Danyal Topatan Türk sinemasının saygıdeğer piç’i

Oyunculuğu şapka çıkarttıran, şapkayı çıkardığınız yerde bıraktıran; piçliği oyunculuğunun gücünden, canlandırdığı karakterlerin özünden gelen adam: Ahmet Danyal Topatan.

Danyal Topatan

İyi bir oyuncu çünkü envai çeşit karaktere can verebildi, sinemanın kısa boylu karakteristik suratlı adamları (işbu bahsi geçen Dustin Hoffman, Al Pacino ve benzeri) her daim kazanır, gönülleri fetheder ilkesinden hareketle bir dünya starı olabilecekken Yeşilçam’ın piyango adamı oldu, sevildi, fark edildi, fanatikleri olmadı ama o sinematik yüzü de hiçbir zamana unutulmadı. Piçti çünkü çok fırlamaydı, nerede ne şekilde karşımıza çıkacağı muammaydı; piçti çünkü o en barbar adam Camoka’ydı.

Fantastik sinemaseverlerin 1965’te
“Karaoğlan”daki Camoka rolü ile can-ı gönülden sevdiği ve kayırdığı Danyal Topatan; o avurtları çökmüş yüzünü ilk defa 1953 yapımı “Drakula İstanbul’da” filmi ile göstermiş, daha sonra canlandırdığı birbirine benzemez karakterlerle figüran ötesi olmuş bir adamdı. Sararmış afişlerin kıyı ve köşelerinde isminin geçmesi hatta bazı filml
eri bizzat kendisinin ele alması (1962 yapımı “Bir Haydut Sevdim” isimli filmin yönetmeniydi) onun Cüneyt Arkın’ın tekme tokat giriştiği sıradan bir adam olmadığının en güzide kanıtıdır. Tabi bir de kendisinin tecavüzcü, dayakçı, kötü adam kişiliği vardır ki; ona piç derken ayıp etmediğimizin vesikasıdır bu.
 
Kötü adamlık ona yakışır, salon adamlığı bir boy büyük durur onda. Yine de ondan hem sitcom’lara yakışacak bir duruş hem de elinde sigara sokaklarda dolaşan kısa paltolu sofistike adam tiplemesi beklenebilir. Daha doğrusu beklenebilirdi, Paris’te ya da New York’ta doğsaydı eğer. Ama o Mersin’de doğdu ve 1975’te 59 yaşında öldüğü güne kadar Yeşilçam’ın yüzüyle çok şey anlatan, en İtalyan oyuncuları kıskandıran adamı oldu. Ve en az bir Amerikalı, bir Fransız film yıldızına yakışacak bir sonla, uyuşturucu yüzünden fanilikten ebediliğe adım attı. Ardında bıraktığı 197 filmlik ebediyete nazaran tabi.
Danyal TopatanDanyal Topatan, siyah kürkü ve etrafı kazınmış at kuyruğu saçlarıyla hatırladığımız ve belki de kötülerin iyilerden daha iyi oyunculuk çıkardığı işlerden birinde Camoka olarak gözükmüş ve kendisine derin duygular beslememizi sağlamıştı. Sonra kim olmadı ki?

“Tarkan Gümüş Eyer”in “Kedi”si, Panço, Çiko, Örümcek, Esteban, Kara Bilal, Danyal ve dahası. Türk sinemasının dönemlerine ayak uydurup yerine göre giyinip soyunmasını bildi. Kavga edilecekse siper etti gövdesini, sevişilecekse bedenimi evet ama ruhumu asla dedi. Mafyaya da girdi, vaaz da verdi. Cebellezi deyip paraları cebe indirdi. Güldü, kızdı, güldü, o göreni gülümseten çarpık gülüşüyle her şeyi “piç” etti. Saygımızı kazandı.

Şimdi olsa figürleri raflarımızı süsleyecek; hepimizin ortalıkta kazınmış saçlarla, at kuyruklarıyla dolaşacağımız bir popülerlik yaratırdı. Ama o “tutar bu” döneminin para kazanmaya çalışan sinema aşığı olarak kaldı. Fantastik film pazarının mavi yakalısı oldu. O kadar ki, uyuşturucularla kendi fantazyasını yaratıp filmlerde yakaladığı tadı gerçek hayatın ağırlığına tercih etti. Ne de olsa setler zordu ve iyi adamlar sadece filmlerdeydi. 26 Eylül 1975’te son filmi “Delisin”le beraber sonsuza kadar Camoka olarak kaldı.


Fraudoll

Not: Bu yazı eski Sinematik sitesinde 2011’de yayınlanmıştır.

Semra Uygun

27 Ekim 1981’de Şanlıurfa’da sarışın olarak doğdu. Önceki hayatında bir Urartu olduğu için burda doğması normaldi. Yoksa kesin Bavyera’da doğardı. İki özel yetenekle dünyaya geldi: 30 yaşına gelince 30 yaşında olduğunu göstermemek ve Taksim’deki biletçi kız taklidi. Okul hayatına inek olarak başlayıp nerd’e oradan da fırlamalığa yükseldi. Aralarda çılgın kız, rockçı, seksi şempanze, doll gibi şeyler de oldu. Özünde iyi biriydi ama. Felsefe okuyup üstüne reklamcılık cila yaptı. Editörlüktü, muhabirlikti, fotoğrafçılıktı, torna tesviyecilikti antin kuntin ne kadar iş varsa hepsini yaptı. Sonunda da en babasını, reklam yazarlığını, powerpoint’e hazırladığı CV’sinin başına koydu. Film ve müzik yazıları, burç yorumları, Twitter iletileri, maç tahminleri yazdı durdu. Halen de kasıyor. Güneş gözlüklerini, karpuzu ve taytı çok seviyor. Bir gün bir otel odasında ölü bulunacağına inanıyor. Bu arada Yeşilçam’a hala ağlar eder. En sevdiği çift Hülya Koçyiğit-Kartal Tibet, 5000 kere izlediği tek film “Malkoçoğlu”, onu ağlatan tek aktör Sadri Alışık ve kendine yakın hissettiği tek karakter Piç Rıza’dır. İzzet Günay teklif etse hayır demez.

One thought on “Danyal Topatan Türk sinemasının saygıdeğer piç’i

  • 22 Mayıs, 2012 tarihinde, saat 06:20
    Permalink

    Merhabalar.
    Siteniz hayırlı olsun.
    Danyal Topatan -ki Yeşilçam onu, şaryo iterken uyuyan set amiri, ama en iyisi olarak tanır- sevilen bir oyuncuydu. Sevilmesi başarısından kaynaklanır kuşkusuz. Seyirci bir oyuncuya, rolü gereği kızıyorsa muhakkak iyi ‘iş’ çıkarmıştır.
    Danyal Topatan’ı bir Yılmaz Güney filminde anımsıyorum ve asla gitmiyor gözümün önünden. Bağışlayın filmin adını unuttum (anımsatan arkadaşlara şimdiden teşekkürler). Atın heybesinde bir ilaç kutusu bulur Topatan ve ne olduğunu sorar. “Ağrı kesici” diye yanıtlar Güney. Yaşlı ve ağrılı olduğunu söyleyen Topatan kutuyu açar…
    içinden çıkan mermidir.

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

%d blogcu bunu beğendi: