Arada (Mu Tunç, 2017)

 

Geçtiğimiz günlerde !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali kapsamında gösterim şansı bulan Arada adlı filmi izledim ve yönetmeni Mu Tunç ile Psikesinema dergisi için röportaj şansı buldum.

Mu Tunç, 14 yaşlarındayken ve İstanbul Merter’de ailesiyle yaşarken ağabeyi Orkun Tunç’un punk konserlerine giden, onu hayranlıkla izleyen, eşyalarını taşıyan, videolarını çeken genç bir çocukken ilerleyen yaşlarında kendini bir yandan teknoloji ve pazarlama sektöründe okur ve çalışırken buluyor, bir yandan da sinemaya olan tutkusunu teknolojik gelişmelerle biraraya getirdiği bir düşünce yapısıyla yetiştiriyor kendini. Diary of Mu (Mu’nun Günlüğü) isimli videoları vlog haline getiriyor ve bu videolar 1 milyon kişi tarafından izleniyor.

Kendisi dahil çevresindeki herkesin herşeyden şikayet ettiği bir dönemi yaşar, buna tanıklık eder ve bundan bıkma noktasına gelirken herşeyi bırakıyor ve Arada’nın senaryosunu yazmaya koyuluyor, bunu uzun metraj haline getirmeyi kafasına koyuyor ve böylelikle ilk filmini çekiyor Mu.

Arada (Mu Tunç, 2017)

Çocukluğunda yaşadığı olayların etkisinden kurtulamamış olan Mu, bunu günümüzdeki kentsel bıkkınlıkla harmanlayarak Arada’yı yazıyor. Türkiye’nin ilk punk/hardcore gruplarından birinin kurucu üyelerinden olan abisi filmde Ozan adlı karaktere ilham kaynağı olurken Ozan’ın babası karakteri de birebir kendi babası: 70’li yıllarda ünlü olmuş ama darbeden sonra içine kapanmış ve müziği bırakmış bir Türk sanat musikisi sanatçısı… Böyle bir ailede sürekli kültürel tartışmaların içinde büyümüş olmanın kendisindeki etkileri bu filmin fonunu oluşturmuş.

Arada, 90’larda geçiyor ve babasına ideallerini terk ettiğini söyleyen ve onunla çatışan Ozan’ı (Burak Deniz) tanıştırıyor önce bize. Punk müzik yapan Ozan, tam da ergen bir genç; atarlı, giderli, öfkeli, asık suratlı bir antikahraman.  Türkiye’den kurtulup yurt dışına yerleşmek ve istediği müziği yapmak istiyor. Sevgilisi Lara (Büşra Develi) ise bu konuda onun gibi düşünmüyor. Tam da bu çatışmaların arasında, doğum gününde bir arkadaşı Kaliforniya’ya gidebilmesi için ona bir bilet hediye ediyor. Bu gizemli bilete ulaşmak için Ozan’ın mahallesinden çıkıp Nişantaşı, Yeniköy, Aksaray gibi semtlerde,  adeta kültür mozaiği insanlarla temasa geçmesi gerekiyor. Bu yönüyle İstanbul’u ve binbir çehresini de anlatmaya soyunan bir film Arada.

Arada (Mu Tunç, 2017)

 

Mu Tunç bu filmle büyük kentlerdeki sıkışmaları, kültürel çeşitlilik içerisindeki çatışmaları ve gitmek/kalmak, kaçmak/tutunmak çelişkilerini anlatmak istemiş; bu anlamda hibrid bir öykü, hem 90’lar var, hem bugüne dair söylemler söz konusu.  İki ayrı bakış açısına da kulak vermemizi sağlayan Ozan ve Lara diyalogları bu noktada bana göre yerinde olmuş. Punk’ın, alternatif müziğin, “yabancı” müziğin ve “Türk” müziğinin değerini ortaya koyması açısından da önemli buluyorum bu filmi. Özellikle yönetmenin plakçıda gençlerin oturup Barış Manço, Zeki Müren, Orhan Gencebay, Selda Bağcan gibi isimlerle ilgili sohbetlerine uzun bir sahnede yer verişi bana göre filmin kıymetli bölümlerinden biri, işi biraz belgesel tadına da sokan bir yaklaşım. Filmin önemli bir parçasını oluşturan müzikler dolayısıyla soundtrack’inin çıkmasını da sabırsızlıkla beklediğimi söylemeliyim.

Burak Deniz ve Büşra Develi, hem popüler hem de başarılı genç oyuncular, rollerinin de hakkını vermişler doğrusu. Fakat senaryoda çizilen atarlı, giderli, agresif gencin daha tıfıl/çelimsiz, daha “genç”, daha “sokağa ait” bir tip olmasını tercih edebilirdim. Burak Deniz her ne kadar ona anlatılmış rolün hakkını vermişse de, vücut yapısı ve fiziği nedeniyle daha olgun bir tip gibi görünüyor ve gerekli salaş görüntüyü kendisinde göremiyoruz. Filmin başında Ozan’ın babasıyla olan tartışmasının da daha sağlam temellere oturtulmasını, biraz daha detaylandırılmasını isterdim doğrusu. O tartışmadaki diyaloglar ile antikahramanımızın filmin sonunda Lara ile konuştuğu sahnedeki diyaloglarda fazlasıyla “yazılmış” cümle var. Doğal akmayan, hafif didaktik cümleler söz konusu. Bu didaktiklik filmin genelinde olmadığından, film esas itibariyle doğal aktığından, özellikle bu iki sahnede yer alan bazı cümleler gözüme (kulağıma?) daha çok batmış olabilir.

Arada,  renkleriyle, müzikleriyle, 90’ların ruhunu yansıttığı sanat yönetimiyle estetik bir film olmuş. Parti sahneleri filme ruh vermiş. Özellikle filmde yer alan arbede sahnesi kişisel favori sahnem. Açıkçası hem filme punk ruhunu en çok geçiren, olmazsa olmaz bir sahne olduğunu, hem de  sahnenin çekim tekniğinin (prodüksiyon desteksiz, siyah beyaz ve yaklaşık 2000 adet fotoğraf karesini birleştirerek) ilk filmini çeken bir yönetmen için büyük bir cesaret örneği olduğunu düşünüyorum. Sinema bir büyü ve özellikle genç, eğitimli yönetmenlerimiz teknolojik gelişmelerin mümkün kıldığı büyüyü sinemalarına katmaktan korkmamalılar.

Arada, bir ilk film olarak yeterince olgun bir yapım. Türk sinemasında benzerine çok rastlamadığımız türden, farklı konuları ele alan, taze ve aranan bir kan. Mu Tunç’un, çok önem verdiği senaryo yazma kısmına daha da asılarak, hayalindeki filmleri çekmeye devam edeceğine inancım tam. İşlerini takibe almanızı önereceğim genç yönetmenlerden Mu Tunç. İyi seyirler.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir