Yeşilçam’ın son jönü : Tarık Akan

tarik-akan-gulusu

Sinema Yazarı ve Araştırmacı Kaya Özkaracalar‘ın Radikal Gazetesi’nde 9 Şubat 2003 tarihinde yayınlanan yazısını siz değerli Sinematik Yeşilçam okurları için yeniden düzenleyerek yayınlıyoruz:

Yeşilçam’ın son jönü

Yeşilçam‘ın altın çağlarının son döneminin son yıldızı Tarık Akan, birkaç sezon önce vizyona giren “Eylül Fırtınası“ndan sonra bu kez “Gülüm” ile yeniden karşımızda. Tarık Akan‘ın 30 yılllık sinema kariyerinin ‘inişli-çıkışlı’ olduğu pek söylenemez. Akan’ın kariyerinde bir ‘yükselişten’ söz etmek olanaksız çünkü 1970‘lerin başında sinemaya aniden, en tepeden giriş yaptı ve uzun süre orada kaldı. Herhangi bir ‘inişten’ de söz edilemez çünkü tam da 1970‘lerin sonunda popüler sinemanın ve onunla birlikte yıldız sisteminin çöktüğü dönemde kulvar değiştirerek farklı nitelikte filmlerin takdir gören oyuncusu olmayı tercih etmiş ve bunu da başarmıştı. Olsa olsa daha sonrası için bir durgunluktan söz edilebilir.

Tarık Akan veya gerçek adıyla Tarık Üregil, 1948‘te İstanbul Bakırköy’de doğmuş. Babası emekli albay. Tarık Üregil, mühendislik öğrenimini yarıda bırakıp Gazetecilik Enstitüsü‘ne kaydolmuş. Okurken, ekmek parasını kazanmak için de cankurtaranlık dahil çok çeşitli işlerde çalışmış. Tarık Üregil‘in sinemaya geçerek Tarık Akan‘lığa terfi etmesi, Yeşilçam tarihindeki pek çok yıldız gibi sinema dergilerinin açtığı ‘yıldız adayı’ yarışmaları sayesinde olacaktı.

ses-dergisi-birincisi Tarık Akan1970‘te o yılların en önemli sinema dergisi olan Ses’in düzenlediği yarışmaya katılan Üregil, yıldız olma heveslisi dört binden fazla adayın arasından sıyrılarak, aralarında Erman Şener‘in de bulunduğu üç sinema yazarı ve dört yapımcıdan oluşan jüri tarafından birinci seçilmiş (bu arada o yılki yarışmada finale kalan adaylar arasında Aytaç Arman‘ın da bulunduğunu kaydedelim). Bu birinciliğin ardından Yeşilçam‘ın kapıları doğal olarak Akan’a açılıyor ve 1971‘in yaz aylarında başrolleri Fatma Girik‘le paylaştığı “Solan Bir Yaprak Gibi” adlı filmin çekimlerine başlanıyor. Fatma Girik, sette kendisiyle yapılan bir röportajda genç rol arkadaşı hakkında açık kalplilikle şöyle konuşuyor: “Bu işe hangimiz bilerek başladık? Hep yapa yapa öğrendik… Tarık bir defa çok efendi. Sonra kabiliyetli. Bütün mesele söyleneni anlayıp yapabilmek. Tarık da yapıyor bunu.” Aynı filmde yardımcı rollerden birinde yer alan Münir Özkul ise onun hakkında bir hayli öngörülü olarak şöyle diyor: “Tarık mı? Mükemmel bir fiziği var. Sinemamızın ihtiyacı olan tiplerden biri. Kısa zamanda edineceği tecrübe onu bir numaraya çıkaracak.

Nitekim daha bu ilk film vizyona bile girmeden, sonbaharda Tarık Akan bu kez Yeşilçam’ın bir numaralı ismi Türkân Şoray’la birlikte François Truffaut‘un “La Mariée Était en noir / Siyahlı Gelin” filminin yerli versiyonu için kamera karşısına geçiyor. Şoray’ın rol arkadaşı hakkındaki görüşleri ise şöyle: “Tarık’la oynarken ben de onun çocuksu görünüşü karşısında kendimi 18 yaşında bir genç kız gibi hissediyorum” (Şoray henüz 25 yaşındadır).

94f71e296d6354f2aba076458715f02aŞoray’ın, gizli intikam planları peşinde koşan bir kadını, Akan’ın ise onun karşısına çıkan erkeği canlandırdığı “Melek mi, Şeytan mı?“, yılbaşı öncesinde İstanbul’un 12 sinemasında birden vizyona girdiğinde Tarık Akan artık Yeşilçam‘ın yıllardır aranan yeni “jönprömiyesi” olmuştur.

Akan’ın o haftalarda kendisiyle yapılan bir röportajda “Bence önemli olan şöhret denen ateşten gömleğe alışabilmek, şımarmamak, adımları ölçülü atabilmektir” demesi ilk duyuşta klişe sözler olarak kulağa gelebilir ama zaman, Akan’ın o gün bu sözleri içtenlikle ve kararlılıkla söylemiş olduğunu gösterdi. Gerçekten de Akan’ın popülerliğinde “kabiliyetinin” ve “mükemmel fiziğinin” kadar, “efendiliğinin” de payı olduğu açık. Örneğin onun adını duyurduğu günler tam da Cüneyt Arkın‘ın ikinci eşinden ayrıldığı ve alkollü fotoğraflarının çıktığı günlere denk geliyor. Akan’ın adı ise skandallara karışmayacak, özel yaşamı magazin basınına pek konu olmayacaktı.

Yeni “jönprömiye” ardı ardına verdiği röportajlarda da “öncelikle aşkı alışkanlık ve ihtirastan ayırmak gerekli” ve benzeri ifadelerle taşı gediğine oturtuyor, hatta zaman zaman “Belki geri kafalı diyeceksiniz ama” tereddütü içinde “Bırakın canım serbest aşk Avrupa’da kalsın” diyordu.

Tarık Akan-ve-mujdat-gezen semra özdamar yürüyüş

Jönlükten, hapisliğe

Akan’ın “yıldız” olduğu dönemde oynadığı filmlerin çoğu esas itibariyle iki gruba ayrılabilir. Gülşen Bubikoğlu‘yla birlikte oynadığı romantik güldürüler son derece hoş ama boş -veya boş ama hoş ürünlerdir (Bu arada Erler Film‘in İtalyan sinemacılarla gerçekleştirdiği ortak yapımlar çerçevesinde Akan’ın İtalya‘da “Polizia Selvaggio“, bizde “Cani” adıyla vizyona giren ‘sıkı’ bir polisiye/aksiyon filminde de başrolde oynadığını söyleyelim).
Öte yandan Ertem Eğilmez / Arzu Film imzalı filmleri ise bir popüler sinema olarak Yeşilçam’ın gerçek yüzaklarından sayılabilirler. Kâh “Hababam Sınıfı” filmlerinde, kâh Tarık Akan‘ı Emel Sayın‘la eşleştiren filmlerde ve benzerlerinde, popüler sinemanın ‘kitle kültürü‘ ürünü olmaktan öteye geçerek halkçı bir halk sineması niteliğini kazandığını görüyoruz.

Tarık Akan‘ın daha sonra “Maden“le (1978) başlayan ve ‘jön’ kimliğini terk ettiği yeni rotası ise bilindiği gibi Cannes galibi “Yol(1981) ile taçlanacak, bu en ‘olgun’ döneminde Tarık Akan‘ın sinemada zorunlu olarak mola almasına ise 12 Eylül yıllarındaki hapislik devresi neden olacaktı. Akan, geriye dönüşlerle “Yol“un yapım öyküsünü de araya serpiştirdiği hapishane anılarını geçtiğimiz yıl “Anne Kafamda Bit Var” adıyla kitaplaştırdı.

Bu kitabı okuduktan sonra “Eylül Fırtınası“nın Akan için ne anlam ifade ettiğini daha iyi anlıyorsunuz.

anne-kafamda-bit-var-tarik-akan-kitap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir