Yeşilçam’ın yeniden çevrimleri üzerine araştırmalarımızı bu kez sinematografide yarattığı devrimlerle bir dönemin sinemacılarını kökten etkilemeyi başaran bir ustaya ithaf ediyoruz.
Şiddetin ozanı Sam Peckinpah‘ın Bana Onun Kellesini Getirin (Bring Me The Head of Alfredo Garcia) ile beraber en kişisel filmi sayılabilecek Köpekler‘in (Straw Dogs) Türk sinemasında kaliteli avantür’ün etiketi Natuk Baytan yorumuna göz atalım.
Kartal Yuvası
Turkish STRAW DOGS 1975
The Wild Bunch, Sam Peckinpah için bir çıkış noktasıdır. Aynı zamanda dünya sinemasında şiddet temasının sunumunda da literatüre girmiş hoş detaylar içermektedir. Belkide bu çıkış ilerleyen yıllarda ondan sadece bu tarzda şiddet gösterilerini bekleyecek bir kitleyi doyurma zorunluluğunu getirsede Peckinpah’ın sineması kimi zaman durağan, kimi zaman insanı savaşın ortasına bırakan sürprizlerle yoluna devam etmiştir.
Straw Dogs, Wild Bunch’un ardından şiddet temalarını çok daha aykırı bir biçimde veren ve Peckinpah’ın tüm filmlerinde vermeye çalıştığı insan doğası mesajlarına en yakın çalışmasıdır. Argo bir deyimle Köpekler terimini insanlara yakıştırdığı bu çalışma da küçük (ve tabii ki muhafazakar) topluluklarda ki sapkınlık ve bunu örtmek için yarattıkları katı değerleri sunmaktadır.
Amerikalı bir matematik profesörü Dustin Hoffman ile İngiliz karısı Susan George‘un, yeni dünyada ki hayatlarını bir köşeye bırakıp sakin bir öz yaşama dönüş emeliyle karısının büyüdüğü yere (İngilterenin taşra kasabalarından birisine) gelirler. Kısa bir süre içinde yeni dünya ile eski dünyanın arasında ki uçurumları ve insanın özünde ki vahşi yanı keşfetmekte gecikmezler;
Tecavüz, ensest, küçük beldelerde derinlemesine yaşanan faşizan milliyetçilik sürerken sakin ve ürkek yapılı Dustin Hoffman evlerinin kuşatma altına alındığı bir gecede bambaşka bir kimliğe bürünür…
Straw Dogs temel olarak Gordon Williams‘ın SIEGE romanına dayanmaktadır. Elbette romanın sinemaya uyarlamasında Peckinpah’ın katkılarının yadsınamaz olduğu da bir gerçektir. Bu ilginç şiddet gösterisinin çeşitli ülke sinemalarında kendi yorumlarını üretmesi de gecikmez. Straw Dogs’un Türkiye’de 1970’li yıllarda ve 1980’lerde birebir olarak yapılan iki uyarlaması bulunmaktadır. Ferdi Özbeğen ve Banu Alkan‘lı ikinci yorumu bir kenara bırakarak filmin en güçlü yeniden çevrimi olan Kartal Yuvası’na göz atalım;
Öncelikle yönetmen koltuğunda ki Natuk Baytan‘ın varlığının filme çok büyük bir artı kazandırmıştır. Hikayeyi 1970’lerin ilk yarısında Türkiye’nin en önemli toplumsal olaylarından birisi olan Kıbrıs sorunu üzerine temellendiren yönetmenimizin bu yolla bir taşla iki kuş vurduğu söylenebilir.
İngiliz nişanlısıyla (Ceyda Karahan) beraber ana ocağı Kıbrıs’a dönen genç doktor (Cemil Şahbaz) annesi (Yıldız Kenter) ve müstakbel eşiyle sakin bir yaşam hayali kurmaktadır. Bulundukları yer Rumlarla Türklerin bir arada yaşadığı son kasabalardan birisidir ve EOKA’ya karşı direniş hareketlerinin başladığı bir dönemdir. Bu noktaya kadar Hoffman – Şahbaz ve George – Karahan eşitliğini düşünerek sonu beklenen filmde ilginç bir gelişme yaşanır. Şahbaz, direnişçilere katılarak bir süreliğine ortadan kaybolur ( ki filmin kalan kısmında gözükmeyecektir.) böylece Hoffman’ın yerini Şahbaz’ın annesi rolünde ki Yıldız Kenter alır.
Orjinal filmde evin tadilatını üstlenen gençler ekibinin yerli versiyonda ki üyeleri son derece renklidir. Başlıcaları Kemal Sunal filmlerinden kolayca hatırlayacağımız Dinçer Çekmez, kardeşi Metin Çekmez ve Coşkun Göğen‘dir. Göğen, hippi kültürünü yayma zamanından olsa gerek tecavüzcülüğe soyunmamış ve bu görevi Çekmez kardeşlere bırakmıştır.
Yıldız Kenter’in sürekli mini giyinen ve fazla rahat davranan İngiliz geliniyle Türklük ve İslamiyet konulu “keyifli” sohbetleriyle, Kıbrıs harekatının başladığı ana denk gelen kuşatma gecesinin filmin ticari yönlerini tutturmak amacıyla eklendiği söylenebilir. Ayrıca asıl filmde İskoç Marşını çalarak Anglo Sakson sakinleri epey kızdıran Hoffman’a karşı Yıldız Kenter, evi kuşatma altına alan Rumlara meydan okumak için pikapta Harbiye Marşı’nı çalmaktadır.
Şiddet konusunda Peckinpah’ın orjinal klasiğinden bir kaç parça alıntı yapılarak (camların kırılma sahneleri orjinal filme aittir) varolanın üzerine baltayla kafa yarma gibi çeşitli yenilikler getiren Baytan’ın yarım saati bulan kuşatma bölümü üzerine gerçekten çalıştığı açıktır. Bütçe ve zaman yetersizlikleri sebebiyle iki filmi birebir karşılaştırma ile kıyaslamak gerçekten güç olsa da Natuk Baytan’ın gerilim konusunda Peckinpah kadar başarılı olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda da en büyük artı filmde ağırlıklı olarak tiyatro kökenli oyuncuların rol almasıdır.
Bayanlar konusunda ise Susan George ve Ceyda Karahan karşılaştırmasında Karahan’ın bebek yüzüyle orjinal karakterden çok daha çekici olduğunu söyleyebilirim. Orjinal filmin oryantal versiyonunda kaçınılmaz bir yazgıya maruz kalarak hikayenin sonunu getirememiş olsada Karahan’ın varlığıyla filmin sürükleyiciliğini sağlayan erotizm olgusuna katkısı es geçilemez.
Filmin arka planında yapılan çalışmalar hakkında bir bilgi sahibi olmamakla beraber Yeşilçam’da çok nadir olarak kullanılan Peckinpah filmi Vahşi Belde’nin (Wild Bunch) müziklerinin kullanılarak Baytan tarafından ustaya bir gönderme yapılıp yapılmadığı gizemdir.
Yıllar sonra Yeşilçam’ın süper yapımı Toprağın Teri filminde de Baytan – Peckinpah etkileşimine dair izler göz önünde bulundurulduğunda, müzik konusu olası bir gönderme olabilir.
Yazan : Gökay GELGEC – Yojimbooo
bu filmi duymamistim ama hoffmannin filmi iyi bilirin cik ilginc bir yaklasim eline saglik
ilk kez internete girdiğim zamandan beri aradğım yazı yazılmış çok mutluyum. Arkadaşlarıma bu bağlantıyı ispatlayamamıştım çok sağolun. buarada ben bu filmi post rtük periotta izlemiştim. sayenizde farkediyorum ki; o sırada yarısı sansüre kurban edilen doğum-tecavüz paralel kurgu çalışması da orjinalinden daha orjinal…
Ufacık fragmandan yorum yapmak zor ama orjinal filmin üzerine gittiği erkeklik olgusunu yıldız kenter'in karakteri ile sıfırlamışlar, ki peckinpah o filmde özellikle kadınları harcar genel olarak, susan george'un karakterinin tecavüze tepkisi, vs.
Bilemiyorum orjinalindeki o "sert" hava yerini yerini türk işi melodram'a ve ucuz milliyetçiliğie bırakmış galiba, hoşuma gitmedi filmin temelleriyle bu kadar oynanması. Neyse filmin bir de 2011'de James Marsden ve Kate Bosworth'lu, mevzunun los angeles'dan güney eyaletlere taşınan bir senarist temelli bir remake'i geliyor, onda kim bilir daha neleri bozup değiştirecekler.