Tek ve Çok Sergisi Ankara’da

Tek ve Çok
Tek ve Çok Sergisi
Tek ve Çok – KIRINTIYLA ÜRETTİK BİZ DÜNYAYI

Neşeli Günler (Orhan Aksoy, 1978) filminin uçarı karakteri Ziya’yı (Şener Şen) adınız gibi bilirsiniz. Herkesi idare eden adam hüviyetindedir. Bir baltaya sap olamadığı yıl 1978‘dir. İtfaiyecilik, nikah şekeri toplamak ve tıraş bıçağı satmak gibi birtakım işleri becerememiştir Ziya. Yine de başarısızlığın prototipi değildir, inadın ve bıkmamanın sembolüdür kanımca. Fırlama davranmasına müsamaha gösterebiliriz pekala. Ne de olsa bir komedi filmi içinde salınır. Ziya’yı düşlerimizin gondoluna bindirmeye ve 20 yıl ileri 20 yıl geri gitmeye var mısınız? Gelin hadi, yolculuğumuz sinemasala çalacak.

SALT Galata‘da açıldıktan sonra Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi‘nin beyaz duvarlarında kendine yer edinen Tek ve Çok Sergisi, inat ederek büyük iş başarmış şirketlerin yarattığı ülke ekonomisini bize tanıtıyor. Gözlenen yaratım sürecinde duvarları dolduran fotoğraflar yani tebessüm eden yüzler alınterinin kutsallığını zihnimize kazıyor. Vatana, millete hayırlı iş yapmanın özü gülümsemelerle doluyor. Pür dikkat kesilin lütfen! Hayatından memnun insanların arasında tanıdık yüzler görebilirsiniz. Ben o yüzlerden birini gondola, Ziya’nın yanına oturtacağım. Adı Meryem (Hülya Koçyiğit). Gelin (Lütfi Akad, 1973) filminde başına gelen hazin olayın ardından ayağa kalkan ve emeğiyle parçalardan çok kendine dünya inşa eden Meryem’e merhaba demeli. O da sembol. Finaldeki gülüşü sadece bir makineyi oluşturmuyor, koskoca bir toplumu ışığa doğru yürütüyor. Tıpkı sergideki yüzlerin bizleri karanlıkta bırakmaması gibi.

Tek ve Çok tabloTek ve Çok Sergisi , 1955-1995 yılları arasında gelişen üretim kültürünü, bu kültürünün gelişmesinde katkısı olan şirketleri, rengarenk ve idrakı kolay bir fonda, Ziya ve Meryem gibi gizli kahramanları hatırlatarak ve en önemlisi üretilen ürünleri başrole taşıyarak Ankaralılar’la buluşturuyor. Merak uyandıran fotoğrafların dışında, nostaljik reklam örnekleri, hatta şirketlerin özel izniyle getirtilen makineler, kutular, bebekler…

Sergi, günümüzdeki karmaşık ekonomik yapıdan, çok uluslu şirketlerden ve tüketmekten helak olduğumuz günlerden sıyrılmak için biçilmiş kaftan. Sektörel bazda tarama yapmanıza imkan sağlayan “çıktı alma” uygulamasıyla istediğiniz yıla ilişkin teferruatlı bilgi almak mümkün. Örneğin, bilgisayar ekranından 1988 yılını seçtiğinizde sergide yer alan şirketlerin o yıl neleri piyasaya sürdüğünü, nerede fabrika kurduğunu, ihracat ve ithalat ağını vb. gösteren bir çıktı alabiliyorsunuz. Ayrıca başka bilgisayardan salt sektör seçimi yaptığınızda 40 yıllık dönemde, ilgili sektördeki gelişmeleri öğrenme şansına erişiyorsunuz.

Bir bütünü kurcalaya kurcalaya özgün parçacıklar elde eden serginin sorduğu sorulardan biri de “kopya orijinalliğe evrilir mi?” Bu sorunun cevabını sergideki görsel zenginlikten yararlanarak cevaplayabilirsiniz. Sergi, bu sorunun cevabını esasen bir belgesel üzerinden vermekte. Kişisel bağ kurduğum ve üzerine naçizane yazı yazdığım belgeselin adı “Motör, Remake, Remix, Rip Off”. Rejisörü Cem Kaya. 2014 yılında Ankara Gezici Festival‘de izlediğim belgesel, Yeşilçam tarihine saygı duruşu niteliğinde ve serginin ruhuna uygun olarak sinemadaki üretimi masaya yatırıyor. Tek bir fark var, ele alınan kopyacılıkla vücut bulmuş bir üretim külliyatı.

Gerek devlet gerek yokluk baskısına direnen Yeşilçam kahramanlarının özgün olanı bulma mahareti size hem Ziya’yı hem de Meryem’i hatırlatacak. Onları hatırladıktan sonra, Godzilla Selahattin gerçeğiyle karşılaşacaksınız. Emin olun, dahası da var. Sergi süresince izlenebilecek belgeselle ilgili daha önce kaleme aldığım yazıyı buradan okuyabilirsiniz: sinematikyesilcam.com/2014/12/motor-nam-i-diger-remake-remix-rip-off-2014/ (filmle ilgili sürprizleri içeren bir yazı olmasından mütevellit filmden sonra okunmasını salık veririm)

Tek ve Çok Sergisi”, Motör dışında her hafta Türk Sineması’nın nitelikli filmlerini Çağdaş Sanatlar Merkezi Yaşar Kemal Salonu‘nda Ankaralı sinemaseverlerle buluşturuyor. Başar Sabuncu‘nun yazıp yönettiği “Çıplak Vatandaş” (1985) ile başlayan gösterimler, 11 Mart Cumartesi günü Atıf Yılmaz‘ın çektiği “Bir Yudum Sevgi”(1984) filmiyle devam etti. Antalya Film Festivali‘nde “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Kadın Oyuncu”, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ve “En İyi Müzik” dallarında ödülleri kucaklayan filmin üzerime bıraktığı etkiden biraz bahsetmek için müsaadenizi istiyorum.

Refakatçim de var, Yalçın Tura‘nın harikulade müzikleri. Latife Tekin‘in kitabından bizzat yazar, Atıf Yılmaz ve Fehmi Yaşar tarafından ustaca yazılmış senaryo, İtalyan Sineması’nın medar-ı iftiharlarından Ettore Scola‘nın “Brutti, Sporchi e Cattivi” (1976) yani Türkiye’de bilinen adıyla “Çirkinler, Kirliler ve Kötüler” filmindeki lezzetin benzerini veriyor. “Bir Yudum Sevgi”, dört çocuklu ve eşiyle arasındaki köprüleri yıkmış Aygül’ün, aynı mahallede yaşayan, istemediği bir evliliğe sürüklenmiş Cemal ile aşkını erotik imgelerle ve cümlelerle süslü bir ifade dili eşliğinde heyecan vere vere anlatıyor. Her bir oyuncu bilhassa Hale Soygazi ve Macit Koper döktürmüş. Senaryo öylesine titizlikle hazırlanmış ki bir sahne, bir karakter güme gitmiyor. Atıf Yılmaz, Türk Sineması’ndaki sinik ve örtülü kadın profilini Türkan Şoray kimliği üzerinden yıkmaya başladığı “Mine” (1982) ve “Seni Seviyorum”(1983) filmleriyle ileriye dönük büyük bir adım atmıştı. Öyle ya, hem meşhur kurallar alt üst oluyordu hem de perdede nefes alan, cinselliğini özgürce yaşayan, erk faşizmine karşı direnen bir kadın görüyorduk. Müjde Ar ile daha da belirginleşti direnen kadınlar. Hale Soygazi‘nin bayrağı Türkan Şoray‘dan alması, en az Müjde Ar‘ın Hale Soygazi‘den bayrağı alması kadar manidar. Çünkü Hale Soygazi, Türkan Şoray‘dan sonra, Müjde Ar ise Hale Soygazi‘den sonra sinemaya adım attı.

Atıf Yılmaz adeta sinemaya girer girmez kalıplara sıkışan kadınları kendisini sorumlu hissederek (Atıf Yılmaz’ın piyasaya yönelik filmleri belleklere gelsin) kurtarmış ve çok çok iyi yapmış. Tabi Fehmi Yaşar, Barış Pirhasan, Sevgi Saygı, Leyla Özalp, Ümit Ünal gibi yaratıcı beyinlerin ustanın yanında olması da dikkate değer. Şimdi sergi ve film arasındaki müşterek noktalardan benim için en anlamlısından dem vurayım. Ahmet Kostarika, Yaşar Şener, Reşit Çıldam, Hakkı Kıvanç, Muadelet Tibet, Hikmet Gül, Nuri Tuğ, Osman Alyanak, Sabahat İzgü, Muzaffer Civan, Kamer Sadık.. Bahsi geçen isimlerden hangisine aşinasınız? Bu isimler Bir Yudum Sevgi’de karşımıza çıkan karakter oyuncuları. Atıf Yılmaz, Macit Koper, Füsun Demirel, Nurettin Şen, Serra Yılmaz, Levend Yılmaz, Jale Aylanç, Meral Çetinkaya gibi 1980‘li yıllarda karşımıza çıkan farklı politik kimliklere sahip oyuncuların yanına emektar karakter oyuncularını koyarak, onları kısa sahnelerde oynatarak eskiyi ve yeniyi harmanlıyor. “Çoktan teke” giderek üretimini unutulmaz kılıyor. Üretilen sanat, maksat sanat ! O halde kelamı Tek ve Çok Sergisi için emek sarfeden herkese selam ve hürmet ileterek bitirmeli.

Bitmeyen Yol 1965
Karanlıkta Uyananlar 1964

Film gösterimleri Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu, 1965) ve Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964) ile devam edecek. Tek ve Çok Sergisi ile ilgili geniş bilgi için :

Web : saltonline.org
FB : saltonline.tr
Twitter : @SALT_Online
YouTube : SALTonlineistanbul
http://csm.cankaya.bel.tr/event/180/Tek-ve-Cok

Sergiden Kareler:

One thought on “Tek ve Çok Sergisi Ankara’da

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir