Bir TUNÇ OKAN filmi: OTOBÜS

sinematik_otobus00 Otobüs

OTOBÜS ile Büyüyenler

Bir garip ergenlik :

1970’li yıllarda Yeşilçam ‘ın erotik furyası olduğunu fısıltılardan ibaret sayan bir kuşak olarak, 1990’ların ortasına denk gelen reşitlik günlerimizin gelmesini iple çekiyorduk.

1980’ler de yılbaşında dansöz çıkmasının yetişkin erkek aile bireylerinin konuşmalarıyla dinleyip anlam veremediği bir hevesle bu anı bekleyen, batıya özgü “fetiş” objelerin yine batılı bir neferin algılayabileceğinden çok daha büyük anlamlar verip aklımızın bir köşesinde ki gizemli bir odacıkta yaşatıyorduk.

1990’ların başında özel televizyon kanallarının, toplum üzerinde ki potansiyel yönlendirici güçlerini keşfetmelerinin arifesinde, izleyicileri (yani herkesi) bir çeşit çıkmaza (veya sistemli bir yönlendirme politikasının ilk adımlarına) sürükledikleri bir dönemde OTOBÜS ile tanıştık.

Bir garip Sihirli Kutu:

1992 yılının televizyon rehberini düşünürsek günümüzün “Grup” kavramına ait büyük kanallarının bolluğundan eser bulunmamaktadır. Bir tarafta kuruluşu bugün içinde hukuki olarak tartışma konusu sayılan ilk özel kanalımız “Sihirli Kutu” ve devamı, diğer yanda da “Gösteri” kanalı bulunuyordu.

Çocukluğumuzun TRT‘sinin bile dallanıp budaklanmak zorunda kaldığı bu yıllarda özel televizyon kanalları argo, erotizm, şiddetle Kriminal seviyede bir Porno kültürünün de beklentisi olarak bilinçaltında yer almaktaydı. Yerli dizilerin ve nefret kusan haber bültenlerinin esamesinin bile okunmadığı; Tutti Fruttiler, Cumartesi Erotikleri ve Yeşilçam Bombardımanı‘nın sürdüğü bu yıllarda bir pazartesi gecesi rating kuşağına takılan OTOBÜS ile tanıştık.

sinematik_otobus03 sinematik_otobus04

Bir Tunç Okan Filmi:

OTOBÜS hakkında aklımda kalan en temiz iki detay şu şekildedir;

Birincisi, video furyasında kesinlikle yabancı filmlerin hepsinden görmeye alışkın olduğum bir jenerik yazısını ilk kez gördüğüm Türk filmidir. “A film by …” nın yerini “Bir Tunç Okan Filmi” yazısı almıştı.

İkincisi, o dönemde herkesin izlediğinden emin olduğum tüm lise arkadaşlarımın ertesi gün yaptığımız sabah kritiğinde ki ilk cümle “Telefon Kulübesi” ve ardından gelen gülüşmelerdi.

sinematik_otobus05 sinematik_otobus06

OTOBÜS:

İsveç’in başkenti Stockholm‘un Taksim‘i olarak düşünülebilecek Sergels Torg (Hemen karşısında Taksim’de bulunan Kültür Sarayı gibi kendi kültür sarayını da barındırmaktadır) meydanı şehrin kültür ve sanat noktasıdır. Refahla yeşeren ve onun gelişimiyle büyüyen bu iki kavramın dans ettiği meydanın davetsiz bir konuğu bulunmaktadır. Bu konuk hurda bir otobüs ve içinde barındırdığı dokuz Türk işçisidir.

Bu konuğun gelişinin arifesinde kısa bir geri dönüşe başvuracak olursak, İskandinavya‘ya kaçak yolla getirilip sahte bir gelecek vaadiyle dolandırılmış bu dokuz insanın dramı filmin konusunu oluşturmaktadır. Fiziksel özellikleri, kıyafetleri ve davranış tarzlarıyla Anadolu‘nun ücra köşelerinden İstanbul‘u dahi görmeden Avrupa’nın zirvesinde ki şehirlerden birinde terk edilmiş insanların öyküsüdür…

Bir dişi kalmış canavar :

Umutların sömürüldüğü bir noktada günün dönüp geceye kavuşmasıyla her bir işçi, o ana kadar bilinçaltındaki dile dökülmeyen insani umutlarının da izdüşümlerini çevrede görmeye başlar.

Seks, içten içe büyüyüp tabularla sınırlandırılan bir ayıp iken bir Türk’ün gözünden dışarıda tabu olmayan ahlaksızlıklar kameraya yansır. Eşcinsellik ise tamamen bir hastalıklı olma sembolüdür, böyle bir işkence kime reva görülebilir?

Teknoloji harikası yürüyen merdivenler ise bir başka mücadele noktasıdır.

sinematik_otobus09 sinematik_otobus10

Bir “Barbar Türk”:

İşçileri dolandıran Türk şöförün aceleyle uçtuğu Almanya‘da gördüğü muamele dolandırdığı insanların karşılaşacağından farklı değildir. Zaman ilerlerken ufak bir oyunla gününü kurtarmak için dokuz insanı harcayan bu zavallının kendi cebinde ki son kuruşta izbe bir genelev köşesinde çalınır.

