Sinematik Söyleşi: Cüneyt Arkın – Şöhretli erkeklerin çok azı mutlu!

13690033543
Yeşilçam’ın geleneğidir 90ların ortasındna itibaren yeni çıkan her oyuncu eski jönler tarafından eleştirilmiştir. Genellikle sohbetlere baktığınızda aslında bunu söyletmek için sırf o başlığı attırmak için yoğun bir çaba harcanır. Laf oraya getirilmek istenir zaten son 15 yıldır fazla aksiyona eğilmeyen bir sinemada özensiz yapımlar ve daha salon tipi oyuncular ele alınıp eski jönlere hedef seçtirilir…
Cüneyt Arkın yeri dolmayacak bir oyuncu ama onun yapmış olduğu filmlerin Türk sinemasında yeniden çekilmesi artık çok güç çünkü Türk sineması aynı İtalyan sineması gibiaksiyon ve hareketli sahnelerden o kadar uzaklaşıyor ki nasıl bir geri dönüş yaşanabilir tahmin bile edemiyoruz. Haliyle Levent Çakır, İrfan Atasoy, Cüneyt Arkın ve Yılmaz Köksal gibi nice aktörleirn bugün ki aksiyonu beğenmemesi normal. Bu söyleşiyi farklı bir açıdan bakmak için ve bir son dönem Cüneyt Arkın dökümanı olduğu için bu sohbeti/söyleşiyi arşivimize ekliyoruz. Keşke söyleşiyi yapan arkadaşımız en azından 50 kadar Cüneyt Arkın filmi izleseymiş… (Sinematik Yeşilçam)
…………………………………………………………………………………………….
cuneyt arkin 9998O, ecnebilerin Supermen’i, Spiderman’ı, Batman’ine inat yanı başımızdaki abimiz. O; sinemamızın Battal Gazi’si, Malkoçoğlu’su, Ruşen Ali’si… Gözlerden uzaktı; şimdi geri dönüyor ve “Gerçek kahraman kim?” sorusuna en iyi cevabı veriyor: Cüneyt Arkın’ın olduğu yerde kimin eline hangi kartın geldiğinin önemi yok çünkü kazanan el her zaman Cüneyt Arkın’ındır…
Kimilerine göre Tarık Akan, kimilerine göre Kadir İnanır, kimilerine göre Ayhan Işık’tır… Ama benim için Türk sinema tarihindeki en yakışıklı adam; Cüneyt Arkın’dır. Hatta dünya sinemasının en yakışıklı beş isminden biridir. Dünyanın en çok başrol oynayan jönü o. Tam sayısını kendisi de hatırlamıyor ama 200’ün üzerinde başrolü var. Çevirdiği filmlerin bilinen sayısı 287. Amerika ve Avrupa’da Steve Arkin veya George Arkin, Japonya’da Lee Arkın; İran’da Fahrettin olarak tanınıyor. Bugünün aktörleri, iki metrelik duvardan atlamak için dublör isterken, o 35 yıl boyunca her tehlikeli sahneyi bizzat kendisi çekti. Bizans surlarından atlayan da o, at sırtında envai çeşit hareketi yapan da. Aksiyon sahnelerini daha iyi çekebilmek için karateye başlamış, hızını alamayıp siyah kuşağa kadar yükselmiş, vücudunu daha esnek kullanabilmek için sirklerde antrenman yapmış bir adamdan bahsediyoruz. Yaşattığı tüm güzel anıları bir kenara bırakın; sadece işine duyduğu saygı için bile heykeli dikilmesi gereken bir isim Cüneyt Arkın. Yıllar sonra bizim için aksiyona geri dönüyor. Bu sefer karşısında gençler var ama o işine her zamanki gibi çok saygı duyuyor; dövecekse de smokiniyle dövüyor. Ve gençlerin ondan hâlâ öğrenecek çok şeyi olduğunu gösteriyor… Dikkat! Bu röportaj, sonuna kadar okunduğunda bünyede Cüneyt Arkın’a duyulan özlemi körükleme hissi yaratır…
Bu kadar uzun yıllar, bu kadar başarılı bir kariyere sahip olmak, 200’den fazla filmde başrol oynamak… Bunun bir sırrı olmalı? Bir sene boyunca Medrano Sirki’ne gidip geldim. Öyle boş vakitlerimde de değil; filmler bittikten sonra, gece yarısı. Adamların havlularını bile taşıdım. Ama orada ne kadar atraksiyon varsa getirdim Türk sinemasına uyguladım. Sonra altı ay kadar Kazak Sirki’nde çalıştım. Orada öğrendiğim tüm at numaralarını da Türk sinemasına uyguladım; herkes şaşırdı. Ben hep deli gibi çalıştım. Bugün eğer bir Cüneyt Arkın başarısından bahsedeceksek; bunun sırrı çok çalışmak… Delicesine çalışmak.
murat arkinTelevizyonu açıp baktığınızda, aksiyon sahnelerine hayran olduğunuz bir yapım var mı? Daha doğrusu, “Şunda da ben oynasaydım ne iyi olurdu” diye iç geçirten işler oluyor mu? Maalesef olmuyor; şimdi artık her şey teknoloji. Tamam, teknolojiyi kullanmak bile bir sanat ama bizde o da yapılmıyor. İnsan öğesi tamamen işin dışında bırakıldığı gibi, teknolojiyi de layıkıyla kullanmıyoruz. Misal ‘Fetih 1453’de; ‘Ulubatlı Hasan’la Haçlı Ordusu komutanının baş başa bir kavga sahnesi var. Oradaki temel yanlışları bir kenara bıraktım; tamamı kamera oyunu. İnsan baktığı zaman heyecanlanamıyor. Oyuncunun yüzünden o elektriği alamıyor çünkü. O kavgayı dibine kadar yapmayan adam, duygusunu geçiremez. Biz zamanında her şeyi kendimiz yapıyorduk. O yüzden hayran kaldığım bir yapım yok.
Peki, sizin o insani maharetinizin üzerine, onu destekleyecek teknolojik imkânlar da olsaydı fena mı olurdu yani… Ben insan duygusunun, insan yüreğinin daha üstün olduğuna inanıyorum. Teknoloji işin içine girdikçe insanın duygusu feda ediliyor. Ben insanın feda edildiği işleri sevemiyorum maalesef. Doğrusuyla, yanlışıyla, hatasıyla, masumluğuyla, garibanlığıyla, zenginliğiyle… İnsan, insan, insan… O olmadan her şey eksik. Teknolojiyle insanın bir araya geldiği iyi işler hiç mi yok? Tabii ki var. ‘Truva’ var mesela… Ne güzel filmdir o. Ne çekişmeler var işin içinde, ne aşklar, ne hikâyeler. ‘Cennetin Krallığı’ var mesela. Teknolojinin kralı var orada ama insan hikâyesi de var.
Bu arada oğlunuz ‘Harem’ dizisinde ‘Kare Murat’ rolünü oynuyor. Oynayabiliyor mu sizce?
 Oynuyor, oynuyor. Tabii daha oyunculuk anlamında çok yol alması gerekir ama çalışıyor.
SUPERMEN KOMPLEKSLİDİR 
Riskli de bir rolle başladı. Sizden izin aldılar mı peki?
Yapımcılar almadı. Hiç yanaşmadılar; çok para isteyeceğimi biliyorlar da ondan. (Gülüyor) Diğer tarafta da oğlum var sonuçta; izin vermeyip de ne yapacaktım? Özellikle Murat’ı çok dikkatli izliyorum. Tekrarlarını bile izliyorum. Bu işte var olmak istiyorsa, en iyisi olmak zorunda. Oyunculuk öyle bir meslek; en iyisiysen var olursun, yoksa seni kimse barındırmaz. Riskli de bir rolde oynuyor. Sevimsiz de olabilirdi ama olmadı.
224600_10150295137734409_136071479408_9398422_1929285_n
Hep kahramanları canlandırdınız. Gerçek bir süper kahramanın özellikleri ne olmalıdır? Misal ‘Superman’ sınıfı geçer mi? 
Süper kahraman dediğin; yiğit, cesur, alçakgönüllü, ahlaklı ve merhametli olur. Ezilmişi, hakkı yenmişi korur. Amerika güçlüdür, yenilmezdir, dünyanın sahibidir. Bugün hangi Amerikalıya sorsanız bunu söyler. ‘Superman’; Amerikan kültürünün bu büyüklük kompleksini temsil eder. Amerikan sembolüdür yani; bencildir, emperyalisttir. Bizim kahramanlarımız Malkoçoğlu, Battal Gazi, Kara Murat, Köroğlu; sosyal adaletlidir, barışçıldır, insanidir.

pTakvim2008FilmlerBence Cüneyt Arkın; zamandan ve coğrafyadan bağımsız olarak dünya sinema tarihinin en yakışıklı beş adamından biridir. Bu, o zamanlar üzerinizde bir baskı yaratmıyor muydu; yani insan sokakta yürürken bile iki kere düşünür… 

Önce diğer dördü kim sen onu söyle?
Vallahi dört numaraya kendi adımı yazmak niyetindeydim de şimdi siz böyle sorunca heyecanlandım. 

Sende boy-pos fena değil; kendini beş numaraya al, beni dörde yaz…
Anlaştık. Cidden nasıl bir ruh haliniz vardı merak ediyorum? 
Elimiz yüzümüz düzgündü ama benim öyle ilk gençlik yıllarımda kızlarla çok fazla yakınlaşmam olmadı, olamadı. Yokluk işte. Üzerimizde, başımızda giyecek bir ceketimiz bile yoktu. Tıp fakültesinde okurken bir tane takım elbisem vardı; o da giyilecek gibi değildi. Ara sıra kızların bana baktığını hissederdim ama ne yapayım, utanırdım; elde, avuçta yok çünkü. Cüneyt Arkın olduktan sonra da çalışmaktan stres yaşayacak zamanım olmadı ki. Ben hep şunu bilir, şunu söylerim; benim kuşağım paranın ve şöhretin değerini bilmedi. Misal ben sabahtan akşama kadar çalıştığım, her türlü tehlikeyi göze alarak çektiğim filmden 150 bin lira alırken, arabeskçiler 10 milyon alıyordu. Biz mesleğin kutsallığına o kadar inanmıştık ki, işin kaymağını yemek aklımızın ucundan geçmiyordu.
Sizin yerinize bu işlerle ilgilenecek kimseler yok muydu? 

Benim bir Yahudi menajerim vardı; maddi anlamda o yüzden biraz yırtabildik, o kadar…
Şöhretli, tanınan bir erkeğin kadınlarla şansı daha mı fazla peki?
Şöhret ve yakışıklılık kadının dikkatini çeker. Şöhret demek, gizlilik demektir, merak edilmek demektir. Bunlar kadını tahrik eder. Misal kadın; bir jönün filmlerini izlediğinde, kendini orada yaşanan aşkla özdeşleştirir. Pek çok kadın bunun hayalini kurarken; ünlü ve şöhretli bir erkekle ilişki yaşamak kadının egosunu fena halde yükseltir. Dışarıdan bakıldığında şöhretli erkeklerin işinin daha kolay olacağı düşünülür ama gerçekte tam tersidir; çok azı mutlu olur.

cuneyt arkin betul cureklibaturTelevizyonda her akşam filmleriniz yayınlanıyor. Normalde köşeyi dönmüş olmanız lazım. Hakikaten döndünüz mü? 
Dönemedim maalesef. Politik sistemler devamlı para sahibini korur. Ben şimdi telifi kimden istiyorum? Kanaldan istiyorum; yani sermayeden. Sermaye bana parayı vermemek için elinden geleni yapar. Şimdi ufak ufak o konuda hareketlenmeler başladı ama çok da ümidim yok açıkçası.

Sizin dönemin starlarının arkasında hep işleri organize eden bir kadın figürü vardır. Sizde de öyle miydi durum? Ben bu çekimin bütün detaylarını Betül Hanım’la konuştum mesela… 
Betül Hanım benim profesyonel yaşamıma hiç karışmadı. Ama giyimim, kuşamım, sağlığım hep ona emanetti. Şimdi yaşlandık ya; olur da kötü çıkarız diye işi daha sıkı tutuyor.
Bugüne kadar içinize en çok sinen, en beğendiğiniz işiniz hangisi?

Köroğlu’nu ayrı seviyorum. Hikâyesi, sinema dili, tekniği açısından diğerlerinin arasından hemen ayrılır benim için. ‘Ruşen Ali’ çok sevdiğim bir karakterdir. ‘Komiser Cemil’ ve ‘Yarınsız Adam’la da listeyi tamamlarım.
Peki, bugünün aksiyon çeken isimleri arasında; yanınıza gelip, sadece muhabbet edip tecrübelerinizden yararlanmak isteyenler oldu mu? 

Şimdikiler bizim zamanımızı, bizim yarattıklarımızı görmezden gelmeyi tercih ediyor. Üstüne basa basa söylüyorum; eğer bugün ülkede sinema seyircisi varsa, bunu biz yarattık. Bu tecrübeden, bu bilgiden yararlanmayı bilseler; aslında yanı başlarında müthiş bir hazine var. Komedi oynadım, dram oynadım, aksiyon oynadım, tarihi film oynadım, kahramanı oynadım, eşkıyayı oynadım, akıllıyı oynadım, aptalı oynadım… Ama şimdikiler anlık oyuncu. Bir varlar, bir yoklar..
YAŞLANMAKTAN KORKAR MIYDI?
“Yeleleri uçuşan atımla dörtnala giderken asla yaşlanmayacağımı düşünürdüm. Yıllar akıp gitti. Gözlüğe ihtiyaç duyduğum ilk anda isyan ettiğimi hatırlıyorum. Yaşlılığı asla kabul etmedim; haftada üç kere halı saha maçı yapmaya devam ettim, direndim. Ne zaman ameliyat için üç hafta yatmak zorunda kaldım; o zaman korumasız yakalandım. Yaşlılık vücudumu yenmişti, rezil bir durumdu. Yıllardır aldığım darbelerin acısı o anda çıktı. Bu durum 12 saatlik bir ameliyata götürdü beni. Yaşlılıktan korktum ve engellemek için zaman zaman kendimi yıprattım.”
cuneyt arkin ve atYENİ JÖNLERDEN KİMLERİ BEĞENİYOR?
Yeni jenerasyondan Kenan İmirzalıoğlu ve Kıvanç Tatlıtuğ’u çok başarılı buluyorum. Kenan tam bir Anadolu delikanlısı. Şöhret onu hiç bozmadı. Belli ki oyunculuk konusunda da çalışmalar yapıyor. ‘Karadayı’da oyununu inceltiyor, detaylandırıyor ve zenginleştiriyor. Kıvanç da çok hırslı bir çocuk. Dizisi için adeleli bir vücut yapması gerekiyordu ve o, insanüstü bir çabayla başardı bunu. Öyle kolay değildir; her adam yapamaz.”
ZAMAN MAKİNESİ OLSAYDI?
Zaman makinem olsaydı tek bir seçim yapardım; çocukluğuma gider ve orada kalırdım. Bazı insanlar vardır hep gelecekte yaşamak ister; merak eder dünya nereye gidecek, uçan arabalar olacak mı mesela… Bazıları da geçmişe gitmek ister; hep kitaplardan okuduklarına gözleriyle şahit olmak için. Ben ikisini de istemezdim. Bana çocukluğumu geri versinler yeter. Gerçi o zaman çok yokluk çektik. Çok çalışıyorduk ama gerçekten hürdük bozkırda. Köpeğin, eşeğin, kuzun; böcekler, çiçekler, yağmurlar, bulutlar. O yüzden ne zaman karamsarlığa düşsem, kendimi kötü hissetsem; çocukluğumu hatırlarım. O günlerden biriktirdiklerim bana güç verir. Hayatı hızlı yaşadık. İnişlerimiz de oldu, çıkışlarımız da. Dibi de gördük, zirveyi de. Beş parasız, etrafımızda kimsenin olmadığı zamanları da yaşadık; milyonlar tarafından çembere alındığımız günleri de. Ama ayağımız yerden kesilmedi, umudumuzu kaybetmedik. Çünkü çocukluğumuzda bunu öğrendik. Bozkır bize, ne olursa olsun hayatta kalmayı ve devam etmeyi öğretti.
JAMES BOND MESELESİ GERÇEK Mİ?
‘Adsız Cengaver’ filminin; şişeden cin çıkması, insanın keçi olması, atın insana dönüşmesi gibi trikleri Londra’da yapıldı. Oradakiler beni çok beğenmişler, Londra’ya davet ettiler. Benim o sıralarda Yahudi bir menajerim vardı; Yahudiler sinema sektöründe çok güçlüydü. Beni orada bir tantanayla karşıladılar. Üçüncü ‘James Bond’u arıyorlarmış.
Herhalde rolü kaptım derken, kötü haberi aldım. Türk olduğumdan dolayı bana o rolü vermediler. ‘James Bond’ olamadım ama filmlerim yurt dışında çok ses getirdi. Hatta bir dönem Tahran’daki sinema salonlarının çoğunda benim filmim oynuyordu. Oralara gittiğimde sokağa çıkamıyordum. Şah bizzat emir vermişti, filmlerimin bu kadar gösterilmemesi için. Haklı tabii; İran sinemasının gelişmesini engelliyorduk.
SEVİŞME SAHNESİ NEDEN YOK?

Sen beni bu soruyla tuzağa düşüreceğini mi zannediyorsun? (Gülüyor) Şaka bir yana, ben hep halk kahramanlarını oynadım. Kahramanlar da hayatlarında dikkatli olmak zorundadır. Topluma örnektir çünkü. Ya düşmanla savaşıyordur, ya suçlularla… Ya padişahına hizmet ediyordur ya da kanunlara… Biz oradan oraya atlarken, işin karşı cinsle olan yönünü unuttuk herhalde. Ama hakkımı da yeme; neredeyse her tarihi filmimde bir Bizans prensesi vardı. Kim geçirdi onları sıradan?

34_cneyt_arkin_yesilcam
HAYATI BOYUNCA KAÇ KEZ SAKATLANDI?

Yıllar boyunca, günde en az 16 saat çalıştım. Her filmde 10’dan fazla tehlikeli sahne çekiyordum. Malkoçoğlu’nun bir sahnesinde balkondan ata parendeyle atlamam gerekiyordu. At ürktü, kaçtı; ben yere çakıldım. Sol bacağım felç oldu. Profesyonel atlet bir antrenörüm vardı. Her gün Levent’ten Tarabya’ya koşardım. Sakatlanmaya bile hakkım yoktu; o yüzden sayısını bilmiyorum.

Hayat bana açlıkla başa çıkmayı öğretti

Ortaokul dönemlerimde aileme katkı olsun diye bostan bekçiliği yaptım. Bozkırın ortasında, Allah’ın unuttuğu bir yerdeyiz. İki tane köpeğim, bir tane de sıpam var. Orada, tabiatta olan her şeyi; böceği, çiçeği, toprağı, yıldızları, ağaçları, tarlaları tanıma imkanım oldu. Geceleri karpuzların büyürken çıkardığı seslerle uyurdum. O dönemde insani anlamda müthiş bir zenginlik biriktirdim ve Cüneyt Arkın olarak hayatım boyunca o zenginliği kullandım. Bitmedi… 100 koyunumuz vardı bizim. İki ablam, annem, babam peşlerinden koştururduk. Bir gün koyunlar şarbon hastalığına yakalandı; hepsi öldü. Babam çuvalları eşeğine yükledi ve gitti; mevsimlik işçi olarak. Yarım çuval buğday ve iki tane koyunla döndü. Biz hayata oradan yeniden başladık. Bütün zorluklarla başa çıkmayı ve pes etmemeyi orada öğrendim ben. Bu benim bilinçaltımda bir davranış şekli olarak yer etti.

KOLAYI HİÇ SEVMEDİM 
Misal bana kolay bir senaryo geldiğinde kabul etmiyordum, ‘Bunu herkes oynar’ diyordum. Hayatım, başka insanların yapamayacağını düşündüğüm şeyleri yapmakla geçti. Hayat bana açlığı öğretti. Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin. Hayat bana açlığı ve açlıkla başa çıkmayı öğretti. Sonra İstanbul’a tıp fakültesinde okumaya geldim. Cebimizde 5 kuruş para yok tabii. Sirkeci’de hanlarda kalıyorum. Yılmadım, savaştım. Umudumu kesmemeyi öğrendim. Sonra bir sabah uyandım ki Cüneyt Arkın olmuşum…
SAVUNMA SANATLARI İNSANI KORUR MU?
“Savunma sanatları başkasına zarar vermek için yapılmaz, insanın kendisine olan saygısını artırmak için yapılır. Misal karate müsabakaları öncesinde sporcular bir hareket yapar. Bu, az sonra dövüşeceği insana ‘Seni seviyorum, sana saygı duyuyorum’ mesajı vermektir. Karate güç gösterisi değil; insana sevgi ve saygıyı öğrenme sanatıdır aslında. Bu, benzer tüm disiplinler için de geçerlidir. Bu yüzden gençler eğer savunma sanatlarına başlayacaksa; sokakta birilerini pataklamak için değil, öncelikle kendilerine, daha sonra karşılarındaki insana saygı duymayı öğrenmek için başlasın.”
ROL ALDIĞI FİLM SAYISI 287
Ailenin bildiği ve kayıt altına aldığı rakam bu ama diğer filmleriyle beraber sayının 400 civarında olduğu düşünülüyor.
www.derslerikurtaranadam.com
“Oğlum Kaan, bir İnternet sitesi fikriyle geldi bana. Öğrenciler burada, kendi tuttukları ders notlarından para kazanabiliyormuş. Kendi beş parasız öğrencilik yıllarım aklıma geldi, destek verdim.”
Kaynak: Sabah Gazetesi
DKA cuneyt vurusu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir