Bir Demet Menekşe, bir klişe üzerinden yürüyen ancak klişeleri ardında bırakarak ilerleyen bir film… Zira ezberlediğimiz zengin çocuk/fakir kız hikâyelerinde sınıf çatışmasından kaynaklı yaşanamayan, hüsranla biten ya da taraflardan biri için hüsranla biten aşklara şahit olurken Bir Demet Menekşe’de yaşanan aşktan çok sınıf çatışmasının kendisine tanıklık ediyoruz. Artısı, bunu izleyiciye dikte etmiyor, ideolojik propaganda yapmıyor hatta pek fazla da hissettirmiyor.
Açılış sahnesiyle dahi, sıradan bir zengin çocuk fakir kız filmi olmadığını seslenen Bir Demet Menekşe, saf bir aşk hikâyesini ön plana çıkarırken esasında şimdilerde yakındığımız toplumsal çöküşün alt yapısına vurgu yapan çok değerli bir yapım. Zamanın burjuvasının, kenar mahalle ya da varoş diyerek tepeden baktığı yerlerden doğan, bugünün yeni burjuvasının geçmiş zaman belgeseli gibi desem abartılmış bir ifade olmaz.
Aynı zamanda bir külkedisi hikâyesi;
Nesrin, butikte çalışan evin bütün yükünü sırtlamış güzel bir genç kız, Kenan ise servet ortaklaşması sebebi ile uyumlanamadığı bir kadınla evli, beri yandan burjuva yaşamına uyumlanamamış bir genç adam. Nesrin, Kenan’ın iç dünyasında ört bas ettiği özüne dokunacaktır, aynı zamanda Nesrin nişanlısından ayrılışının bedelini mahallelinin irinli diline ve zihniyetine maruz kalarak ödemektedir.
Nesrin, mahallesinin fitneci teyzelerine, ahlaksız esnafına, çalıştığı butikteki zengin koca avcısı kızlara karşı varlığını sürdürmeye çalışırken, Kenan da aşırı asil karısına, karısının aşırı asil çevresine, o “üstün” topluluğa karşı var olma mücadelesi vermektedir.
Bu külkedisi hikâyesinde Nesrin’in iş yerindeki arkadaşları üvey kız kardeşleri, patronu ise üvey anneyi anımsatır türden, Kenan prensimiz, tanışmaları da baloda gibi. Açılış sahnesi demiştim, hikâyenin başında (şimdilerle kıyaslanmaz elbette) kaotik bir şehir manzarasıyla karşılaşırız. O kargaşa içinde Nesrin’in sükûneti daha ilk dakikadan Kenan kadar izleyiciyi de etkileyecektir. Bir yüzük etrafında başlayan diyaloglarında yüzük cam ayakkabı kadar belirleyici role sahip olmalı.
Şimdilerde yakındığımız toplumsal çöküşten bu kadar şikâyet etmeye hakkımız var mı bilmiyorum. Bu iki uçlu toplumda çöküşün sorumlusu yalnızca uçtakiler mi yoksa uçlar arasında kalanların da payı var mı? Eski burjuvanın hakir gördüğü “alt sınıftan” doğan yeni burjuvaya hep beraber teslim olmuşken! Nesrin’in mahalle esnafı zaten hiçbir zaman o kadar da ahlaklı olmadığımızı, sadece artık ahlaksızlığın daha yaygınlaştığını, cesaretlendiğini gösteriyor. Evet, eski Türkiye’yi özledik fakat daha çok sanki eski eh işte Türkiye’yi özledik, o kadar da masum muyduk? Mahalle kocakarılarının kaynattığı gıybet kazanı büyüdü, serpildi, gelişti havuz medyası oldu, değişmedik, çökmedik, çapımız daha da büyüdü, o kadar!
Bir Demet Menekşe bir toplumun anatomisi, değişmeyen ama kötülüğünde gelişen toplumun çekirdek hali gibi… Kenan ve Nesrin’i, toplumun bugün yozlaşmaya, adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı direnen her ferdi ile özdeşleştirebiliriz.
Filme yükleyebileceğimiz tüm sosyal okumalar bir yana toplumun üst/alt ve bir kısım orta kesimi arasında ezilen Kenan ve Nesrin’in hikâyesi klişelerden sıyrılmış bir metafor olarak okunabilir. Zamanında Selim İleri ve Zeki Ökten eserlerini bugünleri öngörerek ortaya çıkarmadılar eminim ancak toplumsal okumaları o kadar güçlüymüş ki bugüne uyarlayabildiğimiz ya da bugünlerin ön görüsü olarak da okuyabileceğimiz bir eserle karşı karşıyayız.
Her neyse, tüm okumalar bir yana demiştik, Hale Soygazi’nin zarafeti, sade masumiyeti hikâyeyi ezberlerimizden ayıran bir detay. Uzun uzun bakışmalara, gözlere, kirpiklere, dudaklara yapılan yakın plan çekimlere sırtını yaslamayan bu hikâyede, Kartal Tibet de bir o kadar zengin çocuk klişelerinden duruşuyla ayrılıyor. Ve Lale Belkıs, kötü kalpli kraliçe, mağrur, şık ve asil…
Filmin beni derinden etkileyen iki sahnesi; Kenan’ın eşine açıldığı an, ayrılalım o zaman cevabına karşı yüzünde beliren anlık şaşkın ve sevinçli ifade, bu kadar kolay olacağını hiç düşünmemişti ve anın izleyiciye yansıması kusursuz. Ve Yüzükle alınan intikam, kötü kraliçenin güzel prensese yüzüğü göstermeye çalıştığı sahnede – senaryo gereği- prensesin göreceğini bile bile görmemesini dileyen seyirci, tarihin en durağan intikam sahnesini izlemiş olabilir.
Bir Demet Menekşe, Bilge (anne), Nesrin’in olası geleceğinin temsili (teyze), masumiyet karşısında masumyetini keşfeden prens (Kenan), külkedisi, (Nesrin), üvey kız kardeşler (butikteki kızlar), üvey anne (Nesrin’in patronu), havuz medyasının en ilkel hali (mahalle kocakarıları), ahlak bekçileriyle (mahalle esnafı) bir demet masalsı Türkiye manzarası, keyifli seyirler…
Yazan: Nesrin Yavaş 2018