Önce sahaflardan araştırmalar yapıyorduk ve sonra internete girdiğimizden beri pek çok şey değişti. Avantajları, dezavantajları, iyi yönleri ve/veya kötü yönleri üzerine uzun zamandır zaten kafa yoruyoruz ancak bana göre internet ortamının Türkiye içerisindeki en büyük sorunu birbirinin benzeri içerikler ve devamlı surette yapılan içerik aşırılması. Buna paralel bir yeşilçam üzerine yalan yanlış bilgiler iyice can sıkıyor. 20 yıl öncesinde ulaşabildiğimiz kaynak sayısı ise o kadar azki…
Çok önemli ve ciddi işler yaptığını söyleyenlerden/ iddia edenlerden tutunda (önümüzdeki günlerde bir tanesini ifşa edeceğiz) önemli gazetelerimize kadar hiç kimse araştırmaya yönelik bir üretim içerisine girmek istemiyor, google’dan aşırıyor ve hazır olana konmaya çalışıyor. İşte bu yüzden de birbirinden etkilenen ve çoğaldıkça fazlalaşan içerikler yerine birbirinin benzeri içerikler, kim daha fazla linkini yayıyorsa, kendini satıyorsa o kadar iyidir mantığı ile okuyucuya ulaşıyor ve yayılıyor.
Bundan 6 ay kadar önce bu sorunlar üzerine kafa yorarken ve siteyi düzenlemeye çalışırken Yeşilçam arkeologu olduğumuz üzerine neden gitmediğimizi düşündüm ve bunun bir çeşit köşeye dönüşmesi ve yeni bir duruş halini alması gerektiğini düşündüm işte buna paralel böyle bir köşe ortaya çıkmış oldu. Araştırmalarımızı, telefonla, sahaf sahaf gezerek, dergileri karıştırarak yaptıklarımızı daha düzenli bir hale getirmiş olduk. Zaten artık eski bazı paylaşımlarımızı yeniden düzenlerken hep yeşilçam arkeolojisi altında ele almaya çalışıyoruz.
Peki neler bu yeşilçam arkeolojisinin konusuna giriyor?
Hayran yapımı oyuncaklar, objeler, Lobiler ve Fotoğraflar, filmlerde kulalnılmış eşyalar, Gözel mecmuasının yıllar önce yapmaya başladığı spesifik konular üzerine gitmeler, bazı unutulmuş yeşilçam gerçeklerini deşmeler. Aslında sitenin kendisi bir yeşilçam arkeolojisi yapıyor ancak elimizden geldiğince koleksiyoncu, araştırmacıları, belli konseptleri (bkz Opuaa) ve eşyaları baz alarak arkeoloji konusuna devam ediyoruz.
İşte bu noktada sosyal medyamızın gözbebeği Facebookta bir süredir paylaşımlarını takip ettiğim Nilgün Erdinç ile bir sohbet yapmak istedim. Kendisini tanımıyordum ve ancak paylaşımları ve tarzı çok ilgimi çekiyordu, düzenli olarak paylaşım yapan bu kullanıcı ile tanıştığım zaman Yeşilçam Arkeolojisine uygun bir hikaye çıktı. Hatta aslında kendisinin görselleri ve şiirlerini paylaştığı bir websitesi bile varmış (buradan TIKLAYINIZ).
Bu yazışmalar sayesinde her şair gibi biraz kırgın ve yorgun bir yeşilçam araştırmacısı ve koleksiyocusu Nilgün Erdinç ile tanıştım. Yaptığım kısa söyleşiyi ve yazının sonunda Nilgün hanımın paylaştıkları arasından derlediğim 12 yeşilçam görselini bulabilirsiniz (Utku Uluer)
Nilgün Erdinç ile SÖYLEŞİ
Merhaba Nilgün hanım sizi Facebook üzerinde yaptığınız paylaşımlar sayesinde tanıdım, çok farklı ve ilginç paylaşımlarınız var. Yeşilçam ilginiz ve yaptığınız bu paylaşımlar ilgimi çekti bizim de Sinematik Yeşilçam da yeşilçam arkeolojisi ismiyle yayınladığımız ve Yeşilçam kültürü ile ilgili kişilere yer verdiğimiz bir köşe var. Öncelikle sizi tanımak adına birkaç merak ettiğim nokta var oralardan başlamak isterim.
Utku Uluer: Yeşilçam ilginiz nasıl başladı? İlk kez ben bir koleksiyoncuymuşum dediğiniz tarih veya dönem nedir?
Nilgün Erdinç: Yeşilçam’a ilgim 7 yaşında başladı 9 yaşımda koleksiyoner oldum lobi kartları, afiş, dergi, kartpostal biriktirdim.
U: Sizinle konuşurken bşlmedişim bir özelliğinizden bahsettiniz ben sizi ilgili bir koleksiyoncu sanıyordum oysa araştırmacıymışsınız bu süreş nasıl başladı.
N.E.: 1995 yılında sinema tarihçisi olmaya karar verdim. Bazı sinema kitaplarında eksik yada yanlış anlatımlar yazılar gördüğüm için karar verdim bu yüzden eksik ve yanlış bilgileri düzeltme adına sinema tarihçiliğine karar verdim ben müzisyenim besteci ses sanatçısı ,söz yazarı olarak birşeyler yaparken ara verip sinema tarihçiliğine başladım
U: Özel bir sebebi var mı yeşilçam ilginizin?
N.E.: 1965 yılında ilk annemle bahçe sinemalarına gitmeye başladım 10 yaşından sonra sinemaya tek gittim 1984 yılından sonra sinemayı azaltarak bıraktım. İlk seyrettiğim filmler,Hülya,Keşanlı Ali destanı, elveda sevgilim, şoförler kralı, susuz yaz, istanbul kaldırımları. Semtimizde 25 ten fazla sinema vardı sinemaya 1868-1973 yıllarında devamlı gittim yani anlayacağınız 1968-1973 yılları çok film seyrettim.
U: Peki sevdiğiniz oyuncular?
N.E.: En sevdiğim oyuncular Ayhan IŞIK, Ediz Hun, Sadri Alışık, İzzet Günay, Ekrem Bora, kadın sanatçılardansa Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Fatma Girik, Türkan Şoray, Sevda Ferdağ, Sema Özcan ve Selda Alkor
U: Peki Türkan mı Hülya mı diye sorsam?
N.E.: Türkan mı Hülyamı derseniz daima Hülya Koçyiğit derim
U: Şorayın pek çok fanı var ama bence de daha iyi bir karakter oyuncusu olan Hülya Koçyiğit için göremiyoruz bu tutkuyu peki sizce Türkan Şoray’ı ayıran özellik nedir?
N.E.: Türkan Şoray’ı diğerlerinden ayıran gözleri derim sinemada göz çok önemli türkan hanımda gözleri ömre bedel
U: Yukarı da tarihçi olmaya karar verişinizi anlatmıştınız. Arşiv ve kaynak konusunda sıkıntılarımız var, bir de çok dağınık olan bu veritabanında çok fazla yanlış bilgi mevcut ve insanalr bunları yayıyorlar siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
N.E.: Arşiv evet gerçekten çok dağınık ve zayıf, belki kaynak ta fazla yok yada eksik yanlış bilgileri düzelteyim derken uzun süre ambargo ile karşılaştım bazılarının işine gelmiyor mesleğimi yapamaz oldum sanat hayatım bitti bende bıraktım FACE’te paylaşıp yazıyorum.
U: Aslında bizimde siteyi hayata geçirme sebebimiz internetteki bilgi eksikliği ve dağınıklık idi. Ben şahsen farklı bilgil kaynaklarının önemine inanıyorum. İyi derlenmiş bir arşiviniz var yakında bir sergi düşünür musunuz? Bugüne kadar buna benzer birşerler yaptınız mı?
N.E.: Bir kitap çıkarmayı düşündüm sinema şiirleri ve istanbul la ilgili içinde arşivimden resimlerde olacaktı proje halinde kaldı hayata geçiremedim artık yoruldum siz gençler uğraşın bu işlerle
U: Peki birazda farklı bir noktaya yönelelim. Biz seks furyası denilen bir dönem üzerine de yazılar paylaşıyoruz çünkü seks furyası denilerek özellikle kadınların başkalaştırılmasına karşıyız. Ancak o dönem içerisinde yaşanan pek çok olay ve bazı prodüktörlerinde istismar sineması yaptığı gerçeği var. Siz o dönem üzerine ne düşünüyorsunuz?
N.E.: Feri Cansel arkadaşımdı, Meral Deniz artist olmadan önce komşumuzdu. Feri Cansel bu filmlerden çok rahatsızdı Figen Han’ı ayıplıyordu yapmadığı kalmadı diyordu yalnız ben Feri Cansel’i 1981 yılında tanıdım o dediğiniz dönem bitmişti ama yinede bu konu onu rahatsız ediyordu. Ben birazda yaşadığım gördüklerim ile ben bu sex dönemine karşıyım bu konuda bilgim ve fikrim yok ben sadece 1965-73 yılları ile ilgileniyorum.
Nilgün hanım size çok teşekkür ederim. Zaman içerisinde sizin facebook üzerinde yaptığınız bazı derlemeleri sinematik yeşilçamda paylaşmamıza izin verdiğiniz için ayrıca teşekkür ederiz.
Not: Bu söyleşi 31/07/2012 tarihinde tamamlanmıştır
Galeri (Bu galeriden daha genişini Nilgün Erdinç’in sitesinde bulabilirsiniz.)