Ümit Bayazoğlu’nun kaleminden Seher Şeniz
Seher Şeniz 1984 yılında, akıbetinin ilk tecrübesini yaşadığında 36 yaşındaydı. Devrin magazin sayfalarına göre, “bin bardak suda dört tüp Mogadon eriterek” intihara teşebbüs etmişti. (Mogadon’un bir kutusu kafa yapardı, bunu alkolle “çakan” pembe pembe köpürür ve her şeye gülerdi. Reçetesizdi. Foyası meydana çıkınca piyasadan çekildi.)
Dört kutu Mogadon’u deviren Seher Şeniz ertesi gün gazetecilere evinde randevu verdiğini unutup ölmeye yattı. 29 Haziran 1984. Genellikle randevularına çok lakayt olan gazeteciler Seher Şeniz’e gelince çok dakiktiler. Bu sayede kurtuldu. Mahalle muhtarı ve komşularla kapıyı kırıp içeri girdiklerinde bakışlarında mana kalmamıştı. Alelacele Amerikan Hastanesi’ne kaldırıldı. Ancak 12 saat sonra yaşamda olduğunun işaretlerini vermeye başladı. Gözünü açar açmaz nerede olduğunu sordu. Sonra “ölmek istiyorum” diyerek başını öteye çevirmişti.
Seher Şeniz kendisinden umulanın aksine, saklı ve patırtısız bir özel yaşam sürüyordu. Üstelik sansasyonalitenin hedef kişisi olduğu halde, aşkları oldukça az yer alıyordu manşetlerde. İlk intihar girişimini “evli bir hayırsız” yüzünden yaptığına dair dedikodular dolaşmıştı ortalıkta. Güya adam Şener’den de nikâhlısından da geçemiyormuş. (Türkan-Rüçhan, Fato-Memduh ve mağdurları türü bir ilişki moda o zaman.)
İlk evliliğini 16 yaşındayken İzmir’de yaptı. Bir yıl sonra ayrıldı. Kızlık soyadı Başdaş’tı. İkinci defa Amerikalı Anthony Wilkins’le evlendi. Sonra Teknur Kiraz’la -evli miydi orası meçhul- geçen beş yıl. Hepsi bu.
Röntgencileri hayal kırıklığına uğratacak, ama, beklentinin tersine, onun iskambil destesi gibi kalabalık sevgilileri olmadı. Yalnız bir ara 80′lerde “Krallar”a karşı zaaf gösterdi. “Traktörcüler Kralı” Osman Hattat, “Gazinocular Kralı” Fahrettin Aslan’ın veliahtı Sacit Aslan ve “Elmas Kralı” Tosunyan. Ancak kralların üçü de kof çıktı, hiçbiri onu fethedecek çapta değildi.
Seher Şeniz’in intiharına hemen hemen bütün gazeteler birinci sayfalarında yer ayırdılar. “Dansözün trajik akıbeti”ne ilgi çok büyüktü. İntihara iltifat ve iltimas… Kerli ferli köşe yazarları bile iç geçirerek onun için hissettiklerini kaleme aldılar. O gün İlhan Selçuk, Hasan Pulur, Mehmet Altan sütunlarını Seher’e ayırmıştı.
Komşularına “Avrupa’ya gidiyorum” diye mesaj bırakmıştı. Abisi Turhan Başdaş’a da aynı yalanı söylemiş, o yokken göz kulak olması için evinin anahtarını yollamıştı. Üç gün sonra abi kardeşini evinde, başucunda bir mektupla ölü buldu. Mektubunda ölümünden kendisinin sorumlu olduğunu ve dini tören istemediğini yazıyordu. Ancak yakınları onun bu son arzusunu yerine getirmediler.
Gazeteler böyle diyordu. Tanımlanamayan, tahlil edilmeye muhtaç, şaşırtıcı bir gözyaşı seli oluştu arkasından. Çünkü kırılan, ateşli ve anlamlı hareketlerin sonsuz değişimini yansıtan bir kaleydoskoptu. Adı dudaklarda krema, pudra şekeri lezzeti bırakarak çoğaldı Seher Şeniz… Derin, yoğun, doğurgan ve tamamen Şarki Seher Şeniz.
Onun dansı, yasak olanla olmayan tüm fiiller arasında gidip gelen bir danstı. Karıştırmayı, öğütmeyi, soğurmayı içeriyordu. Kalçalarından kıvılcımlar saçardı! Baldırlarını titreterek çömelir, omuzlarını titreterek yerden kalkardı. Büyülü liriği insanda hoş bir uyuşukluğa neden olurdu! Onun dansı söğüt dallarının rüzgârda salınması gibiydi.
Ateşin yavaşça sönen ışığında şallara bürünmüş, gülücükler saçan bir dansöz geldi, karanlığı altına çevirip bu âlemden çekip gitti. 9 Eylül 1991
Kaynak: Uzun İnce Yolcular, Ümit Bayazoğlu, YKY, S.63-66