SİCCİN
KORKU SİNEMAMIZ CİNLERE EMANET…
Özellikle son birkaç aydır sinema salonlarımız yoğun bir cin taaruzu altında kaldı. Bir süre sonra nitelikleri ve içerikleri birbirine bu kadar benzeyen yapımlarla haşır neşir olmamız da “cin furyası”nı salt salon dolduran ticari bir oyuncak olarak görülmesinin de katkısı büyük. Bir taraftan baktığınızda, evet nefes alıp verdiğimiz coğrafyanın korku geleneği bu yapı üzerine kurulu… İyi güzel de bilmemkaç bin yıllık geleneği süzüp çıkardığımızda elimizde sadece “büyü” mefhumu mu kalıyor peki?
Hiç kuşkusuz türün ülkemizde canlanmasını sağlayan isim Hasan Karacadağ. Onun yakalamış olduğu damar bir şekilde kendi sinemasının ticari gediklerini kapatıp, yönetmenin ekonomik imkânlarını da genişletmesini sağladı. Fakat teknik anlamda her filmiyle kendine has teknik denemelere baş vuran Karacadağ cephesinde de türün ezberine tokat atacak herhangi bir hamle yok!
Bu noktada yönetmen Alper Mestçi için ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Mestçi, yerli korku sinemasına aynı noktalardan saldırmayı kendine yeni bir “eğlence trendi” olarak belirleyen, mavra düşkünü seyircinin bile ciddiye aldığı ilk korku filmi Musallat’a imza attı neticede. Bu bağlamda da, ülkedeki korku – gerilim izleyicisinin nazarında kredisi oldukça sağlam! Her ne kadar çok yönlü bir yönetmen olarak, kamera arkasına geçtiği komedi filmleri sert eleştirilere mağruz kalsa da, söz tür sinemasına geldiğinde ciddi bir işçilikle çıkıyor karşımıza Mestçi!
Biraz da bu sebeple Siccin’i daha izlemeden farklı bir köşeye yerleştirmemiz oldukça normal. Her ne kadar Musallat 2, öncülünün birdenbire yükselttiği çıtanın altında kalmış olsa da; Mestçi’nin türü gerçekten ciddiye alarak kolları sıvadığını kabul etmeyen kalmamıştır artık!
Gel gelelim karşımızda yine büyü temalı bir film var. Bundan sıkıntı duymalı mıyız emin değilim. Şöyle söyleyebiliriz belki, eğer ki son birkaç yılda sinema salonlarımıza ittirilen hemen hemen tüm korku filmlerine şans tanıdıysanız; niteliği ne olursa olsun bu içerik sizi de kusturacaktır ona şüphe yok. Fakat türün ülkemizdeki örnekleri çok ender şans tanıyan bir izleyiciyseniz Siccin’in sizi tatmin etmesi muhtemel!
Peşin peşin itiraf etmek gerekir ki karşımızda her anlamda türün geleneklerine saygıda kusur etmeyen bir yapım duruyor! Fakat yine de uyarımızı yapalım; yerli korku sineması söz konusu olduğunda saatlerini otomatikman gülmeye ayarlayan izleyici için burada kesinlikle avuntu yok! Fakat atmosferinden, detaylı görüntü işçiliğine kadar her anlamda; hem ele aldığı meseleyi hem de yine izleyicisini ciddiye alan bir “Mestçi usulü korku mahsulü” var karşımızda! Bir arabaya iki tane genç oyuncuyu sokuşturup, kırsaldaki bir eve yollamayı “korku filmi yapmak” olarak gören pazar zihniyetinin çok çok dışında bir iş!
Siccin, artık bir başka korku – gerilim sineması geleneğimiz haline geldiği üzere, gerçek bir öyküden beyazperdeye uyarlanan bir başka “büyü hadisesi”. Evet evet hem büyü mevzusunun hem de “gerçek bir öyküden uyarlanma” dalaveresinin suyunun çıktığı bir dönemde olduğumuz doğru! Peki Siccin’i bu konuda benzerlerinden ayıran tam olarak ne dersiniz? Tabi ki büyü konusunu öyküyü iteklemek için bir çıkış noktası olarak kullanmaktan ziyade; öykünün tam ortasına yerleştirmesi. Çok ilginç ama Büyü adından bir filmimiz olmasına ya da karşımıza konulan her korku filminin bu fikir üzerinden ilerletilmesine rağmen, öykünün tamamını büyü üzerinde şekillendiren bir yapım çıkmadı bu coğrafyadan! Bu rota, diğer kafası karışık ve neyi ne zaman göstermesi gerektiğini bilmeksizin, saçma sapan hamlelerle izleyiciyi durmadan meselenin özünden uzaklaştıran korku – gerilim filmlerimize örnek teşkil etmeli! Nitekim yönetmen Mestçi, filmi şekillendirdiği konudan uzaklaşmamayı başararak derli toplu bir örnek sunuyor önümüze. Çok da büyük bir mesele anlatmaması, kelimenin tam anlamıyla ekonomik olması da filmin dağılmasını engelliyor.
Siccin, yukarıda da değindiğim gibi oldukça bilindik olan konuya ev sahipliği yapıyor aslında. Sevdiği adamı kendisine bağlamak için, her şeyi göze alan genç bir kadının yaptırdığı “domuz büyüsü” nün trajik sonuna doğru ilerleyen öyküde Mestçi, son derece detaylı bir biçimde bu büyünün uygulanma sürecini servis ediyor izleyiciye. Bunu da salondaki izleyiciyi filmden uzaklaştırmayan bir atmosfer, son derece sağlam bir ses kurgusu ve göz okşayan planlarla besliyor. Nihayetinde ortaya çıkan işin orijinal olduğundan söz edebilmek pek mümkün olmasa da, türün inceliksiz örnekleriyle şifayı çoktan kapmış olan korku severleri ödüllendirmeyi başarıyor.
Filmin elbette önemli kusurları da var ki, coğrafyamızdan perdah olan hemen hemen her korku filminin ortak handikabı olan oyunculuklar bu kusurların zirve noktası! Neyse ki filmde bu kusuru görmezden gelebileceğimiz önemli bir telafi de mevcut. O da küçük oyuncu Merve Ateş’in, izleyiciyi hayretler içerisinde bırakan performansı! Bunun yanında joker maiyetinde, başrol oyuncusu Pınar Çağlar Gençtürk’ün de katkılarını görmezden gelebilmek mümkün değil! Daha önce Tamaya: İfrit filminde de izleme şansına sahip olduğumuz Aydan Çakır’ın ete kemiğe büründürdüğü “kötücül büyücü” grafik anlamda ürkütücü, alabildiğine karanlık fakat zaman zaman da parodiye göz kırpan bir profil çiziyor.
Sözün özü odur ki; Siccin, fazla girintisi çıkıntısı olan bir film değil ki, lezzeti de buradan geliyor aslında. Adet olduğu gibi yine türün klişeleriyle barışık olan izleyiciye hitap ettiği gibi, oldukça erken tahmin edilebilir finaliyle de “sürpriz son ile izleyiciyi dumura uğratma” gayesi taşımadığını hatırlatıyor. Bu açıdan bakıldığında da, uzun sayılabilecek süresinin kalibresini dengeli bir biçimde dolduran fakat süratli finaliyle de “bir şeyler eksik olmuş” havası yaratan bir korku mahsulü var karşımızda!
Sinematik Yeşilçam için yazan Fatih Yürür (2014)
Filmin Fragmanı