260 Yeşilçam filmi bu meyhanede çekildi

yesilcam_filmi_bu_meyhanede_cekildi_h70538

Yönetmen Ezel Akay sinemanın estetiğini bu kez Agora Meyhanesi’ne taşıdı. Balat’ın o tarihi dokusu içerisindeki meyhaneye konuk oluyor ve başlıyoruz tatlı sohbete… Agora Meyehanesi’nin yeniden doğuşundan, Balat’ın ruhuna ve tabiî ki sinemaya kadar pek çok konuda “muhabbetin dibine” vuruyoruz…

Agora Meyhanesi fikri nasıl çıktı?
Dört ortak kurduk. Amatör olarak ara ara yemek yapıyordum ama aslında hiçbirimiz yemekten para kazanmıyorduk. Derken bir “Osmanlı Rum Meyhanesi’ni neden canlandırmayalım?” fikri doğdu. Bir içki firmasına da bize sponsor oldu. Burayı kendi filmimizin dekorunu yapar gibi yeniden yaptık. Mekan hem tarihi hem de tarihi bir bölgede olduğu için bizde hiçbir yerine dokunmadan sadece sıvalarını düzelttik. Balat’ın ruhuna ait olsun ama sakil olmasın dedik. İnsanlar buraya geldiklerinde çok sosyetik bir yere geldik diye rahatsızlık ve gerginlik içinde oturmasınlar, birlikte muhabbet edilen bir atmosfer yaratalım dedik. İçki bahane; asıl amacımız tatlı bir muhabbet yaratmak.

“Mahalle kültürü binalardan oluşmuyor”

meyhane 3Genelde tarihi mekanlar yıkılıp rezidanslar yapılıyor. Siz ise buranın tarihi dokusunu koruyarak yeniden hayat verdiniz. Peki nedir buranın hikayesi?
260 tane Yeşilçam filminin meyhane sahneleri burada çekilmiş. Oyuncular, yönetmenler entelektüeller, politikacılar ve çevre esnafı çok sık gelirmiş… Bir Rum beyefendisi aynı zamanda bir rehber olan Hiristo Dolidis buranın adını yüceltmiş. Dolidis 2 yıl önce 90 yaşında vefat etti. Yani üç nesilde 80 yaşın üzerinde yaşamışlar. Demek içki öyle sağlığa zararlı değilmiş. Rum bir aile tarafından kurulmuş, 124 yıllık bir meyhane. İlk olarak Marmara Adası’nın şaraplarını buraya getirilmiş. Daha sonra 6-7 Eylül olayları sırasında yanmış ama aile direnmiş. Bir yıl sonra tekrar inşa etmişler ve zaten ‘Agora Meyhanesi’ o yılların şarkısı. İzmir’de yazılmış İstanbul’da bestelenmiş. O şarkıyla burası çok ünlü olmuş.

Artık siz de Balat esnaflarındansınız. Komşu esnafla aranız nasıl?

Çok olgun, görmüş, geçirmiş bir mahalle esnafı var burada. Esnaflığın tadını çıkartıyorum. Zaten burada da oturuyorum. Ağırlıklı olarak 100-150 yıllık Kastamonulu aileler yaşıyor burada ben de Kastamonu doğumluyum. Onu öğrenince biraz daha farklı baktılar. Evden buraya gelene kadar selam verip selam alıp öyle geliyorum. Hiristo Bey’in kardeşi Asteri Bey bir öğürt verdi ‘esnaftan alışveriş yapın’ diye. Biz de buranın inşaatından başlayarak hep esnafla çalıştık.
Balıkçımız yanımızda işkembecimiz diğer tarafta. Bu mahalleyi surla kapatsanız uzun süre dayanır.

sinema-da-yemek-de-hikaye-anlatirc89ffc8688c2a9b37007

Burası kentsel dönüşüm kapsamında bir semt, artık siz de bu mahallelisiniz. Sizce Balat daha ne kadar direnebilecek?
Burası çok fukara bir mahalle. İstanbul’un zengin mahallerinden değil. Onun için her şey çok ucuz. Burada fiyatlar yükselip değiştikçe demografide değişir. Para fukarayı kovar. Diyelim ki; herkesi kovdunuz ve bir otel yaptınız. Mahalle kültürü diye bir şey kalmaz. Mahalle kültürü dediğin şey binalardan oluşmuyor. Burada gece yarısı çocuklar sokaklarda koşar. Hem kanlı bir geçmişi, hem bu kandan olgunlaşmış, artık yeni dünyaya adapte olmuş bir mahalle burası. Kadın ya da erkek değil “delikanlı” bir havası var Balat’ın. Bunlar yok olursa tamamiyle ölür burası.

“Gişe komedileri berbat”
Sinemaya gelirsek bu yıl vizyona giren film sayısı 100’ü buldu. Bunların çoğu da komedi. Mizaha önem veren bir yönetmen olarak nasıl buluyorsunuz filmleri?

Burası 100 yıllık sinema geleneği olan bir yer. Ben bu kadar cehaleti kaldıramıyorum. Azıcık araştırmayla doğru kavramlar seçilebilir. Hangi filmler tutmuş hangi filmler tutmamışa bakarsak filmlerin içerikleriyle ilgili manalı açıklama yapabiliriz. Bu 100 filmden 60 tanesi tutmamış. 100 binin altında, hatta daha iddialı konuşayım 20-30 binin altında kalmış. Olağanüstü kötü gişeler yapmış…. Çoğu gişe filmi ve berbat. Berbat ne demek; en eğlenceli komedi filmlerine gidenler bile gitmemiş, en aptal filmlere gidenler bile gitmemiş. Demek ki halk aptal değil, sinemacılar aptal.

1085174-500-300

Peki neden bu filmler yapılıyor? Çok mu para kazanılıyor?
Seyirci aptal sanılıp sırtlarından para kazanırız diye yapılmış bir takım filmler var. Bu filmler afişinden anlaşılıyor zaten. Afişinde sırıtkan bir adam arkasında da daha garip garip giyinmiş komik duran insanlar varsa bu komedi filmidir. Büyük ihtimalle bir b.ka çıkmayacaktır. Bunu anlıyor seyirci. Buna rağmen bu salaklar kendilerini yapımcı, hatta yönetmen zannederek filmler yapıyorlar ve çok paralar batırıyorlar.

Recep İvedik ile birlikte komedi filmlerinin sayısı arttı. Daha doğrusu gişedeki kazancıyla birlikte komedi kolay yoldan para kazanılır hale dönüştü.
40 kere söyledim hala aptal aptal çıkarımlarda bulunuyor bir takım gazeteciler. Çünkü Recep İvedik bizim ağzımıza eden adab-ı muaşeret kurallarımızla dalga geçen bir karakter. Tam tersine var olan düzenin bitmesini değil o düzenin olduğu gibi çöpe atılmasını talep eden bir karakter.

Hangi yaşam tarzının?
Küçük burjuva ahlaksızlıklarıyla ve vicdansızlıklarıyla dolu bir yaşam tarzı. Edepli davranmak, ahlaklı davranmak, iyi kalpli olmak gibi yalan dolan kavramlarla acayip dalga geçen kendisi de öyle olan bir karakter. Dolayısıyla o da yedi milyon kişi yaptı. Demek ki yaşadığı hayat tarzına karşı bir nefret duyuyor bu insanlar. Yani aslında halkımızdan umut var.

Sinema 100’üncü yılında ama hep güllük gülistanlık yanını konuşuyoruz…
Maalesef Yeşilçam bize hiçbir şey bırakmadı. Onların yüzünden değil araya giren 20 yıllık boşluk yüzünden. Bir nesil değişti yeni nesile bir şey bırakmadı. Onların bildikleri de değişti çünkü.

“1915 Ermeni Tehciri ile ilgili film hazırlığımız var”

Meyhanenin eski hali
Meyhanenin eski hali

Sizin yeni sinema filminiz olacak mı?
Önümdeki iki proje var. Biri komedi diğeri trajik bir hikaye… Levent Kazak’ın yazdığı tarihi bir proje var. Adını vermeyeyim, yakın zamanda haberleşiriz. Tarihi, politik bir komedi olacak. Filmde herkesin çok seveceği bir karakter var.

Trajik olan neyi anlatacak?

1915 Ermeni tehciri ile ilgili Gürsel Korat’ın yazdığı çok güzel bir roman var. Onu uyarlamasını yapacağız. 1915’te Kapadokya’da bir kasabada, define arayan bir Türk berber ile bir demirci Ermeni iki arkadaşın hikayesi.

1915’e nasıl bir mesafede olacak film?

Bir mesafede olmayacağım, direk içinde olacağım. Ermenilerin tehciri o dönemde yapılan katliamlar ilgili bir kasabanın başına gelenler. ‘Görevli subay, bir büyük cani mi yoksa görev adamı mı?’, karar vermediğimiz, büyük kopuşun hikayesi.

Fatih Akın da 1915 ile ilgili film yaptı nasıl buldunuz?
Her acıdan, kamerası oyuncu seçimi senaryosu çok amatörce yapılmış bir film. Özellikle de senaryosu çok dengesizdi. Fatih Akın’ı çok severim ancak şaşırdım, ilk filmini çeken sinemacının amatörlüğü
vardı. Belki çok yeni bir konu olduğu için içinde büyümediği ki hiç birimiz içinde bulunmadık. İşin politik tarafıyla
ilgilenmeye gerek bıraktırmayacak kadar amatörce buldum.

 

Kaynak ve röportaj: Yurtgazetesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir