Genç şair Suphi (Yılmaz Güney) sürekli olarak devam ettiği arkadaş partilerinin popüler erkeklerinden birisidir. Öyleki bu popülerlik grubun en güzel iki kızı Selma(Devlet Devrim) ve İffet’in kendisine sürekli olarak kur yapmasını sağlamaktadır. Oysaki Suphi’nin sevdiği tek şey kadınların varlığıdır, sevgisini sadece kendi içinde yaşamayı tercih eden bir insandır. Seks, striptiz ve homoseksüel ilişkilerin yaşandığı bu ilginç arkadaş partilerinin önemli öğelerinden biriside günah çıkartma seanslarıdır.
Karanlık bir ortamda bolca alkol ve müzik tüketimiyle su gibi akan saatlerin içerisinde aydınlığa duyulan kısa süreli ihtiyaçlar birer gölge olarak kadın ve erkek vücutlarıyla birleşen bireylerin yüzlerinin seyirciyle tanışmasını sağlar. Yüzüne ışığın aksettiği her kişi geçmiş hayatı ve bu gruba nasıl dahil olduğunu diğerleriyle paylaşmaktan çekinmez, gruptaki tüm erkekleri sırayla deneyen bir kızdan, homoseksüel bir erkeğe (Kemal Sunal filmlerinden şaşı gözleriyle rahatlıkla hatırlayacağınız Nizam Ergüden), bir dilenciden kendini sadece cinsel birleşmeyle gruba kabul ettirebileceğini düşünen bir başka kıza renkli bir insan çeşitliliği vardır.
Suphi’nin sıradışı yaşamına içten bir hayranlık besleyen eniştesi Profesör İsmail Sami bey (Cahit Irgat) akademik kariyeri uğruna içinden gelsede tadamadığı duyguların canlı yaşayan bir örneği olan Suphiye kin beslemektedir. Karısını (Aliye Rona) her zaman yetersiz bir insan olarak gören ve hayatına Suphi’nin girmesine sebep olduğu için sürekli olarak onu aşağılamakta ve asistanı Meryem’e (Evrim Fer) yakınlık duymaktadır. Meryem’e yakınlık duyan ve akademik kariyerleri kadar dışa vuramadıkları cinsel ihtiyaçları büyümüş bir diğer bilim adamı da Profesör Kerem Bey’dir (Ali Şen)
Profesör’ün yıllardır beklediği fırsat İffet’in ölü olarak bulunmasıyla beraber eline geçer. Bilimsel yöntemlerle bir insanı öldürmenin yolları üzerine çalışmaktadır. Alkolden yapılmış buzdan, arkasına siyanür sürülmüş bir pul’a ve bir Hindistan Cevizi kılının kurbana yutturulması gibi en tuhaf yöntemleri yazılı olarak kaydettiği defter kayıptır.
Kayıp defterin sorumluluğunu Suphiye yükleyerek hıncını almak isteyen profesör, genç şairin hayal dünyasının kendi bilimsel dünyası kadar amansız olduğunu görmekte geç kalmayacaktır.
Senin gibi bir kadına muhtacım,
Her kadında bir erkeğe muhtaçtır Suphi…
Herkese biraz naziksin sen !
Mor Defter, Yeşilçam‘ın adı Ekmek Kavgası Dayatması olarak koyulmuş acımasız bir koşuşturmacaya sürüklenen toplumsal hayatımızın ihtiyaçlarını seri üretimlerle karşılamaya çalışmaya başlamasından önce farklı hikayeleri denediği yaratıcı döneminden bir örnektir. Özellikle sürpiz finaliyle, Akira Kurosawa‘nın kendisini tüm dünyaya tanıtan Rashomon filminde yaptığı gibi gerçeğin binbir türünü bir cinayet (veya intihar) kurmacası içerisinde izleyiciye sunmaktadır. İki film arasında değişen tek rol çözümü seyirciye bırakan Kurosawa’ya karşı, Erol Aksoy‘un senaryosunda çözümün şizofren bir akıl hastasının anılarını kaydettiği defterde gizlenmesidir.
Türk Sineması ve Jartiyer konulu yazımıza örnek filmlerden biri olacak bu çalışmanın 1964 yılında çekildiği ve o dönemde erotizmi kendi sınırları içerisinde vermeye çalışırken grup sexten, ölü seviciliğine (ve bu rolü üstlenen kişi Ali Şen‘dir) kadar en uç noktalara gitmesi Nuri Ergün imzalı bu çalışmanın Atıf Yılmaz ve Metin Erksan çalışmaları kadar ele alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Deli diye dudak bükülüp geçiştirilmeye çalışılan insanların iç dünyalarında tüm insanlıktan bir parça taşıyor olmaları filmin merkezinde ki gerçekçiliği oluşturmaktadır. İnsan olarak yaşamanın bir dram ve dramın ayrılmaz parçalarından birisininde delilik olduğu inkar edilemez.
… ve yalanın sığınamayacağı tek yer ölümdür.
Yazan: Gökay GELGEC – Yojimbooo
Mor Defter Filmi
tırtılın
yaprağa söylediğini
dal
duyar…
elıne saglık Gökaycım 🙂
videodream.