Önceki hafta ekranlarımıza gelen “Güllü Geliyor Güllü”adlı filmde, 70 yaşında, iki torun sahibi bir dedeyi, Nubar Terziyan‘ı izledik…
Yerli filmlerimizin tuzu biberi, sinemaya girdiği 1947 yılından bu yana 300’ün üzerinde yapımda rol alan Nubar Terziyan bu filmde kendi yaşantısından bir bölümü canlandırıyordu.
1936 yılında evlendiği 40 yıllık eşi Katerin hanımı kaybettikten sonra bütün sevgisini iki torununa vermişti, tıpkı o filmde Türkân Şoray‘ın üzerine titrediği gibi… O gün Feriköy’deki evinde karşılıklı konuşurken, hemen önünde halının üzerinde oynayan torunlarından gözünü ayırmıyordu…
“40 yıl aynı yastığa baş koyduğum eşimi bundan dört yıl önce kaybettim. Şimdi, oğlum Berç’in çocukları benim en büyük desteğim… Bana elden ayaktan düşersem onlar bakacaklar.. Biri bir koluma girecek, öbürü elimden tutacak dolaştıracaklar beni.. Kimseye muhtaç olmadan yaşayacağım” derken kuşkusuz acı-tatlı birçok anı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu…
1910 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Nubar Terziyan, 12 yaşında kendini tiyatronun içinde bulur… “Gençler Temaşaa Heyeti” adını taşıyan Ermeni Tiyatrosu’nda sahneye çıkmaya başlar… Birlikte o günlere dönerken “Bizim ailenin asıl soyadı ‘Alyanak’tır” diyordu: “Ancak tiyatro ve sinema seyircisi beni ‘Terziyan‘ soyadı ile tanır… Benden iki yaş küçük kardeşim Onnik yıllardır Fransa’da resamlık yapmaktadır. Fransa’ya hiç gitmedim, yalnızca mektuplaşırız… Ben bu topraklarda Türk bayrağı altında doğdum, yine bu topraklar üzerinde öleceğim… Tiyatroya tam 25 yılımı verdim. 1947 yılında da ‘Efsuncu Baba” filmiyle kameralar önüne geçtim”…
Nubar Terziyan, rol aldığı filmler arasında ayırım yapmıyor… “Benim için rolün küçüğü büyüğü yoktur… Hepsini severek oynarım” derken yüzüne tatlı bir gülümseme yayılıyor. Bu arada aklımıza bunca yıllık uğraşıdan sonra eline ne geçtiğini, neler kazandığını sormak geliyor… Hemen öğreniyoruz! iki elini yana açarken, “Şu gördüğün kat ve öldükten sonra gömülmek için bir mezar” diyor: “Bir katım var oturuyorum, gömüleceğim yeri de biliyorum. Bundan daha büyük mutluluk olur mu?”
Sanatçı, bir asıra yaklaşan yaşantısında para yerine gönül kazanmak istemiş, bunu da fazlasıyla başarmış. Ve bizlere bunu küçük bir örnekle açıklyor:
“Çok param olsaydı ne yapacaktım.. Hadi tutun bir araba alacaktım, o da kapının önünde duracaktı.. Belki de hırsızlar gelip lastiklerini sökeceklerdi. Şimdi köşeye çıkıp dolmuş beklerken önümden kim geçse, ‘Buyrun Nubar Bey’ deyip arabasına davet ediyor.. Parası olanın bir, bilemedin iki arabası olur. Ama gönül insanı olursanız bütün herşey sizindir… Sinemada parayı starlar kazanır. Biz o çok para alanların çevresini sarar onların biraz daha şöhrete kavuşmasını sağlarız. Devlet sağolsun, borçlanarak emekliye ayrıldık.. Geçinip gidiyoruz işte...”
Bu arada küçük bir sır verelim sizlere… 70 yaşındaki Nubar Terziyan bundan iki yıl öncesine kadar kar-kış demeden yılın 12 ayı denize girermiş. Ancak “Artık bıraktım” diyor pek nadir içtiği sigarasından bir tane tüttürürken: “Eşimin ölümü benim için yıkım oldu. Onun sağlığında da evin düzeni böyleydi.. 1944 doğumlu olan oğlumuz Berç’i 1970’te gelinimiz Alis’le evlendirdik. Karin ve Lilian adlı iki torun sahibi olduk. Şimdi bütün sevgimi onlara verdim. Onlarla birlikte mutluyum”
İşte 70 yıllık acı-tatlı bir dolu anıyla örülmüş Nubar Terziyan‘ın yaşamı böyle… Bizleri kapıdan geçirirken arkamızdan “Tanrı izin verirse bir asrı tamamlayacağım” diye sesleniyordu..
NOT 1: Yazı Turknostalji.com sitesinde de yayınlanmıştır ve site tarafından internete aktarılmıştır. Yazıyı İnternet ortamına taşıyan Türk Nostalji sitesine teşekkür ederiz.
Linki:http://www.turknostalji.com/haber/iste-gercek-ihtiyar-delikanli-591.html
NOT 2: Yazının asıl kaynağının 3 Mart 1980 tarihli Ses dergisi olduğunu düşünüyoruz.