Yusuf Sezgin : Yeşilçam’ın vefakâr aktörü

1960’lara gelindiğinde Yusuf Sezgin’in oynadığı Hz. Yusuf filmiyle dini filmler modası başlar ve arka arkaya bu tarz filmler çekilir. O güne kadar yan rollerde, karakter rollerinde oynayan Yusuf Sezgin de birden ünlenir, star olur. Bu filmlerin ardından da salon filmlerinin romantik jönü olarak en çok film çeviren oyunculardan biri olur o yıllarda. Anadolu’da seyirci onu Hz. Yusuf olarak tanıyor, bugün de o dönemin seyircisi öyle hatırlıyordur.

Hz. Yusuf filmini çektiğimiz dönemde filmin galası için Adana’ya götürdüler beni. Nabi Dilbaz vardı Adana bölgesinden, Yılmaz Güney’e de çok katkıları olmuştu onun. Yeni oyuncular yaratan biriydi. Filmi Televizyon Film’le ortak yapmışlardı Nuri Akıncı’nın yönetmenliğinde. O zaman yazlık sinemalar çoktu. Akşam filmde oynadığım Hz. Yusuf giysileriyle filmin oynadığı sinemaları dolaşıyoruz. Sahneye çıkıyorum, sorular soruyorlar, konuşuyoruz. Başka bir sinemaya yetişmek için sahnenin merdivenlerinden iniyorum, kadının biri geldi ve ‘Bismillahirrahmanirahim’ diyerek elini sürdü üstüme. ‘Teyzeciğim ben peygamber değilim, normal insanım’ dedim. ‘Olsun evladım’ dedi. Hiç unutmuyorum bu anımı. Beni hâlâ Hz. Yusuf olarak hatırlarlar yıllar geçtiği halde.

Yusuf Sezgin’le konuşurken de bugüne kadar yaptığım bütün söyleşilerde olduğu gibi geçmişte yaşanan güzel anıları, güzel insanları hatırlıyorduk zaman zaman. Yeşilçam setlerde yaşananlarla, filmlerde yaratılan büyülü dünyalarla o dönemi yaşayanların belleklerinde silinemez, unutulamaz anılarla yer alıyordu. Bu anılar hatırlandıkça çoğu zaman hüzünleniliyor, ‘ah nerelere gittik görüyor musun?’ deniyor ya da neşeyle coşkuyla anılıyordu o anlar. Hüzünleniliyordu çünkü o anılarda yer alan birçok insan bugün artık yaşamıyordu. Hüzünleniliyor, gözler doluyordu çünkü anıları olanlar için o güzel günlere dönmek artık mümkün değildi. Kimi zaman coşkuyla, neşeyle anılıyordu, çünkü dolu dolu yaşanmış, güzel anılardı her biri.

İyisiyle kötüsüyle “farklı” bir dönem yaşanmıştı sinemada da, hayatın birçok alanında olduğu gibi. Bugün o döneme ve o dönemde yapılanlara “nostalji modası” gözüyle bakmak, yaklaşmak yerine (dahası bunu içi boşaltılmış bir modaya dönüştürmek ve bundan rant sağlamak yerine) gerekli dersleri çıkaracağımız, bugünün dünyasına, sinemasına bakarken gerekli referansları yaratabileceğimiz bir tutumla yaklaşmalıyız. Kadir, kıymet bilmez vefasızlığımıza, yapılan her şeyi küçümseyen kibirliliğimize yönelik bir iyileştirme ve özeleştiri olarak da adımlar atmış olabiliriz böylece. Akbabalık, ölü sevicilik gibi hastalıklı yaklaşımları “geçmiş bilinciyle”, geçmişe sağlıklı yaklaşarak aşabiliriz. Dünün sineması, iyisiyle kötüsüyle “dün” yapılanlar olmasaydı “bugün” olabilir miydi?

22 Nisan 1946 yılında doğan Yusuf Sezgin de birçok sinemacı gibi Bakırköylüydü. O yıllarda Ses ve Yelpaze gibi dergilerde sinema yazıları yazan Melih Vassaf’ın önerileriyle önce manken olarak, aynı yıl da Dormen Tiyatrosu’nda oyuncu olarak başlar sanat hayatına. 1961 yılında girer Dormen Tiyatrosu’na, Bulvar ve Almanya’dan Bir Yar Gelir Bizlere adlı iki oyunda oynar. İkinci oyunun oynandığı günlerde Sırrı Gültekin’in Kavgasız Yaşayalım filmiyle sinemaya geçer. 1962 yılında irili ufaklı bazı yan rollerde oynar.

1963 yılında Hz. Yusuf’u çevirince başroller başladı. O yıl dini filmler furyası oldu ve ilk temsilcisi bendim bu filmlerin. Film çok tutulunca tekrar dini bir film olan Hüseyin Peyda’nın yönettiği Veysel Karani’yi çektik. Arkasından yine Hüseyin Peyda’nın yönettiği Yahya Peygamber’i yaptım. Ondan sonra dini filmlerden salon filmlerine geçtim. Pesen Film’e yaptığımız Kerime Nadir’in romanından uyarlanan Posta Güvercini’nde oynadım, üç Koçyiğit’le. Hülya Koçyiğit, Nilüfer Koçyiğit ve Feryal Koçyiğit’le. Ondan sonra yine Pesen Film’e Türkan Şoray’la Karanfilli Kadın’ı çektik Nevzat Pesen yönetmenliğinde. Bilge Olgaç’ın yönettiği Nikahsızlar’ı yaptık yine Pesen Film’e. O dönem çok film çekiliyordu. 1964-65’lerde en çok film çeken jön bendim. Yılda 28-29 filme kadar çıktı. O dönemde köy ve avantür filmleri de başladı. Pervin Par’la Aşkım Silahımdır filmini çektik, Işık Toroman’a. Televizyon Film’e Erkek Dediğin Böyle Olur’u yaptık yine Pervin Par’la. Böyle devam etti.

1970’lere gelindiğinde Yusuf Sezgin de bir süre sinemaya ara verir. “Benim gibi çok arkadaş da ara vermişti. Televizyonla sinemanın mücadelesinde seks filmleri furyası başlayınca Yeşilçam’da. Yaklaşık bir buçuk yıl film çekmedim, o tarz filmlerde oynamamak için.

Önceden küçümsenen Türk filmlerinin sonradan benimsendiğini, 80’lerden sonra o filmleri küçümseyen aydınların da benimseyeceği filmlerin yapıldığını söylüyor Yusuf Sezgin. “Şimdi görüyorum da bizim 60’lı, 70’li yıllarda çektiğimiz filmleri pek benimsemiyor, ‘Türk filmi’ diye küçümsüyorlardı. Günümüzde, 90’lı yıllarda bakıyorum kanallar siyah-beyaz haftaları yapıyor ve seyirci de çok mutlu oluyor eski filmleri, o filmlerdeki İstanbul’u seyretmekten. Daha kaliteli, daha iyi olduğunu söylüyor. Ama bu demek değildir ki şimdi iyi filmler çekilmiyor. Çok iyi filmler de yapılıyor ama maliyetleri çok yüksek projeler bunlar. Sponsorlarla ancak yapılabiliyor. Bakanlığın belirli bir katkısı var o da yeterli değil. Doğru, aydınlar küçümsüyordu bizim sinemamızı. 80’lerden sonra o aydınların da benimsediği filmler yapılmaya başlandı. Örneğin Zeki Ökten, Ömer Kavur, Şerif Gören ve başka yönetmenler kaliteli, dışarıda derece alan filmler yaptılar. O aydın kesim de benimsedi.

Mesut Kara

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir