Başkut eserlerinde siyaset oyunlarına, parti çekişmelerine, yönetim bozukluklarına, her çeşit ticari yolsuzluğa, vurgunculuğa, çıkarcılığa, sosyal adalet ilkesine uymayan tüm ilişkilere açıkça cephe almıştır. (2)
“Buzlar Çözülmeden” adlı tiyatro eserinin sinemaya 1986 yılında uyarlanmış olan, başrollerinde Kemal Sunal (kaymakam), Melike Zobu (Hatice)’nun oynadığı “Deli Deli Küpeli” filmi kanunsuzluğa, düzensizliğe, çıkarcılığa ve sömürücülüğe bir başkaldırı niteliği taşımaktadır.
Herşey akıl hastanesinden kaçan iki delinin karlarla kaplı kaçış yollarında gördükleri kasabada geceyi geçirmek için bir yer bulmalarıyla başlar. Geceyi geçirdikleri yer kasabanın kaymakamlık binasıdır.
Ağır kış koşullarından dolayı yollar karla kaplanarak buz tutmuş, kasaba ile diğer şehirlerin bağlantısı kesilmiştir. Kapanan yollardan dolayı kasabaya atanan kaymakam ve hakim gelememiştir.
Kasabada oluşan otorite boşluğunu ve kanunsuzluğu fırsata dönüştüren tefeci, karaborsacı, fırıncı, oduncu kendi sömürü çarklarını kurmuşlardır. Kurduklarını düzene cılız bir şekilde karşı gelene bile tahammülleri yoktur. Çarklarına çomak sokanı Eşkiya Yılanoğlu (Yaman Okay)’nun zorbalığına havale etmektedirler.
Kasaba halkı buzların çözünüp, yolların açılarak kaymakam ve hakimin gelmesini, bu kanunsuzluğun ve asayişsizliğin son bulmasını beklemektedirler.
Tıpkı akıl hastanesinden kaçan iki deli gibi “deli” ünvanına sahip olan, kaymakamlığın hademesi Deli Çavuş (İhsan Yüce), kaymakamlık makamında uyurken gördüğü delileri kasabanın yeni kaymakamı ve hakimi zanneder. Haberi kasaba halkına coskuyla ulaştırır. Delilerden biri hali hazırda kendini “hakim” olarak da gördüğü için bu durumu çok rahat kabullenirler.
Yeni kaymakam ve hakim tüm heybetleriyle, deliliklerinin de verdiği cesaret ile işe koyulurlar. İlk olarak halka çamurlu ekmeği fahiş fiyatla satan fırıncının, odunun küfesini 3000 liraya satan oduncunun hazırdaki mallarına el koyup halka bedava dağıttırırlar, ekmeğin ve odunun fiyatını makul bir seviyeye çekerler. Kasabalının toprağını haczedip yüzde seksen ile ipotek karşılığı borç para veren Tefeci Mahmut Ağa (Sırrı Elitaş)’ya olan borçları silip, halka ölmüş eşek eti yetiren Karaborsacı Hacı Karamuratoğlu’nu hapse atarlar.
Nitekim tüm bu kompradorların avukatlığını yapan iş takipçisi, rüşvetçi, kapatılan “o cafcaflı” partinin başkanı Avukat Şeref Haktanır (Reha Yurdakul) bir hışımla kaymakamlığa gelir ve protesto eder.
Kaymakam ile avukatın şu diyalogları filmin nirengi noktasını oluşturur;
(Avukat): Ticaret özgürlüğü var, İster satar ister satmaz.
(Kaymakam): Ben öyle özgürlüğün anasını avradını… Halkı kazıklamak diye özgürlük hangi kitapta var!
(Avukat): Bu ülkede kanun var!
(Kaymakam): Namuslu adamlar korunsun diye kanun var! Kanun eğer namuzsuzu koruyacakca o kanunu kaldırıyorum!
Artık kompradoların sömürü düzeni bozulmuştur. Çare olarak geçmişten günümüze uygulanan bildiğimiz “hizaya çekme” yöntemlerini devreye sokacaklardır.
İlk yöntem kaymakama bir kese altın göndererek rüşvet vermektir. Sonuç alamazlar. İkinci yöntem günümüzde de devam eden siyasetin, bürokrasinin belden aşağı tuzaklarlarla dizayn edilmesidir. Çukurovalı Çengi Afet’e kaymakamı baştan çıkarma görevi verilir.
Kaymakamı uygunsuz şekilde basıp ele güne rezil etme planı da delilerin kurnazlığıyla geri tepilir. Son çare çıkmaza giren sistemlerin yöntemidir. Kaymakama suikast! Kaymakamı yok etme görevi Eşkıya Yılanoğlu’na verilir. Ancak kaymakamlık binasında kaymakam yerine Deli Çavuş ölür.
Deli Çavuş’un ölümüne çok içerleyen kaymakam hem azmettiricilerden hem de Eşkıya Yılanoğlu’ndan intikam alır.
Zaman ilerlemiş, buzlar çözülmeye başlamış, yollar açılmıştır. Yeni kaymakam da kasabaya gelmiştir. Delilere de artık kasabadan ayrılmak kalmıştır. Ayrılmadan önce “şimdi nereye gidiyorsun?” diye soranlara “buzla kaplı başka bir kasabaya” der.
Deli Deli Küpeli filmi, sömürünün, rezilliğin, eziyetin ortasında bir Anadolu kasabasına yolu düşen delinin kaymakam olmasıyla, kan emicilerin birer birer hakkından gelmesini bunu da bir anlamda “tepeden inmeci” yönetim anlayışıyla gerçekleştirmesini konu edinen politik bir başkaldırıdır.
Eşkıya Yılanoğlu’undan Deli Çavuş’un intikamını alırken “gene geliyorum Yılanoğluuuu, ben vuruldukça çoğalırım!” sözleri 1993 yılında yine bir suikaste kurban giden araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu’nun “öyleyse vurun, parçalayın; her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar doğacaktır!” sözleriyle bütünleşerek halk kahramanlarının her zaman var olacağını seyircinin düşünce imbiklerine işlemektedir.
Kaynakça:
(1) Doç. Dr. Sevda Şener, Ankara Üni. Dergisi 1973
(2) A.g.y.