Bir toplumsal çürüme anatomisi: ŞEKERPARE (1983)

Osmanlı Devleti‘nin son dönemlerindeki çürümeyi ve neticesindeki Cumhuriyet Devrimi‘ni hazırlayan koşulları rüşvet, fuhuş, ahlaksız ilişki çerçevesinde, gösterime girdiği döneme de göndermeler yaparak toplumsal taşlamalarla ele alan müzikal tadındaki yapımdır.
Şener Şen (Komiser Ziver), İlyas Salman (Bekçi Cumali) ikilisinin adeta hücreleriyle hayat verdiği karakterleri canlandırmadaki ustalık ötesi oyunculukları, Şevket Altuğ‘un (Komiser yardımcısı Hurşit) yine ustalıkla tamamladığı üçlemeyle filmi toplumsal gerçekçi sinemamızın başyapıtlarından biri yapmıştır.

Başta belirttiğimiz ‘Osmanlı Devleti‘nin son dönemlerindeki çürüme‘ ifadesini hem bazı yanlış anlaşılmalara meydan vermemek hem de Yavuz Turgul tarafından kaleme alınan senaryonun tarihsel temellerini kavrayabilmek açısından o döneme dair bazı saptamalarımızı belirtmekte fayda var.

Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı‘ndan yenik çıkmış, nüfusu 20 milyondan 12 milyona düşmüştü. Savaşın acı sonuçları birçok toplumsal travmaya yol açmış, insanlığı da yıkıma uğratmıştı. Kumar o kadar yaygın bir hale gelmişti ki artık “milli afet” olarak tanımlanıyordu.

Tüm bunların sonucu olarak “geçim derdi” fuhuş patlamasını getirdi.
Dönemin polis raporlarına göre İstanbul’da 804‘ü müslüman 3.104 vesikalı ve 1000‘in üzerinde kaçak çalışan kadın vardı. 1915 yılına gelindiğinde genelev sayısı 359‘a ulaşmıştı.
İşte tüm bu toplumsal çürümenin en yoğun yaşandığı yer tam da Şekerpare filmimizin konusunun geçtiği mekan İstanbul’un Galata semtiydi.

Meyhaneleri, kerhaneleri, beyzadeleri ve tabii ki kabadayılarıyla ünlü ‘günah yuvası’ Galata!
(Kabadayı demişken “Türk Sineması’nda Kabadayılar Olgusu” ayrı bir yazımızın inceleme konusu olacak.)

Şekerpare

İstanbul’un günah yuvası Galata/milletin işi gücü avanta/Galata’nın dört bir yanı kerhane/kerhanede kadın satan salhane…
Filmimiz eserdeki karakterlerin ifadesiyle alçak, namussuz, düzenbaz, rüşvetçi komiser Ziver‘in her perşembe artık geleneksel hale gelmiş, Galata esnafını canından bezdiren biricik kurnaz yardımcısı Hurşit’in elindeki keseye attırdığı rüşvet toplama sahnesiyle başlıyor.

Komiser Ziver‘in topladığı haraçtan zaten iyice bunalmış olan esnaf üstüne bir de zam yapıldığını öğrenince kabadayı Galatalı‘nın da kışkırtmasıyla -sonradan Ziver tarafından büyük bir ustalıkla bastırılacak olan- küçük bir ayaklanma çıkarır ve durumu şikayet etmek için topluca karakola gidilir.

İşte Komiser Ziver ile saf, iyi niyetli, asayişi bozduğu için kendi kendini tutuklayıp katıksız hapis verecek kadar görevine bağlı, sürgün edilmiş bekçi Cumali ile karşılaşması tam burada olur.

Şikayete gelen esnafa sinema tarihimizin en unutulmaz kesitlerinden biri haline gelecek olan şu nutuğu çeker;
(Ziver‘in şivesiyle)… heraç ve ruşvat bir cemiyeti içten kemiren en tehlikeli hastalıktır erkeadaşlar ve ben, naçiz hizmetkarınız, kendini vatandaşına adamış serkomser ziver bu illeti galata’dan söküp atamazsam apoletlerimi süker atarım!

Nutuk o kadar etkili olur ki esnaf ehlileşir, karakolda henüz göreve başlamış bekçi Cumali‘nin gözünde komiser Ziver adeta devleşip kahramanlaşır.
Komiser Ziver sadece rüşvetçi değildir. Kayınpederi nazır hazretlerinin evlatlığı Peyker’i (Ayşen Gruda) iğfal edip hamile bırakacak kadar ahlaksız, nazır kızı karısından azar işitip dayak yiyecek kadar da korkak bir karakterdir.

Nazır kayınpederinden nazır kızı karısından bu derece korkan Ziver durumun açığa çıkmaması için evlatlık Peyker‘i tehdit eder. Ancak bu duruma da bir çözüm getirmeli evlatlık Peyker’i yamayacak bir “hıyar” bulmalıdır. Kurnaz yardımcısı Hurşit’in de telkinleriyle bu “hıyar” bulunur. Bu hıyar karakola sürgün edilmiş bekçi Cumali‘den başkası değildir.

Göreve başladığı günün gecesi meyhaneden çıkan ve taşkınlık yaparak asayişi bozan Galata‘nın kodaman beyzalerine ‘anasını kaybetmiş eşşek sıpası gibi ne bağırıyorsunuz.‘ diyerek tutuklayan, kodamanların ‘sen bizim kim olduğumuzu biliyor musun bekçibaşı‘ tehditlerine kulak asmayan Cumali kabadayı Galatalı’nın hem takdirini hem de dostluğunu kazanır.

Herkesin anladığı ayarı vermede usta olan komiser Ziver Peyker‘i yamayacağı Cumali‘ye;
+sen, galata’nın makus talihini değiştiren adam.
-ben!
+sen, karakolumun biricik bekçisi.
-ben!
+sen, vazifesi uğruna kendini feda eden kahraman!
-ben!
biricik evlatlığımı sana vereceğim der ve bekçi Cumali’nin aklını başından alarak onu ikna eder.

Ancak bekçi Cumali‘nin büyük bir derdi vardır; gerdek gecesi ne yapacağını bilmemektedir.
Durumu kurnaz komiser yardımcısı Hurşit’e anlatır. Hurşit durumu halletmek için kolları sıvar ve Cumali‘nin derdinin “doktoru” Letafet’in (Neriman Köksal) evine götürür.

Günümüzde bilim adamlarının hala cevaplayamadıkları ‘ilk görüşte aşık olunur mu?’ sorusunun cevabı bekçi Cumali ile Şekerpare‘nin (Yaprak Özdemiroğlu) karşılaşma sahnesinde Cumali‘nin sıradışı titremesiyle verilmiştir aslında!…

Biricik komiseri Ziver‘in evlatlığı ile sırılsıklam aşık olduğu Şekerpare kız arasında kalan bekçi Cumali kendini meyhanalere vurur ve dostu kabadayı Galatalı’nın akıl vericiliğine sığınır.
Komiser Ziver‘i iyi tanıyan Galatalı evlatlığı Peyker’i bekçi Cumali’ye neden vermek istediğini bir türlü anlayamaz ve Şekerpare ile Cumali‘yi birleştirmeye karar verir.
Bir süredir ortalarda görünmeyen bekçi Cumali‘yi aramaya koyulan Ziver Letafet’in evinden çıkan çarşaflı kadınları takip ederken ‘cemiyet-i inkılabiye’nin adamları bunlar, inkilapçı saklıyor olmasınlar!’ diyerek dönemin inkılap kadrosunun çarşaf giyerek kadın kılığına girip kerhanelerde saklanmasına gönderme yapılır. Dönemde ihbarcılık, jurnalcilik zirve yapmıştır ne de olsa…


İğfal ettiği nazır evlatlığı Peyker‘i bekçi Cumali‘ye yamama gayretinde olan Ziver, Cumali‘nin anasız, babasız, ailesiz olduğunu öğrendiğinde yine küplere biner ve ‘atın bu ailesizi içeri!’ emrini verir.
Bu duruma yine yardımcısı Hurşit çözüm bulacak nazır hazretlerine kerhane sahibesi Letafet’i bekçi Cumali‘nin “asil” ailesi olarak yutturmaya çalışacaklardır.

İş artık Letafet‘i bu işbirliğine ikna etmeye kalmıştır. Gece olduğunda Yahudi Sarraf Mouis kılığında Letafet’in evine giden Ziverprova” için orada bulunan Hurşit ve Cumali ile karşılaşır.

Letafet‘i Cumali‘nin ailesi olmaya ikna eden Ziver, yıllardır kanlarını emdiği, her türlü ahlaksızlığı reva gördüğü Letafet ve ekibinin eline düşmüştür. Letafet ve ekibi temsil ettikleri sınıfın tüm manevralarını yapacak, Ziver‘den intikam alma fırsatını sonuna kadar tepe tepe kullanacaklardır artık.

Letafet ve ekibi Ziver‘den intikam almak için öyle bir kumpas hazırlar ki nazır hazretleri iade-i ziyaret için evlerine geldiğinde zaptiyeye evi bastırır. Tabii baskının baskına benzemesi için eve sokaktan önlerine gelen erkeği alırlar.
Bekçi Cumali de artık hem kendi yaşayıp gördüklerinden, hem aşık olduğu Şekerpare‘nin söylediklerinden, hem de meyhane arkadaşı kabadayı Galatalı‘nın telkinleriyle serkomiseri Ziver’in alçak, düzenbaz, namussuz, rüşvetçi kimliğiyle yüzleşir ve evlatlık Peyker ile değil, Şekerpare ile evlenmeye karar verir.

Kararını komiser Ziver‘e açıklayan Cumali, Ziver‘i bir daha çileden çıkarır. Ama yine yardımcısı Hurşit‘in akıldaneliğiyle Cumali“ye Peyker’in koynunda baskın yapma oyununu kurar. Sonrasında planladığı gibi Cumali‘yi sarhoş edip Peykerin koynuna sokar ve onu evlenmeye mecbur eder.

Ancak Şekerpare, Letafet ve ekibi bu oyunu bozmaya kararlıdır. Peyker‘i fal baktırma bahanesiyle evde misafir ederler, çarpılma numarasıyla herşeyi itiraf ettirirler. Letafet ve ekibi Peyker‘i Ziver‘in iğfal ettiğini yine Peyker’in ağzından öğrenirler. Tüm bu yaşananlara bekçi Cumali de şahitlik eder.

Artık düğün günü namussuz Ziver’e haddini bildirme zamanı gelmiştir.

düğün günü geldi çattı/ziver’in gönlü pek rahattı/nerden bilsin olacakları/neler oldu gör neler bitti/aaaaaah aaaaaaah/bir görelim neler oldu neler bitti.

Şekerpare filminin sonunda da toplumsal gerçekçi sinemamızın değişmez unsuru saf, iyi yürekli insanların hep kazanması gerçekleşir.
Cumali sevdiğine kavuşur, komiserliğe terfi eder, Ziver ise tüm yaptıklarının hesabını verircesine karakola bekçi olur.

Şekerpare filmi, senaryosunun oturduğu sağlam temeller, oyuncuların karakterlere hayat vermedeki ustalığı ve izleyiciyi sıkmayan, güldürürken düşünmesini sağlayan yapısı ile çağları delecek bir yapım olmuştur.

Yavuz Turgul’un tam da; “öyle filmler yapayım ki, bundan 40-50 sene sonra gösterildiği zaman insanlığa dair eskimeyen, hiçbir aman eskimeyecek olan şeyleri içinde taşısın, hikayesi güçlü olsun, dinlenir bir hikaye anlatayım.” dediği gibi bir başyapıttır ŞEKERPARE!

Yazan: Adnan Yarar 2018

 

2 thoughts on “Bir toplumsal çürüme anatomisi: ŞEKERPARE (1983)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir