakikaten büyük keyifti bizim için.

Şimdilerde eskiye duyduğunuz özlemle kaybettiğiniz arkadaşlarınızı düşününce üzülüyor musunuz?

Bende albümleri çevirirken kaybettiğim arkadaşlarımı görünce hüzünleniyorum tabi. Zaman içinde çok değerli, çok önemli sanatçı arkadaşlarımızı kaybettik. Hatıralarımızda yaşıyor hepsi.

45 yılı aşkın süredir sahnelerdesiniz bu uzun süren sanat hayatınızı tek bir cümleyle özetmek isterseniz nasıl söylerdiniz bunu?

İyi ki tiyatrocu olmuşum.

Bu iyi kilerin arasında elbette üzücü süreçlerde yaşamışsınızdır. Bu oyunla ilgili olumsuz olgularda olabilir yani artık yapmayacağım dediğiniz pozisyonlar oldu mu?

Hayır, beni hiç yıldırmadı yaşadığım şeyler aksine daha çok bağladı tiyatroya.

Peki, daha önceden bir idolünüz var mıydı? İlk başladığınız zamanlarda yahut öğrencilik zamanında hayran hayran izlediğiniz biri?

O ister istemez oluyordu öğrencilik yıllarında falan. Mesela Yıldırım Önal, Müşfik Kenter hatta hala Müşfik Hoca’yı hayranlıkla izlerim. Gerçekten çok büyük oyuncular.

Birçok sinema filminde de yer aldınız. Şimdi sinema oyunculuğuyla tiyatro oyunculuğunu kıyasladığınız da ne gibi farklılıklar çıkıyor ortaya?

Çok gariptir ben film olayına biraz nazlanarak başladım. Çünkü tiyatro benim için daha önemliydi. O yüzden aslında film tekliflerinin birçoğunu geri çevirdim. Fakat daha sonra Atıf Yılmaz’ın ısrarıyla kabul ettim. Kemal Sunal’la birlikte ilk “Güllü Geliyor Güllü” de oynadım. Kabul etmemin tek sebebi de Atıf Abiydi, onu kıramadım ve onun sayesinde de sinemaya başlamış oldum. Ve sinemayla uğraşmaktan da zevk aldım. Fakat sinema ve tiyatro oyunculuğu arasında pek fark göremedim. Tiyatroda seyirciyle yüz yüzesiniz, sinemada birtakım aracılar var. Arada teknik bakımdan bazı farklılıklar var ama oyunculuk olarak değil.

Pekâlâ, şimdi Türk izleyicisinin aklında” Davut Usta”nın belli bir yeri var. Kuşkusuz sizi isim olarak tanımayanlar” Davut Usta” olarak biliyordur. Peki, neden bu kadar benimsenmiş olabilirsiniz?

Dizideki senaryoyu Umur Bugay yazıyordu ve o da benim çocukluk arkadaşımdı ki aynı zamanda liseyi de beraber okuduk. Ben Almanya’ya gidip döndükten sonra beni aradı ve dedi ki “Ben bu diziye bir Almancı aile eklemek istiyorum ve sen de Almanya’da okuduğun için Almancı Türk ailelerini biliyorsundur, o yüzden senin oynamanı istiyorum. Ne dersin?” dedi ve bende “Peki, olur” yanıtını verdim. Ve karakterleri iyi bildiğim için rolü çok rahat ve doğal oynadım. O doğallıkla halk benimsemiştir diye düşünüyorum.

Biraz da futbol konuşmak gerekirse sizin ilginç bir yönünüzü söylemek istiyorum. Bildiğimiz kadarıyla Kadıköylüsünüz ve en yakın arkadaşlarınızın hepsi de Fenerbahçeli. Peki, Selçuk Uluergüven neden Kadıköy doğumlu olmasına rağmen ezeli rakibin taraftarı olmuştur?

Çocukluğumuzdan kaynaklanıyor aslında o dönemin futbolcularına olan hayranlıkla alakalı. Evet, birçok arkadaşım Fenerbahçeliydi, ben Galatasaraylı oldum fakat Fenerbahçe maçlarına gelip Lefter’i izlemekten de büyük keyif alırdım. Fenerbahçe’nin maçlarını sıklıkla izler, alkışlardım.

Selçuk Uluergüven 2

Fenerbahçe’nin daha çok halk takımı olduğu söylenirdi. Siz ne diyorsunuz bu yoruma?

Evet, Fenerbahçe genel manada bir halk takımı olarak görülürdü adeta. Birçok film ve tiplemelerde Fenerbahçe ön plana çıkardı. Örneğin; büyük bir mazisi olan Hababam Sınıfının Fenerbahçeli olması gibi…

Fenerbahçe deyince aklınıza gelen ilk futbolcu kimdir?

Hiç şüphesiz Lefter gelir. Onu izlemek ayrı bir zevk ayrı bir keyifti. Şimdi de Alex’i izlemek ayrı bir keyif. Onlar futbolun sanat yönünü ortaya seren büyük ustalar.

Fenerbahçe’mizin içinde bulunduğu bu süreç hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

En açık şekliyle söylemek gerekirse eğer Türkiye’de yargı artık bağımsızlığını yitirmiş durumda. Ve Türk halkı da yargıya olan güvenini kaybetti. Bu süreçte dava dosyası gizli, peki bir insan madem suçlu ve suçlu olduğu bir durum var; bu neden açıklanmıyor? Diğer yandan, madem bu kadar gizli, basında yer alan bu söylemler nedir? Bunların hepsi kuşku uyandırıyor. Fakat şunu biliyorum ki Aziz Yıldırım gibi Fenerbahçe’ye büyük yatırımlar yapmış, dolayısıyla Türk futboluna katkıda bulunmuş birinin böyle bir suçlamayla karşı karşıya gelmesi hiç adil değil. Objektif olarak konuşuyorum ve diyorum ki, Fenerbahçe Türk Futbolunun onurudur, gururudur. Üzerine oyunlar oynanmaktadır. Başka hesaplar, planlar vardır diye düşünüyorum ve özellikle sosyal medyada bu konu artık daha ciddi biçimde gündeme gelmiş durumda. Bu süreçte Galatasaray – Fenerbahçe kavgası yapılmaz, rant kavgasına girilmez. Bu süreçte tüm takımların birbirine destek olması gerekiyor. Fanatiklik yapıp da kendi lehlerine çevrilmeye çalışılmamalı.

Fenerbahçe taraftarının bu süreçteki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu an burada (Maraton Fenerium) bulunan taraftarların çokluğu bile inanın tüylerimi diken diken ediyor. Bu nasıl bir sevgidir ki insanlar takınlarına olan aşkla, daha çok destek verebilmek için mağazalara koşuyor. Kıskanmamak mümkün değil. Fenerbahçe taraftarı, yürüyüşleriyle, örgürlenmesiyle; maddi ve manevi destekleriyle bu sınavı başarıyla geçiyor.

Son olarak bir bu zorlu süreçte Fenerbahçe taraftarına mesajınız nedir?

Fenerbahçe taraftarı takımının her türlü desteğini esirgemeden göstermesini, stadlarda seslerini duyurmalarını tavsiye ediyorum. Desteklerini sürdürsünler. Taşkınlık ve provakosyana gelmesinler. Futbolcuların maçlarda gösterdikleri başarılarla tıpkı Alex ve Volkanın dediği gibi, sahalarda iki Alex iki Volkan görmek istiyoruz. Hepsine saygılar sunuyorum.

Sinematik Yeşilçam için Hazırlayan – Ersin Demirel – Selçuk Uluergüven Röportajı – Temmuz 2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir