Tozlanmış Hazinelerin Mabedleri ve Fanzinler – Deniz Kitabevi D-TONE

d tone banner

Tozlanmış Hazinelerin Mabedi Deniz Kitabevi

’90ların ilk yarısı bir Kadıköylü olarak, Beyoğlu ile artık iyice arkadaş olduğum yıllardı. Pek mekanla da muhabbet edip tanışmamıştım. Ama her daim uğradığım Metin Demirhan‘a kızıp “Sende çok pahalı be abi bu kadar da olmaz” diyip, dükkandan çıkıp Atlas pasajının üst katında şans eseri Deniz Kitapevi ile ilk tanıştığım günü dün gibi hatırlarım.

Deniz’den acayip tırsmıştım. Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum diye düşünüyordum.

O gün “Sadece bakıyorum dükkana” diye üstün körü bakınıp çıkmıştım dükkandan.

İkinci kez gittiğimde bu adam psikopat olabilir demiştim. Müzik konusunda ukala olduğunu düşündüğüm için yine bulaşmamıştım ama, dükkan önüne iliştirdiği Cüneyt Arkın Bombacı afişinin bir aşağı kattan yarı fiyata satıldığını görünce afişi hemen almıştım. “Belki de fena adam değildir” diye içimden geçirdim. Üç ay sonra rahatça sorular sorabileceğim, müzik tavsiyeleri ile müzikal zevkimi yönlendirecek iki kişiden birisi olacağını bilmeden (diğeri de Murat Beşer‘dir).

Müzik dükkanlarının, eskicilerin ve sahafların böyle garip bir dünyası vardı. Çok kızdığınız bir  dükkanda ortak zevki yakaladığınız anda çok yakın iki dosta dönüşebilirdiniz. Biraz önce gözünü para bürümüş diye kıl olduğunuz o insan bazen size dükkanın anahtarını bırakacak hale gelebilirdi. Tabi Deniz bu konuda şahsına münhasır bir adamdır. Ben uzun süre Deniz’in Atlas pasajındaki dükkanını didik didik ettim. İlk Dünyayı Kurtaran Adam lobilerimi ondan aldım, genellikle sessiz bir müşterisiydim. Sonra bizim radyo programına verdiği destek ve haftada en azından bir kere uğradığım bir mabede dönüşen dükkanı…

Beyoğlu’ndan koptuğuktan 6 yıl sonra dükkanın kapandığını öğrendim. Sonra şans eseri yolda karşılaştım ve sanırım o zamandan beri de peşini bırakmıyorum bu güzel insanın.

Önem sırasını bilemem, yani pek çok insana göre değişecektir ama benim için tozlanmış hazinelerin mabedleri içerisinde çok önemli bir yeri vardır. Açıkcası Deniz’i daha yakından tanıdıkça ve yakın dostlardan dinledikçe o 90lı yıllarda kaçırdığım pek çok muhabbete de içim yanar. Ama yüreği geniş birisi Deniz. Onunla yaptığım bir söyleşiyi Sinematik Yeşilçam okuyucuları ile de paylaşmak istedim. Şimdi yeniden Deniz Kitabevi geri döndü.

Deniz kitapevi dönmüşken istedim ki kaybettiğim zamanı bu aşağıdaki muhabbet ile sizlerde kapatın.

img064

Utku Uluer: Deniz seninle tanışıklığımız benim yeniyetme dönemlerİme denk geliyor. Bu gün farkına vardım ki öyle fazla derin muhabbetlere girmemişsiz başlarda… O yüzden benim için ve seni tanımayan insanlar için senin Deniz kitabevi maceranı açalım mı biraz?

Deniz Pınar: Üniversite yıllarımda Beyazıt’da İstanbul Üniversitesi ile Sahaflar Çarşısı arasındaki bit pazarından plak toplamaya, daha sonrasında da plak tezgahı açmaya başladım Pazar günleri. Murat Beşer, Apaçi Ayhan Abi, Led Zeppelin Yaşar, Zappa Çetin, Balıkçı Güray gibi insanlarla orada tanışıp, dostluk kurup, müzik hakkında konuşmaya, ilham almaya başladım. Daha sonra Galipdede Caddesi Tünel‘deki Agah Karaburçak‘ın Karma Kitabevi sahaf dükkanında bir yandan çalışıp, bunun karşılığında plaklarımı sergiledim, sattım. Bu sahafın karşısındaki Pera Kitabevi’nin eski sahibi Talya Nomidis’den yüklü miktarda bir plak arşivi aldım. Daha çok caz ve klasik müzik ağırlıklı olmakla birlikte, bizim Türk beat ve psychedelia’sına ait birçok nadir 45’lik de bunların arasındaydı. Aynı dönemde artık kendi yerimi açmak için etrafa bakarken, Narmanlı Yurdu‘nu keşfettim. Caddenin kalabalığından uzak, 50’den fazla kedili, pek işlek de olmayan çok güzel bir avluda 8 metrekare bi yer tuttum.

Zaman içinde Deniz Kitabevi, İstanbul’un alt/karşı kültürlerinin bir nevi kalesi görevi gördü. Uğrayan insanlar burayı bir şekilde benimsedi, burda vakit geçirmeye, düzenli olarak gelmeye başladılar. Bunlar arasında Zen grubunun elemanları, daha sonra Replikas‘ı kuracak arkadaşlar, çeşitli punk/noise gruplarından insanlar vs. de vardı. Bu toplulukların konserlerinin tanıtımını yapar, afişlerini, sticker’larını vs. asardık. Henüz internet diye bir şeyden bahsedilmediği için de; elimize geçen başvuru kaynakları, kitaplar, dergiler vs.’yi fotokopiyle çoğaltır etrafa arkadaşlara dağıtırdım. Hatta çoğu kez kitabın aslı değil, fotokopisi geçerdi elimize. Örnek olarak Indie Müzik Ansiklopedisi, Rapid Eye (Cinema of Transgression, Experimental Cinema vs. hakkında), Incredibly Strange Films gibi şeyleri verebilirim. Diğer taraftan da Esat Başak, Naki Tez, Murat Ertel ve Yahya Madra ortaklaşa Mondotrasho fanzinini yapmaya başladılar. Bunun ardından da Hakan Seyrek‘ın Fantazin‘i, Hilmi Tezgör‘ün Antoloji‘si, Gökalp Baykal‘ın Diplo Docus‘u, Serhat‘ın Güzel’i, çeşitli punk/noise fanzinleri geldi. Dükkan çevresinde bulunmayı seven grupların demo kasetlerini de bulundururdum. Zen, No Room, 2/5BZ ilk aklıma gelenler.

img063

Utku Uluer: O zaman günümüzde Deniz kitabevi sadece bir dükkan değil Seksenler ve Doksanlar alt/karşı kültürünün tarihi için bir nevi müze görevini görüyor diyebiliriz… Atlas pasajı en uzun süreli dikkan mı oldu?

Deniz Pınar: O kadar da iddialı bir şey söylemek istemem pek aslında. Ama bahsedilen alt/karşı kültürün bu dükkan çevresinde geliştiğini söyleyebilirim belki. Müze derken mesela şu taraftan olabilir. O dönemde elimdeki başvuru kaynaklarını herhangi bir ticari karşılık beklemeden arkadaşlarla paylaşırdım. Onlar da bende olmayan şeyleri dükkana getirirler, paylaşırlardı. Esasında dükkanın bugünkü hali daha çok bir karşı kültür müzesini andırıyor.

D-Tone‘nin duvarları o döneme ait konser posterleri, flyer’lar, çıkartmalar, demo kasetler ile dolu. Özellikle punk, post-punk, no wave, gothic, industrial müzik hakkında bildiklerimizi Kemal ağbi’nin (Kemal X/İngiliz Kemal) getirdiği plaklara borçlu olduğumuzu söyleyebilirim. Bu konularda hiçbir fikrimiz yokken, ’80 başlarını İngiltere’de geçirmiş Kemal Aydemir abimiz oradan topladığı plakları getirdiğinde ne olduğumuzu şaşırmıştık. Kasetlere kaydetme yoluyla da bunları birçok insana ulaştırmaya çalıştım.

Şunu eklemeliyim, en uzun süren Narmanlı Han’daki Deniz Kitabevi’ydi.

img021Utku Uluer: Ben hem kadıköylü olduğum için hem de yaştan dolayı Narmanlıya yetişemedim

Deniz Pınar: Narmanlı avlusu ve dükkanın hemen karşısındaki eski kuyunun başı herkesin huzur bulduğu, zaman geçirmekten çok hoşlandığı bir yerdi

Kahve ile çayı hiç eksik etmezdim. Hatta Mondotrasho’lardan birinde Esat beni Kaptan Haddock‘a benzetip, elimde kahve termosuyla resmetmişti. Tabii akşama doğru Binboğa votka ve yaz aylarında da rakı sofralarımız olurdu.

Utku Uluer: Sanırım kalıcı olma durumu  doksanlarda değişmeye başladı. Dükkan senin değilse zaten bir şekilde yerini değiştirmek zorunda kalıyorsun. Beyoğlunun iyi günlerinde bu durum bir dinanizm getirirken günümüzde sadece alt kültüre bir darbe oluyor. Mesela Ergun Hiçyılmaz‘ın da dükkanının yeri değiştirmiş. Beyoğlu’nda artık böyle yerler istenilmiyor mu sence?

Deniz Pınar: Evet haklısın bu konuda ’90 sonlarına doğru yer değiştirmeye mecbur oldum. Kiram çok yükselmişti. Atlas Pasajı o dönemle şimdiki kadar revaçta değildi ve daha ucuzdu kiraları. İçindeki dükkanlar da daha çok belli konular üstünde uzmanlaşmış yerlerdi. Rahmetli Metin Demirhan‘ın Atılgan‘ı Suat Bilgi‘nin Çalıntı’sı, buranın ilk vintage kıyafet dükkanlarından Aslı, Ünver ve Emin’in Mod’u gibi. Zaman içinde pasajdaki dükkanların hepsi birbirine benzemeye, hediyelik eşya, trendy tişört, kıyafet vs. zatmaya başladılar.

Son dönemlerde de yine bir konu üzerine uzmanlaşmış dükkanlar azalmaya, kapanmaya veya daha ucuz yerlere taşınmaya başladı. Örnek Pera Kitabevi, Ergun abinin dükkanı gibi. Mesela benim zun zamna sonra geçtiğim yerim de baya endüstriyel, gürültülü, tiner kokusu eksik olmayan bir pasajın 4. katında küçük bir oda idi.

Utku Uluer: Aslında son 15 yıldır bütün beyoğlunda olan konsept senin Atlas pasajındaki D tone’nin tarzının daha ticari şekilleri gibi. Vintage’in İstanbuldaki atalarından birisi senin dükkan.

Deniz Pınar: Atlas’daki dükkanın nadir film posterleri ve o dönemdeki indie müziği sunumuyla bir farkı vardı sadece.

img012Utku Uluer: Sana hep sormak istediğim bir soru var aslında… Sahaf, eskici, koleksiyoner arşiv gibi kavramlar pek yerine oturamamış kavramlar Türkiyede. Mesela sana eskici desem yanlış mı olur? Tamam Vintage cuk diye oturuyor ama Eskici kelimesinide severim ben. Yine çoğumuz için eskici, sokakta “eskiler alırım eskici” diye bağıran adamlardı.

Deniz Pınar: Hiç yanlış olmaz mesela beni tanımayan, dükkanı bilmeyen insanlara, ne iş yapıyosun diye sorduklarında eskiciyim diyorum zaten. gayet doğru. Ayrıca eskiden beridir bit pazarlarını çok severim, çöpten çıkan şeyler hep ilgimi çekmiştir. Çöpçü müsün derlerdi bazen eskiden… hehe

Utku Uluer: Ama sahaf deniyor şimdiler… Hatta komik birşey diyeyim deniz kitabevi demek birazda garip geliyor. Sonuçta müzik yönün daha ağır basıyor gibi…

Deniz Pınar: ahahaha haklısın ama o dönemde plaklarla birlikte kitap da çok ağırlıktaydı dükkanda. Bir de sahaf yanında yetişmeyim ben fakat daha sonra gittikçe plaklar ve kasetler kitaplardan fazla hale geldi.

Utku Uluer: Bir dakika bilmediğim bir noktaya geldik şimdi. Bir sahafın yanıda yetişmiş olduğunu bilmiyordum… Istanbulda yok olan en öenmli değerlerden bir tanesinin usta çırak ilişkisi olduğunu yazarım.

Deniz Pınar: Çok uzun süre olmasa da nerden baksan bir iki yıl Agah’ın Karma Kitabevi’nde çalıştım. ondan ve tam karşımızdaki Pera Kitabevi‘nden baya şey öğrenmiştim kitaplar ve sahaflık hakkında. Bu arada sanırım yanlış yazıyoruz, doğrusu sahhaf imiş. Fakat sadece kitaplar hakkında değil, müzik ve filmler hakkında da hep başka abilerimden öğrendiklerimle yetişmişimdir ve her zaman belirtirim. Örneğin İngiliz Kemal ağbi, filmler hakkında Geceyarısı Sineması dergisi ve Kaya Özkaracalar ile rahmetli Sadi Konuralp gibi…

………..

Sonra bu sohbet sürerken bir baktık Deniz’le apayrı yerlere gitmeye başlamışız. Sohbeti sonuçlandırıyım diye bir iki kere daha muhabbet açtık ancak tam toparlanmadı, doğal olmadı ben de bu tanıştırma muhabbetini bu şekilde noktalamaya karar verdim. Konuşacak çok şey var Denizle ama hepsini ayrı ayrı temalarda ele almak en doğrusu sanırım….

Deniz yani D-Tone “Deniz Kitabevi”  yepyeni bir yere taşındı şimdi. Eski dogstar’ı bilenler için kolay bulunacak bir adres: İstiklal Caddesinden Galatasaray Hamamı’nın sokağına girip, ilk sağ sokağa sapınca, sağdaki ilk apartmanın “Çalış Apt.” 5. katında sağdaki kapı (Çukur Meyhane ve Şehir Meyhanesi’nin tam karşısı, Urban Cafe’nin iki yanı). Kuloğlu Mah. Kartal Sok. No: 2 Daire 10.

deniz kitabevi yeni adres

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir