Sinema 7. sanat olarak anılır, diğer 6.’sının özelliklerini ve dokusunu içinde bulundurduğu şeklinde betimlenir. Her sinema filmi bir sanat eseri midir? Ya da her sinema filmi sanatsal olmalı mıdır?… Bana göre ikisinin de cevabı; hayır. Sinemanın eğlenceli ve eğlendiren kısmının da çok önemli ve işlevsel olduğunu düşünüyorum. Bir hafta sonu veya boş vaktinizde ister arkadaşlarınızla isterseniz yalnız olun “haydi sinemaya” dediğinizde boş vaktinizi eğlence ile doldurmak istersiniz. Ben özellikle lisans eğitimim sırasında Semih Kaplanoğlu ve Zeki Demirkubuz‘un filmlerini simgesel gösterge, yitik nesne vb. şeklinde çözümlemekle yükümlü bir öğrenciydim. Ben ve benim gibi sinemaya akademik ve derinlemesine bakan ve bakması gereken insan sayısı haliyle çok az, diğer yandan çok mu gerekli böyle bakmak o da tartışılır.
Eğlenmek için sinemaya giden seyirci ağır bir sanatsal filmin göstergelerini çözmekten ve sahne sahne filmi okumaktan zevk almayabilir,onun istediği sevdikleriyle güzel 1-2 saat geçirmektir. Ben ne olursa olsun izlenilen filmin haz vermesinden yanayım bu manada Yeşilçam filmlerinin anti-depresan etkisi yarattığını ve hatta endorfin salgıladığını belirtmek isterim.
İki Canbaz’da izledikçe haz veren, kafanızı boşaltan, takip etmesi ve anlaması kolay senaryosu ile eğlendiren tam bir popcorn filmi. Hani bazen yemek yerken televizyonda film seyredersiniz ya işte bu da öyle bir film, yemeğin yanına tatlı niyetine gider. Tayfun (Cüneyt Arkın) ile Boğa Kamil (Erol Taş) –kendisine ayı denmesinden hoşlanmaz– Kore de beraber savaşmış,çocuklukları beraber geçmiş hayatlarını tokatçılık yaparak geçiren iki arkadaştır. Kaçakçı mafya babaları Abbas (Ali Şen) ve Tahir’in (Turgut Özatay) mallarını dalavere ile ele geçirip 2 katı fiyatına tekrar onlara satarlar. Dolandırıldığı için çılgına dönen mafya babaları parayı iki kafadardan almak için türlü yollar denerler. İşin ilginci Tayfun yürüttükleri 10 milyon lirayı arkadaşı Kamil den “bu bizim emeklilik paramız “ diyerek saklar.
İki Canbaz arkadaşın arasına para girmiştir. Kamil paranın yerini öğrenmek için Tayfun’a tuzaklar hazırlar ama hep sonunda kendi kazdığı kuyuya düşer. Bu arada istemeden de olsa Tayfun’un hafızasını kaybetmesine yol açar,şimdi paranın yerinin hatırlaması için başta Abbas ve Tahir’olmak üzere herkes Tayfun için seferber olur,hatta yurt dışından tedavi için Tahir’in getirdiği Doktor Tina’yı (Madam değil matmazel denmesi konusunda ısrarcıdır) tavlama konusunda Tayfun ile Kamil in rekabetine tanık oluruz. Filmin ortasında ikinci bir hikaye dahil olur, Tayfun uzun yıllar önce kaynana dırdırından dolayı evi terk etmiş bir erkek çocuk sahibi Cemil adında biridir sonraları adını değiştirip İstanbul’a kaçmıştır, kaynanası yıllarca peşinden adamlar göndermiş ama sonuç alamamıştır. Namusumuzu temizle diyerek torunu Serdar’ı babası Tayfun’un peşine salar.
Madam değil matmazel
Bu kadar absürd bir komedi için fazla bile konu anlattığımı düşünüyor ve işin analiz kısmına geçiyorum. İki Canbaz filminin yönetmeni Natuk Baytan’ın hareketin içine komedi yedirmek konusundaki hüneri Kemal Sunal ile çevirdiği Sahte Kabadayı (1976) filmi başta olmak üzere hepinizin malumu ama bu filmde alıştığımız absürd komedi tarzının biraz dışına çıkarak belly-laugh olarak adlandırdığımız türde örnek veriyor.
Belly-laugh türünü basitçe şöyle açıklayayım, bir belly laugh filmi oluşturan iki önemli özellik kavga ve komedinin birbirine uyumlu bir şekilde yedirilmesi ve mantık gibi bir faktörden ziyade anlık esprilerle seyircinin tavlanmasıdır. Para, kadın, kavga ve hareket gibi daha ziyade erkek dünyasına seslenen filmlerdir ve daha önce incelediğim Gırgır Ali (1982) filmi gibi süper gücü olmadan süper kahraman gibi maceralara atılan erkekler konu edilir.Yurt dışında bu türün en bilinen ikilisi Terrence Hill ve Bud Spencer‘dır. Terence daha zayıf yapılı, açık tenli, hareketli, daha çapkın ve esprili, Bud ise iri yarı, esmer, kirli sakallı ve bitkin görünümlü, daha çok iş bitiren, güçlü fiziki yapısı nedeniyle ağır takılan bir karakter sunar.
Burada Tayfun rolünde oynayan Cüneyt Arkın ve Kamil rolünde oynayan Erol Taş bence onların yerini başarıyla almış. Arkın zaten bu roller için biçilmiş kaftan diğer yandan Erol Taş‘ı bu kadar madara ve komik durumlarda gördüğümüz bir rolünün olması da izlerken keyif veriyor. Bir komedi filmi için hiç beklemediğim kadar da başarılı bir oyun vermiş.Her zamanki kötü adam sinsiliğinden ve sertliğinden eser yok. Bazen çok çocuksu bazen de çok kaba tepkiler verebiliyor. Filmde oynatılan hiçbir kadının güzel olmaması da ayrıca absürd bir durum, hem çok kadın var hem de hiçbiri güzel değil. Bel altı esprilere ve cinsellik çağrışımlı, kimi zaman seksist diyaloglara da eser miktarda yer verilmiş.
Mafya babaları rolünde oynayan Ali Şen ve Turgut Özatay çok başarılı aynı zamanda bu film tam bir figüranlar geçidi. Tahmin edeceğiniz üzere filmin kavgasız hareketsiz anı yok, her Baytan filminde olduğu gibi bu filmde de dayak yiyecek ve telef olacak ekibin kalabalık olması şart.
Yadigar Ejder’in oynadığı Abbas’ın sağ kolu Selim rolü ise özellikle Ejder’in filmografisi için çok başarılı bir karakter olmuş. Şen ile girdikleri diyaloglar ve yarattıkları sinerji o kadar başarılı ki çok komik bir ikili olmuşlar. Doktor Tina rolündeki Merih Ergübüz ün ise ilk ve tek filmi ayrıca bir arzu nesnesi için çok donuk ve sevimsiz kaldığını belirtmem gerekiyor. Filmin bütçesinin düşük olduğunu da hem oyuncu kadrosundan hem çekim kalitesi hem de ses bandından anlamak mümkün. İki Canbaz filminin ses mühendisi ve kayıt alınan stüdyonun sahibi çok değerli Kunt Tulgar abiye geçen sene filmi sorduğumda şunları anlatmıştı :
”Çok rahat çalıştığımız bir film olmuştu çünkü Natuk Baytan özellikle film müzikleri konusunda seçimi bize bırakmıştı ve çok fazla müzik kullanılmasını istememişti,bu yüzden filmin diğer Yeşilçam filmlerine nazaran sessiz bir arka plana sahip olduğunu söyleyim”
Seslendirme sanatçılarından da anlaşılacağı üzere hiçbir oyuncunun özdeş sesleri kullanılmamış,vbunun sebebi de o usta seslerin aldığı kaşe ücretlerinin yüksek olması diye tahmin ediyorum. Alternatif sesler kullanılarak durum idare edilmiş diğer yandan kulağı tırmalayan bir durum dublaj sanatçıları anlamında yok. Bence arada bir farklı sesleri duymak da kulağımızı ve imgelem dünyamızı tazeler diye düşünüyorum.Sesin teknik kısmı ise maalesef sıkıntılı. Boğuk ve kimi zaman patlak çıkan sesler yüksek sesle izlemeye müsait değil hatta bazen sesi kısmak bile isteyeceksiniz. Çok sevdiğim ve bir zamanlar ana teması cep telefonu melodim olan Vladimir Cosma’nın L’animal adlı albümü de bu İki Canbaz filmi ile güzel uyum sağlamış. Filmin yıllarca elimde çok kötü bir tv ve vhs kaydı vardı. Neyseki yıllar sonra bir yerel kanalda hem sansürsüz hem de temiz görüntülü versiyonunu arşivime katma şansına sahip olmuştum.
Filmin bir başka dikkat çeken yanı Natuk Baytan ın her zamanki gibi kameraya yakışan ve ilginç sinematik tipleriyle sadece baktığımızda bile tebessüm ettiren oyuncuları kullanması. Remziye Fırtına ve Nejat Gürçen‘in bu konuda mükemmel seçimler olduğunu düşünüyorum.
İki Canbaz filminin oyunculuk kısmının derinlikli olmadığını ve herhangi bir oyuncun performansıyla diğerinin önüne geçmediğini söylemek gerek çünkü bir karakter değil durum komedisi bu. Diğer yandan mevcut oyuncu kadrosunun içinde minimal düzeyde oyunculuk yeteneği olan ama sinematik tipiyle oynayan oyuncuların çok olmasından mütevellit göze batan birini görmek mümkün değil. Benim en çok dikkatimi çekenin ise kesinlikle Yadigar Ejder olduğunu belirtmem gerek. Bu filmdeki formül o kadar tutmuş ki Arkın 1986 yılında Gırgır Hafiye adında İki Canbaz‘ın neredeyse pek çok sahnesini kopyalayarak ve yönetmen koltuğuna geçerek video kamera ile kargaların bile gülmeyeceği berbat bir re-make çekmiş. Oyuncu kadrosunun yaşlanması, özgün olmayışı,bütçesinin iki kişilik balık ekmek yenecek düzeyde olması hem de Arkın’ın reji yeteneğinin Baytan’ın yanında solda sıfır olduğunu düşünülünce sonucun bir facia olması sürpriz olmayan bir durum olmuş.
Son kertede söylemek istediklerime gelince; film tıpkı Gırgır Ali (1982) gibi çizgi roman tadında ve onu üslup bakımından andıran bir yapıya sahip. Sıkmayan ve izlerken mantık hatalarını düşündürmeyecek kadar renkli, sürprizli, akışkan bir dile sahip. Arkın sevenlerin kesinlikle kaçırmaması gereken bir yapım diğer yandan yeşilçamın antidepresanı’ndan bir doz alarak rahatlamak isteyen herkese öneriyorum. Filmin jeneriğinde ve kanallarda geçen İki Cambaz ve Natuk Baykal isimlerinin yanlış yazıldığını da söyleyim. Canbaz olarak adlandırılan mesleğin Türkçe sesletiminden olsa gerek Cambaz olarak okunması kelimenin anlamını bozmuş. Canbaz kelimesindeki baz kısmı oyuncu-oynayan anlamına gelmekte. Canbaz kelimesi canıyla oynayan anlamında kullanılan ve akrobasiye dayanan mesleğin dilimizdeki karşılığı.
Bu gereksiz bilgiyle sizlere veda ediyor ve yeni yazılarda buluşmak dileğiyle diyerek monitörlerinizden ayrılıyorum.
Yazan ve Görselleri Yakalayan: Can Sönmez (2016)
İki Canbaz