Kırklareli’ne çok yakın küçük bir köyde oturuyorum. Ama şu kadar söyleyeyim köyde oturmakla Kırklareli’nde oturmak arasında hiçbir fark yok. Bazı artılarına rağmen insanlarıyla Türkiye’nin en batılı kentlerinden biri olan Kırklareli kültürel bir çöl. Tek sinemamız’da artık sadece A sınıfı Hollywood ve daha afişi ile sizi kendinden soğutan Türk işi komediler gösteriliyor. Eskiye nazaran daha çok olan kitapçılarımız var ancak ve maalesef istediğiniz kitabı gidip rafta bulma imkanınız yok.
Belki inanmayacaksınız ama bu satırları yazan ben Popüler Sinema Dergisi kapandığı günden bu yana Kırklareli’ndeki bir gazete bayinden yada bir marketin dergi reyonundan sinema dergisi alma bahtiyarlığından yoksundum. Altyazı kentimize hiç gelmez, Psikesinema’nın sadece tek bir sayısı ile müşerref olabildim. Korku sineması dergisi Alacakaranlık‘ı ise çıktığından beri hiç görmedim. Çok mu mühim diyenler olabilir… Evet benim için çok mühim.
Öncelikle çocukluğumdan gelen süreli yayınlara karşı bir merakım var. Çocukken haftanın iki gününü iple çekerdim. Pazartesi ve Cuma. Pazartesi ‘Milliyet Çocuk’çıkardı. Cuma da ‘Tercüman Çocuk’. Eski Türkiye’de dergiler haftalık çıkardı (çocuk dergileri bile). Sonra 15 güne, ayda bire düştü bu süre ve şimdi üzülerek bakıyorum, 2 ayda bire çıkmaya başlamışlar. “Tersine çağ atlamak” diye buna denir ama bu tabi konumuz dışı. Benim için önemli olmasındaki ikinci sebep ise şu sinema üzerine okumayı çok seviyorum ve ben dört yıldan beri ilk defa bu ay yeni bir sinema dergisi alabildim. Arka Pencere adına aften olmalı, büyük bir marketin dergi reyonunun en arkasına üç tane saklanmış. Markettekiler okuyan olmaz diye mi düşündüler bilinmez. Birini alıp diğer ikisini en öne koydum mazallah o iki tane satılmazsa belkide önümüzdeki ay getirmezler diye bir korku düştü içime. Yaşamayan bilemez…
Kendi acılarımı ve açlığımı anlatmaktan nerdeyse yeni çıkan dergimizden –pardon-mecmua’mızdan bahsetmeyi unutacaktım; Arka Pencere yayın hayatını şimdiye kadar online sürdürmüş ve büyük bir cesaretle bundan sonra basılı olarak yoluna devam etmeye karar vermiş. Künyede yazan isimleri okuyunca “ya herru ya merru” diyerek yola çıktıkları çok belli. Bu yolun sonunun aydınlık olması ve Türkiye’de kısa bir süre çıkan Film +, Total ya da Empire gibi ağzımıza bir damla bal çalıp bizi hüsranlarda bırakmamaları tek dileğim. Arka Pencere için ‘’Popüler sinema’’nın açığını dolduracak diye yorumlar yapılıyorsa da ben daha çok Altyazı dergisine benzettim içeriklerini. Kapaklarına mecmua yazmalarından gayri ara kapaklarına verdikleri isimlerle de bir hoşluk yapmışlar;
Rekin Teksoy’a ithafen, sinema havadisleri veriyorlar,
Onat Kutlar’a ithafen, bol bol film tenkit’inde bulunuyorlar,
Nijat Özün için mevzu’ya derin dalıyorlar,
ve Giovanni Scognamillo gibi yaptıkları işten keyif alıyorlar.
Ayrıca Yeşilçam Sandığı, yönetmenleri tanıtacağını düşündüğüm flaş bellek devamlı olmasını arzu ettiğim eskiden çevrim klasikleri tanıtan şahaser popüler sinema dergisindeki gömülü hazineler gibi sinema tarihinin az bilinen filmlerini tanıtan Define, müzik severler için film müziklerinin tanıtılacağı 7,5.sanat, gibi sayfaları var dergimizin. Ve tabi Şair’in de dediği gibi; “Hepsini demek olmaz! Alıp okumak ,biriktirmek var“.
İyi seyirler Arka Pencere hoş geldin