Nuran Şener ve Suçlu Çocuklar (1965) Bu nasıl çocuk filmi?

Yeşilçam ilginç bir yer. İçine gireni kendine benzetiyor. Siz istediğiniz bilgi ve donanımla gelin, “onları sokağın girişinde bırakın” diyor. Yazılı olmayan kuralları var Yeşilçam’ın. Öncelikle bölge işletmeleri ve seyirci karar veriyor neyin ne olduğuna ve olacağına. Sizin iyi niyetinizin bir önemi yok. Örneğin bir Nuran Şener gelmiş Yeşilçam’a, kendisi Edebiyat Fakültesi Pedagoji Bölümünü ve Gazetecilik Enstitüsünü bitirmiş, çocuk eğitimi konusundaki araştırmalarıyla tanınmış. Mesela Kamera arkası sitesi onu şöyle tanıtmış:

Nuran ŞenerNuran Şener
1935 doğumlu. Edebiyat Fakültesi Pedagoji Bölümünü ve Gazetecilik Enstitüsünü bitiren Şener, Sarbonne Üniversitesi‘nde doktora yaptı. Türk sinemasının ilk kadın yönetmenlerinden olan Dr. Nuran Şener, 1964‘te yönetmenliğe başladı. Özellikle çocuk eğitimi konusundaki araştırmalarıyla tanındı. 1966 yılında “Çocuk Eğlenceleri Antolojisi“, “Çocuk Tiyatrosu ve 5 Piyes“, 1967 yılında “Çocuk Eğitim Rehberi” ve “Türk Tarihinde Çocuk Kahramanlar” isimli kitapları yayınlandı. Bir dönem çocuklar için masal plakları hazırladı. Garanti Bankası ve Milliyet tarafından yapımı gerçekleşen, Çocuk Masalları ismiyle çıkan serinin bazı plakları arasında, Tekir ile Bıdık: Altın Yumurta, Kurnaz Tilki ile Akıllı Horoz, Akıllı Pire, Tonton Sıpa, Yaramaz Tavşan: Tılsımlı Altınlar, Tombiş ile Totoş, Keloğlan ile Kral, İyilik Kazanır, İbiş ile Memiş, Şımarık Prenses, Çam Ağacı ile Yaralı Kuş, Parmak Çocuk sayılabilir.

70’li yıllarda tiyatro oyunları yazdı. Bakırköy Ali Baba Tiyatrosunda Üstün Asutay tarafından yönetilen Nuran Şener‘in yazdığı “Kadının Fendi” isimli oyun Uzun süre ilgi gördü.

Nuran Şener Yönetmen ve Senarist olarak filmografisi: Aydedeye Gidiyoruz – 1964, Suçlu Çocuklar – 1965, Oduncunun Çocukları – 1966

Oysa yazının ve belgeselin aksine burada sinema önünde çekilmiş bir fotoğraf mevcut

Kısa yaşamına çok şey sığdırmış değil mi? Hele birde ünvanlarını ve eğitimini görünce insan meraklanıyor. Ama yazıp yönettiği üç filmi de ortada yok. Sinematürk veri tabanındaki bir yorumcu Suçlu Çocuklar için şöyle yazmış:
Türk sinemasinin ilk kadın yönetmenlerinden olan Nuran Şener’in bu film kurgu aşamasındayken kayıp olmuş, yani sinemada hiç gösterilmemis. Ben merakım çocuklarla ilgili bir film olduğundan acaba bu filmde Ümit Utku’nun Afacan tarzı bir film mi dediydi fakat öyle bir film değilmiş, Utku kendisi bu filmin sosyal içerikli bir film olduğunu anlatmıştı ama ne yazık ki bir iki resim dışında filmden hiç bir şey elde kalmamış” kaynak olarak da TRT’de yayınlanan Türk Sinemasinda Kadın Yönetmenler Belgeseli verilmiş demiş.

Ancak hem o hem de belgeseli hazırlayanlar yanılıyor. Film ticari gösterime girmiş ve Ses Mecmuası’nın yazarlarından Erdoğan Sevgin’i şoktan şoka sokmuş. Hatta kendisine iki hafta sürecek bir yazı yazdırmış. Yazının birinci kısmı BU NASIL ÇOCUK FİLMİ adını taşıyor. Okudukça kendisinin o gün duyduğu dehşeti bende duydum. Gerçekten de Pedagoji eğitimi görmüş kadın yönetmenimiz Nuran Şener’in Suçlu Çocuklar filmini ve bu senaryoyu çekmesi çok ilginç geldi bana. Aşağıdaki yazı Ses dergisinin 4 aralık 1965 tarihli 49. sayısından

BU DA MI ÇOCUK FİLMİ ?

Suçlu Çocuklar gazete küpürü

Benim bir yeğenim var. 8 yaşında cin gibi bir kız… Yeğenimin, en büyük merakı, sinemaya gitmektir. Her pazar, onun sinema günüdür.
O hafta yeğenimi sinemaya götürmek sırası bendeydi , ’’Acaba hangi çocuk filmine götürsem?’’ diye düşünüp dururken annesi elime bir gazete tutuşturdu.
-“Bak” dedi, ’’gazetede, Suçlu Çocuklar diye bir yerli filmin ilanı var. Milli Eğitim Müdürü bile filmi çok beğenmiş. Öğrençiler için çok faydalı bulmuş. İstersen Canan’ı, o filme götür

Gazetedeki ilana şöyle bir göz attım. Hayli geniş bir yer kaplıyordu. Alt tarafında, çerçeve içinde Milli Eğitim Müdürü ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü Kültür ve Sağlık Müdürü’nün bu filmi çocuklara tavsiye ettiklerini bildiren birer yazıları vardı.
-“olur Canan bu hafta da bir yerli film görsün’” deyip, yeğenimle beraber,  Şişli’deki sinemanın yolunu tuttuk.
Salon hayli kalabalıktı. 3 yaşından tutun da, 18’ine kadar her yaştan çocuk , genç salonu doldurmuştu. Durmadan konuşuyorlardı, film bir an önce başlasın diye ciğerlerinin olanca gücü ile ıslık çalıyorlardı! On dakika kadar süren bu hengame, filmin başlayacağını bildiren gong ile beraber yavaş yavaş kesilip kayboldu.
Şimdiye kadar birçok yabancı çocuk filmi seyrettim. Kiminden hoşlanmış, kiminden ise hoşlanmamıştım. Ama seyrettiklerimin hepsi de çocuklar için hazırlanmış, çocuk filmleriydi. Suçlu Çocuklar filmine gelince… Bunun ne filmi olduğunu ben söylemeyeyim. Yazımızı okuduktan sonra siz karar verin.

BU BİR TERBİYEVİ FİLİMDİR
Ne yalan söyleyeyim film başlarken, iyi bir yerli çocuk filmi seyredeceğimi zannetmiştim. Buna da, konunun geçtiği semt beyaz perdede görünürken, geri plandan söylenen şu cümleler sebep olmuştu. ’’Çocuk masumiyetin sembolüdür.’’, ’’Bir çocuğun iyi veya kötü olması çocukluk yıllarının meyvalarıdır.”

Amma… filmin kahramanı sevimli, cici fakat fakir bir kız olan Ayla, kendisinden biraz büyük ağabeysi ile, en yeni elbiselerini giyip, orta halli bir ailenin tek oğlu olan Ali’nin doğum günü partisine gidince yanıldığımı anladım.

YALANA TEŞVİK Mİ ?
İçlerinde Ayla ve ağabeysi de olduğu halde, birçok çocuk, Ali’nin doğum gününü neşe içinde kutlamaktadırlar. Eğlencenin en hararetli anında birden kapı çalınır. Ali’nin annesi kapıya yönelir ve az sonra pikaba plak koyan Ali’nin yanına bir delikanlı ile beraber gelir. ’’Bak, doğum gününe ben de bir arkadaşımı çağırdım “der. Sonra da genç adamı içerideki bir odaya götürürken oğluna şöyle söyler: “Biliyorsunki baban geç gelir. Şayet erken gelirse , Melih beyin jimnastik hocan olduğunu söylersin” Aslında bu genç adamın spor öğretmenliği ile hiçbir ilgisi yoktur . Düpedüz Ali’nin annesinin aşığıdır… Ve kadın durumu sezen oğlunu yalancılığa teşvik etmekte, onu “Babana bir şey söylersen beni bir daha göremezsin’’ diye tehdit etmektedir. Filmin burasında yeğenim birden kolumu dürttü,
-“Ağabey’’dedi “Kadın oğlunun neden yalan söylemesini istiyor?’’
Yeğenimin sorduğu bir soruyu ilk defa cevaplandıramıyordum. O anda verecek bir cevap bulamadığım için de “sus da filmi seyret” demekle yetindim.

Annesi aşığını gönderdiği odaya girerken Ali’de arkadaşlarının yanına döner. Herşeyden habersiz arkadaşları ile eğlenirken telefon çalar. Telefon eden babasıdır. Çok işi olduğu için doğum günü partisine gelemediğini söyler ve oğlundan özür diler. Sonra da annesini telefona çağırmasını ister.
Ali annesi ve aşığının biraz önce girdikleri odaya doğru yönelir. Kapıyı hızla açar. Ve açmasıyla beraber filmi seyreden seyirciler gibi donup kalması bir olur. Çünkü annesi Melih beyin kolları arasındadır. Sakın bir aşk filmi anlattığımızı zannetmeyin. Bu bizde büyükler kadar küçüklerinde görmesi gerekir diye resmi tavsiyeli bir çocuk filmidir.

Ali anne ve baba şefkatinden mahrum bir çocuktur. O gece ,annesi ile babasının önünde kavga etmeleri onu daha da perişan eder. Anne kocasına kendisiyle ilgilenmediğini söylerken, adamcağız “Ne yapayım?’’ diye kendini müdafa eder. ’’Ben eve keyfime iş getirmiyorum ki senin ve Ali’nin daha iyi yaşaması için çalışıyorum. “Bu müdafa karşısın da genç kadın boşanır” Fazla çalışmandan, bu zırıltıları eve getirmenden bıktım. İlgi ve eve hayat getiren bir kocaya ihtiyacım var. Sevgiye ve bir erkeğe ihtiyacım var. Yanımda pestil gibi uyuyan erkeğe değil”.

Evet aynen böyle söylüyor Ali’nin annesi. Suçlu Çocuklar bir çocuk filmi ve “sevgiye, bir erkeğe ihtiyacım var. Yanımda pestil gibi uyuyan erkeğe değil’’ diyecek kadar ihtirasla yanan bir anne!… Sonra da her anne ve baba, çocuğunu bu filme götürsün diye verilen ilanlar …

FİKRİ TECAVÜZ
Hani bir oyun vardır. Uzun demir bir sopanın muhtelif yerlerine raptedilmiş tahtadan minik futbolcuların rakip kaleye gol atmak için mihverleri etrafında döndürüldükleri tek bir kaba tabir ile anılan “langırt” oyunu… Günlük hayatımızda, ekseriye para ile oynanan bu eğitici! oyun,olayın geçtiği mahallenin çocukları tarafından pek sevilmektedir.Ali mahallede çok yaygın olan bu oyunu oynayamayacak kadar perişandır. Annesinin babasını aldatması onu perişan etmiştir.
Mahalledeki arkadaşları Ali’nin neden bu hale düştüğünü anlamışlardır.Kendi aralarında onunla alay etmekten geri kalmazlar… Aman Allahım hem de ne dille !… Hele bir tanesinin ‘’Ali’nin annesi de güzel ha… Benim bile hoşuma gidiyor’’ diye ağzını yaya yaya söylediği cümle ,sanki dün duymuşum gibi hatırımdan çıkmıyor.Düşünün işin fecaatini … 11 yaşında bir çocuk arkadaşının annesine ne gözle bakıyor?

RÜŞVET VE SAHTEKARLIK
Suçlu ÇocuklarÇocuklar bu eğitici (!) oyuna öylesine alışmışlardır ki, ellerine geçen bütün parayı langırt masasında bırakırlar.  Bütün mahalleyi bu oyuna alıştıran çocuğun o gün parası biter. Aynı zamanda bakkal dükkanı da işleten langırt’ın patronuna parası kalmadığı için oyun oynayamayacağını söylediği zaman, adam bir yandan çocuğun yanağını okşar bir taraftan da : “İstediğin para olsun. Sen şu parayı al. Ben babanın hesabına geçiririm. Ne zaman paraya ihtiyacın varsa bana gel.’’ deyip, çocuğun eline bir avuç para sıkıştırır. Patron bu çocuğu elinden kaçırmak istemediği için ona para vermiştir. Çünkü onun sayesinde aşağı mahalledeki çocukların da langırt oynamasını sağlayacak ve böylelikle işini genişletecektir. Ve göz göre göre çocuğa rüşvet verirken bu parayı veresiye alışveriş yapan çocuğun babasının hesabına geçirmesi ise en hafif deyimle sahtekarlıktır.

Ansiklopediler 11-12 yaşlar arasındaki bir çocuğun para kazanmaya karşı ilgi duyduklarını açık bir dille yazmışlardır. İnsanoğlunun ise daima kolay yoldan para kazanmak istediği bir gerçektir. Hal böyle olunca ,bu sahneyi seyreden bir çocuğun aynı yola sapmayacağını kim garanti edebilir? Bakkalın çocukları kötü yola iten bir adam olduğunu biz anlıyoruz. Fakat küçük yaştaki çocukların bunu anlayabileceğini tahmin eder misiniz?

Bu filimdeki “terbiyevi ve öğretiçi sahneler’” bu kadar değil. Hele bir sahnesi var ki daha da öğretiçi!…
Çocuk hakkı olmayan bir parayı bakkaldan aldıktan sonra, seyyar bir satıcıdan leblebi almak ister. Adama para uzattığı zaman o yılışık yılışık güler. “Para ile olmaz, para ile olmaz” der. Çocuk şaşkın şaşkın kendisine bakınca adam leblebinin ne ile satılacağını çocuğa öğretir. ‘’Bakır parçası getir, kurşun parçası getir.’’ Çoçuk : “nereden bulayım?” dediği zaman ise, riyakar suratlı leblebicinin verdiği cevap, tam manasıyla çocukları hırsızlığa teşvik etmektir: “Her evde bulunur arslanım. Sende bulursun.’’

Filmin bu sahnesi gösterilirken bir oğlan çocuğunun “Anne bakır parçası ile, kurşun parçası ile leblebi alınır mı?” diye soran incecik ve “Sus ,sus!” diye bağıran annesinin telaşlı sesleri halen kulağımda.

ÇOCUKLARA CİNSİYET DERSLERİ
Filmdeki terbiyevi, öğretici ve eğitici sahneler bitmedi.Bir seks sahnesi var ki, 18 yaşındaki gençlerin bile giremeyecekleri filmlere layık…

Oğluna ve kocasına karşı işlediği suçu bilen Ali’nin annesi, aşığı kendisini bir sokak kadını gibi yüzüstü bırakınca, bu suçun altında ezilmeye başlar. Oğlunun dışarıda bulunduğu bir gün, kocası tesadüfen eve erken döner. Adam kapıdan adımını atar atmaz kadın tabancayla intihar eder. Tabii polis suçlu diye Ali’nin babasını yakalar. Küçük çocuk artık hayatta yapayalnız kalmıştır. Ali’nin küçük arkadaşı Ayla onu evlerine çağırır.

Bütün aile aynı odada yatmaktadır. Küçük bir gecekondu odasıdır burası. Ayla’nın annesi babası bir yatakta Ayla, Ali, Aylanın ağabeyi ve gelinlik çağındaki ablası, odanın orasına burasına serpilmiş yataklara uzanmışlardır. Ayla’nın babası içkiyi biraz fazla kaçırmıştır. Çocukların varlığına aldırış etmeden, yanında yatan karısını sıkıştırmaya başlar. Kadının ’’yapma, etme’’ demesine aldırmaz. Ayla ile ağabeyisi işin nereye varacağının farkında olmadıkları için kıs kıs gülerler. Gelinlik çağına gelmiş abla işin farkındadır. Gördüğü manzaradan rahatsız olarak yüzükoyun yatar. O tarafa bakmaz. Ali ise hiç görmediği bir manzarayla karşılaşmanın tesiri ile gece yarısı oradan kaçıp, iyi kalpli bir köfteci olan ve her gece içki içmeyi itiyat haline getiren Bahri baba ile beraber, bir sandalda sabahlar!…

Sigmund Freud

Şimdi size, ünlü psikanalist Freud’un ‘’Çocukta cinsiyet’’ isimli makalesinden bir –iki paragraf nakladeceğim. Freud’e göre “Çocukta cinsi hayat olmadığını cinsi hayatın buluğla başladığını sanmak kadar yanlış bir düşünce olamaz. Ve çocukların cinsi tecessüsleri çok küçük yaştan, bazı hallerde 3 yaşından önce başlar. Bilhassa doğum konusunu çok merak ederler.” Freud, bu konuda çocuklara doğru bilgi verilmesinin, tabi karınca kararınca çok yerinde bir iş olacağını, verilmediği taktirde çocukta ileride bazı çöküntüler yaratacağını açıkça yazıyor.

Şimdi bu sahneyi seyrettikten sonra annesine “Anne, adam kadını niye boğuyor” diyen çocuk gibilerini bir tarafa bırakalım. Acaba bu filmi gören ve cinsiyet hakkında kulaktan dolma birtakım fikirler edinmiş çocuklara, bu ve benzeri sahneyi, yanındakiler doğru bir şekilde izah ettiler mi?

ŞÖHRETE ULAŞMANIN YOLU ! …
Ölüm çocuklar için korkunç bir kabustur! Hele iyi bir insanın ölmesi onları tam manasıyla perişan eder. Avrupalılar yazdıkları çocuk romanlarında, çevirdikleri çocuk filmlerinin çoğunda daima kötü insanı öldürürler ve ölüyü asla göstermezler. Ya onlar bu işi bilmiyor,yahut da biz. Çünkü ‘Suçlu Çocuklar filminde en iyi kalpli insanı ölmektedir.

Evde yalnız başına yatmaktan korkan Ali bir gece paniğe kapılır ve heyecanla sokağa fırlar. Kendisini birinin takip ettiğini sanmaktadır.Bir taşın arkasında sakin sakin yatıp, içki içmekte olan iyi kalpli köfteci Bahri baba, “kim var orada?” diye bağırınca, eline geçirdiği taşları birbiri peşi sıra adamın kafasına fırlatarak onu öldürür ve katil olur. Yazının başında sinemadan çok hoşlandığını söylediğim yeğenim bile bu sahneden hoşlanmadı. “N’olur gidelim ağabey.” diye ağlamaya başladı.

Bu filmin en eğitici sahnesi ise ise Ali’nin katil olduğunu okuyan biri kız, biri erkek iki çocuğun konuştukları sahnedir.
Erkek çocuk kendi yaşında olan Ali’nin gazetelerde resminin basılmasına adeta gıpta eder. Yanındaki kız “Bir katilin hayatına gıpta edilir mi?” demesi üzerine de ,bir çocuk filmi için başlı başına bir facia olan şu cevabı verir. “Sen geçen yıl okullar arası başarı armağanını kazandığın zaman hangi gazetede resmin çıktı?

Şimdi siz bu konuşmayı yapan çocuğun zihniyetini ve dinleyen çocuğun meşhur olmak için kafasında neler geçireceğini düşünebiliyor musunuz?

BİR BU EKSİKTİ…
Suçlu Çocuklar 54Bahri baba’yı öldüren Ali çocuklar hapishanesine gönderilir.Babası ise suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakılır. Hapishanede her çeşit suçlu çocuk vardır. Bunlardan bir tanesinin hayatı ise çok ilgi çekicidir. Çocuk hapishaneye geldiği gün iki delikanlı onunla çok fazla ilgilenirler. Bir gün yemekte onu aralarına alırlar.Ve başlarlar biri sağdan öbürü soldan bacaklarını vücudunu sıkıştırmaya… Çocuk kendini koridora atar. Fakat mütecavizler peşindedir. Çocuk bilmeden çıkmaz bir koridora sığınır. Çıkmazın sonuna gelince takipçiler çocuğun üzerine , ne maksatla olduğunu gayet açık bir şekilde belli ederek yürürler. Allahtan sahne tam zamanında kararır…

Tam terbiyevi, eğitici ve öğretici bir çocuk filmine yakışan bir sahne değil mi? Bu sahneyi seyrederken, yeğenim de dahil olmak üzere üç beş çocuk yanındakilere şu soruları soruyorlardı ‘’Anne neye çocuğun bacağını sıkıştırıyorlar ?…’’, “Neye onu rahatsız ediyorlar?”, ’’Öldürdüler mi çocuğu?’’ Düşününüz bir çocuk filmi olan ve her yaşta çocuğun muhakkak görmesi tavsiye edilen bir film bu!… Ali’nin hapse mahkum olduğunu söylemeye luzüm yok. Ali’nin annesi ve Bahri baba’dan sonra, filmin en cici, en şeker, en sempatik kızı Ayla’nın babasının tüfeğinden çıkan kurşunlarla feci şekilde ölmesini ve bu ölümün gösterilmesini de bu eğitici filmin tuzu biberi sayabilirsiniz.

İşte, 6 yaşından küçük çocukların bile görmesine izin verilen ve tavsiye edilen,öğretiçi ve eğitiçi bir çocuk filmini beraberce seyretmiş olduk…

Yazan : Erdoğan Sevgin
Suçlu Çocuklar üzerine yazısı Ses dergisi 4 aralık 1965 sayı :49

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir