Belgin Doruk makyajı
Pamuk bir cilt Belgin Doruk olmanın ilk şartıdır. Bu yüzden ten renginden daha açık, beyaza yakın pudralar kullanılabilir. Büyük puflar yardımıyla yüze bolca boca edilmek suretiyle uygulanır. Ne kadar beyaz o kadar iyi. Ok gibi kirpikler ve keman gibi kaşlarsa ikinci altın kuraldır. Hiçbir rimel yeterli olmayacağı için en uzun takma kirpikler ve kaş boyalarıyla gözlere muazzam şekiller verilir. Türkan Şoray görse kıskanır. Bir de gül rengi bir ruj sürüldü mü minik dudaklar belirginleştirilmiş olur. Artık rahatça “ama kujum” denilebilir. Bu makyajın tamamlayıcısı, can damarı tabi ki Belgin Doruk benidir. Bu benin özelliği dudağın hemen yanında, gamzelere yakın bir yerde olmasıdır. O dudaklar oynadıkça ben de “gel gel” yapar. Son olarak pompalı parfüm şişesinden iki fıs alındı mı makyaj tastamamdır. Artık gelsin filmler, gelsin İstanbul beyefendileri.
Belgin Doruk sesi
Adalet Cimcoz’un seslendirdiği, hafif burundan gelen bir ses tonudur. Ona çok yakışır. “Dadı, bu akşam canım ıstakoz yemek istemiyor” şımarıklığında, zırlak fakat bir o kadar da karakteristik bir sestir. Bu sesle dünyanın bütün hizmetçileri dize getirebilir. Fakat bıçkın delikanlılar üstünde fazla etkili değildir. Onlar daha çok Fosforlu Cevriye sesini severler. TSM söyledi mi titretecek sesi. Saçları yana taranmış, gözünde bir damla yaş olan, nanemolla beyefendiler ise bu sese bayılır. Eh, Belgin Doruk’u da, Erol Taş’ı seslendiren Sadettin Erbil’in seslendirmesi düşünülemezdi herhalde.
Belgin Doruk stili
Balık etli olmak bu stilin başlıca kaidesidir. Kadın dediğin hükumet gibi olmalıdır. Sarıyer’de iki tur attı mı, o kalçaları salladı mı tüm kornalar onun için çalmalıdır. Belgin Doruk modasını; kalem etek, büyük şapka, retro güneş gözlüğü ve dolgu topuk ayakkabılar olarak özetlemek mümkündür. Saçlar her zaman kabarık ve küttür. Mümkünse her şeyin puantiyelisi seçilir. Zarif bir yürüyüşle ve şapka altından göz süzerek potansiyel kocalara mavi boncuk dağıtılır.
Bir kadın yer geldi mi salon hanımefendisi olmalı, yeri geldi mi Şoför Nebahat olabilmelidir. “Çek arabanı!” da diyebilmeli, gök gürültüsünden de korkabilmelidir. Belgin Doruk’ta bunların ikisi de mevcuttur. Yer yer yüzünde bir karış motor yağıyla dolaşır, yer yer köşkün bahçesinde güneşlenir. Ama onunla asla öpüşemezsiniz. Ona gecekonduda çamaşır yıkatamazsınız. Onun sutyen askısını asla göremezsiniz.
Ayhan Işık aşkı
Belgin Doruk; Zeki Müren’le flört eder, Göksel Arsoy’la maceradan maceraya atılır fakat Ayhan Işık’la fırtınalı bir aşk yaşar. Ayhan Işık’la enerjisi apayrıdır. Adeta birbirleri için yaratılmışlardır. Birlikte Bebek’te pastaneye gider, Emirgan Korusu’nda yürüyüş yapar, upuzun dikdörtgen masalarda yemek yerler. El ele tutuşmazlar, bir kerecik öpüşmezler ama çocukları olur. Keşke gerçek hayatta da evlenseymişler.
Yıldız kişilik
Tam bir drama queen’dir. Eğer Belgin Doruk’sanız ya sinema güzeli olmalısınızdır ya da yapımcı karısı. O emreder, bütün şipşakçılar sıraya dizilir. Ses dergisi fersah fersah onun fotoğraflarını yayınlar. En cici pin-up’lar onu kıskanır. Zaten annesi de onu yerli Rita Hayworth olsun diye yetiştirmiştir. O bizim kartpostal güzelimizdir.
Dark side of Belgin Doruk
Belgin Doruk’un nahoş tarafını pek görmek istemeyiz. Kilo alıp, zayıflama hapları içmek akla “Requiem for a Dream”i getirir çünkü. İntihara kalkışmak ise Marilyn Monroe’yü. Belgin Doruk’un o tarafı için Bircan Usallı Silan’ın “Küçük Hanımefendi Belgin Doruk Acı Dolu Yıllar” kitabı okunabilir. Tabi Yeşilçam’ın pembe dünyasından çıkıp, realitenin demirsi tadını deneyimlemek istiyorsanız.
Görseller için çok şey bilen kız Dilek’e teşekkür ederiz!