Celal ile Ceren filmi ile Şahan Gökbakır yeniden gündeme geldi. Filmin aslında Light bir Recep İvedik olarak tasarlandığını düşünüyorum. Bu arada imdb’de yapılan inci sözlük operasyonu daha sonra buna Şahan’ın çok bozulması bunun etik yönünün tartışılması ve o listeden kurtuluşu ile Şahan’ın keyfinin yerine gelmesi gibi magazinsel bir süreç yaşandı. Bence inci sözlük istemeden filmin reklamını yaptı ancak Şahan’a unutamayacağı bir ders verdi. Korkumuz yaralı aslan misali yeni bir Recep İvedik serisine girişilmesi…
Puanlamalar ve sinemada populizm konuları yeniden gündeme geldiği zaman eski bir yazım aklıma geldi. Yeni adresimize taşınırken gündemden düştüğü için bu yazıyı siteye taşımayı düşünmüyordum. Ancak konu denk gelince yazıyı günümüze göre güncelledim.
O dönem Kadir İnanır, Recep İvedik konusuna el atmış:
‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filmini 70 milyon insana tek tek sorun… Bakalım bilmeyen var mıdır? O bahsettiğiniz filmler sadece sinemada yaptıkları gişe kadardır. Unutulurlar…”
diyerek kendine göre konuya son noktayı koymuştu aslında. Peki doğru öngörebilmişmiydi?
“Selvi Boylum Al Yazmalım” filminin ana başarısını uyarlandığı kitabın yanı sıra Cahit Berkay ve Ahmet Mekin olarak gördüğüm için (Şoraycılar kızmasın…) ve de o yıllarda İnanır‘ın benzer rollerde kendini tekrara ederek 4-5 filmde daha oynadığını düşününce neden böyle bir çıkış yaptı acaba diye düşündüm. Aslında Recep İvedik‘i veya onun uzaktan kuzeni Celal ile Ceren‘i populer kültürümüzün değişmezi yapan araçlar, zaman ve tüketim hızı değişse de değişmiyor. “Selvi boylum al yazmalım” filmini küçümsediğimden değil ancak onu, belki de yanlış bir şekilde efsaneleştiren araçlar ile bugün Recep İvedik‘i efsaneleştiren araçlar bence aynı veya çok benzerler. Koskoca filmde Ahmet Mekin‘i ve onun savunduğunu 3. sıraya iten ve bu güzel hikayenin sadece bir Kadir & Türkan hikayesi olduğunu varsayan bakış açısı ile Recep İvedik‘i gişe yaptıran mantık aynı. Filmin tutkuluları böyle görmese de görselelrinde hep büyük aşk olarak gösterilen ortada.
Yani Kadir İnanır aslında yanlış yere çatıyor. Belki ıskaladığı bazı durumlarda olabilir. Sonuçta Recep İvedik’te yakalanan başarı tek film değil 3 film üzerinden değerlendirilmeli. Celal ile Ceren ise bu durumun sağlamasını yapmış oldu.
Ayrıca bugün iletişimin hızı 70li yıllardan 15-20 katı daha hızlı olduğu için bazı şeylerin daha fazla insana daha çabuk ulaştığı gerçeği var. Eminimki Celal ile Ceren aynı Recep İvedikte olduğu gibi tvde “Selvi Boylum” kadar gösterilirse aynı populerliği yakalar 10/15 sene içinde d eunutulmazlar arasına maalesef girebilir. Benim kendi kendime asıl sorduğum soru ise Kadir İnanır’ın artık neden daha fazla kişiye hitap edecek bir filmde yer almaması.
Ne Recep İvedik serisi ne de Celal ile Ceren beğendiğim filmler değil. Çoğunluğun beğenmesi de benim kriterim değil. Hatta bu kadar çok kalitesiz komedi film çevrilmesinden rahatsızım. Ancak kaybedilmiş bir ruh var oradaki boşluğu bu filmler dolduruyor. Böylesi komedi filmleri ile bir planda festival ödülü filmleri dışında bir üretim yok. Kadir abimizde zamanında medyayı sonuna kadar kullandığını unutmuş sanırım ve bazı gerçekleri görmezden gelerek Recep İvedik filmine kızmış. Ancak bugün seyirciye ulaşabilen film sayısı da az, o zaman elini taşın altına koyması gerekiyor olabilir. Bir de 70 milyon insan Recep İvedik‘i biliyor o konuda yanılıyor.
Yine de Recep ve Celal kayınçoların senaryo yetersizliği konusunda Kadir abimizle ve tabi haliyle Kadirizm ile aynı fikirdeyiz!
“O filmleri büyütmeyin uleynnnnnnnnn!!”
Celal ile Ceren‘e ise en iyi cevabı ise aşağıda Ahmet Mekin veriyor…
Yazan: Utku Uluer
Tüm “ana”lı, “bacı”lı ve alabildiğine sokaklarda dolaşan en ağır küfürlerden tutun da, dillere pelesenk olmuş bütün argoları olup olmadık yerde edebilme kapasitesini taşıyan nev-i şahsına münhasır(!) adam Recep(ivedik)’ten, asla ve asla bir Kemal Sunal ustanın “Eşşoğlu eşşek”i kadar zevk almıyorum…İşin sihiri de sanırım burada.Kemal Sunal,Şener Şen,Zeki-Metin gibi büyük ustalar da argo kullandılar ama bu küfürü Can Yücel kıvamında sundular izleyiciye.Burada asıl mesele “tip” değil de “karakter” olmak sanırım…
Kuşak farkı,değişen dünya,”halk bunu istiyor”, “ben güldüm oldu” gibi kalıplara sığınarak filmi kabullenebilmek de var, yok sayıp yolumuza bakmak da. Ben bir film olarak üzerinde durulmayacak kadar basit ve yalnızca belirli kitlelerin zevkine hitap eden bir “eğlencelik” olarak gördüğümden, bakıp geçiyorum filme… “Olması gerekli, çünkü yeni filmler için havuz oluşuyor” dediğim filmlerden biridir -maalesef-. Çünkü bu filmin 5 milyon yapması demek, gelecek aylarda -belki de- çekilecek (en azından) 1 adet bağımsız filmin bütçesi demek. Tam tersi, daha rezilleri de çekilebilir tabii ki ama satranç tahtası gibi bu iş. Bu filmler birer piyon, “Gönül Yarası”, “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü” gibi filmler de şah, vezir, at, yani asas adamlar:)
Kadir abimizin de ellerinden öper,yaptığı gözlemden dolayı önünde saygıyla eğilirim. Lakin unutmamak lazım, Selvi Boylum Al Yazmalım, piyonların koruduğu filmlerdendir. Ve hatırlananlar hep askerler/piyonlar değil, komutanlar, kaleler ve hükümdarlar olmuştur… Tarih böyle yazılmış, böyle de yazılacaktır. Kimsenin sıkıntısı olmasın;)
Evet o maalesef”i, maalesef soylemek zorunda kaliyoruz. Bu arad bu guzel yorum yazinin aslina da burada aynen uyuyor…