İsveç’te ki ilk gece de sürüden ayrılan talihsiz Tuncel Kurtiz‘in oyunculuk şaheseri “Otobüsü gördün mü kardaşım?” ile dillere döktüğü umut sözcükleri karşısında köpeğini gezdirmeye çıkmış kendi halinde ki Avrupalı’nın ürkek davranışlarıyla kaynaşır.

Seks Klübü’ne götürülen Tunç Okan‘ın o ana kadar dinden başka sığınacak bir limanı olmayan insana tabu olarak dayatılmış her doğrunun veya yanlışın acımasızca ardı ardına verilişi (Porno film gösterisi, eş seçme yarışması, canlı seks şovu, oburluk) ve nihayetinde kendi hemcinsinden gördüğü sarkıntılıkda isyan edişi, en keskin yöntemle cezalandırılır.

sinematik_otobus11 sinematik_otobus12

Bir Dünyalı :

Avrupalı olmak, Türk olmak veya her iki taraf arasında binamaz kalmaktan ziyade sinema tarihimizin bu ilginç yapımının ana konusu zamanın kendisidir. 48 saatlik bir zaman diliminde dünyanın farklı bir ucuna dünyanın farklı bir ucundan misafir gelmiş insanların evrensel ihtiyaçlarının dışavurumudur.

Hepimiz gün içinde susarız, yemek yeriz, ihtiyaç gideririz, kimi zaman zorunlu olarak sabırla ihtiyaç gidereceğimiz anı bekleriz. Zaman sabrımızı tımarlamaya devam eder …

Açlık konusunda, Metro istasyonunda ki banka bırakılan plastik oyuncakları yiyecek sanan işçilerin bunu bizzat ağızlarıyla test edişleri, klasik müzik eşliğinde piliç çevirme görüntüleri, “Aza tamah etmeyen çoğu bulamaz” deyişine göndermeler içeren açılışta ki gazete kağıdı üzerine serpilmiş Anadolu usulü kahvaltı bizleri gün boyu tımar eden zaman ve ihtiyaç birlikteliğinin birer örneğidir.

sinematik_otobus13 sinematik_otobus14

Bir yargılama, bir kara mizah :

Tunç Okan‘ın sert çizgilerle belirlediği yurtdışına çalışmaya giden insanların üzerinde ki simsarlık oyunları, İlyas Salman ve Şener Şen klasiği Banker Bilo‘da daha mizahi yönüyle hiciv edilmiştir. Bununla beraber her iki filmin de dayandırıldığı bu tip dolandırıcılıklar yurtdışına ekmek kapısı olarak göçün yaşandığı yıllarda sıkça karşılaşılan Şark Kurnazı Zeka‘nın ürünleridir.

Bu nokta da Otobüs’ün Türklüğü aşağıladığı gibi bir önyargıdan ziyade kendimizden başka kimseyi dost olarak görmeyip bu eşitliği Kapıkule‘nin bir adım dışın da yine tersine döndürenlerin de başkası olmadığını göz ardı etmemek gerekmektedir.

Filme getirilen yaygın eleştirilerde “Biz nasıl olsa yolumuzu bulurduk, o kadar Türk’ü meydana bırakmanızın ardından öncelikle bir hemşeri lokantası bulunur ardından bir kaç İsveçli hatunla gönül eğlendirilip kısa sürede kendi işlerinin patronu olarak bu kişileri Dönerci, Fırıncı, Lahmacuncu ..vs olarak görebilirdik.” teması işlenmektedir.

Bu tip bir yaklaşım, bir Avrupalı’dan Kemal Sunal filmlerinde ki jargonu anlamasını beklemekle eşdeğer bulmaktır. İlkel sayılabilecek temel komedi öğeleri ne kadar evrensel ise toplumların kendilerine özgü argoları da o derece de ulusaldır. Tunç Okan’ın hem Avrupa hem de Türkiye açısından ele aldığı filmi kara mizahtan komediye kaçacak bir çizgiye taşımak ta filmin insanlarda yarattığı keskin bir duraksamayı ortadan kaldıracaktır.

Zülfü Livaneli‘nin ilk kez müzik bestelediği, jeneriği, postmodern yaklaşımı ve sürrealist öğeleriyle Otobüs, eksik veya uç noktaları her ne olursa olsun zamana direnebildiğini kanıtlamış bir filmdir…

Teşekkürler Tunç Okan

Yazan: Gökay Gelgec

sinematik_otobus15 sinematik_otobus16

One thought on “Bir TUNÇ OKAN filmi: OTOBÜS

  1. Fotoğraflar ve yazı çok etkileyici.
    Film de süperdi zaten.
    ellerinize sağlık Yojimboo ve Nurdan.

    selamlar.

    Dilar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir